12 Temmuz 2012 10:29

Ne olacak, hiçbir şey olmuyor!

Ne olacak, hiçbir şey olmuyor!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Salı günü, Başkan Kumlu dahil, Türk-İş’in beş yönetim kurulu üyesinin İstanbul’a gelip bir basın açıklaması yapması herkese “Ne oluyor?” dedirtti.
Emek cephesinin en önemli haklarının ortadan kaldırıldığı ve sendikal mücadelenin en can alıcı sorunların gündemde olduğu bir dönemde bir sendikal merkezin yöneticilerinin, İstanbul’un sembolik önemini de değerlendirerek, mücadele çağrısını İstanbul’dan yapması kadar normal bir şey olamaz! Ne var ki, Türk-İş’in Ankara’yla özdeşleşen, bürokrasi ve hükümetle görüşme dışında bir etkinliğinin kalmadığı için olacak Türk-İş yöneticilerinin İstanbul’a gelmesi bile “Ne oluyor?” dedirtiyor.
Ancak gördük ki, yöneticilerinin İstanbul’a gelmiş olmasının Türk-İş’in yeni bir hareketlilik dönemine girmesiyle bir ilgisi yok. Tersine Türk-İş’in Genel Başkanı Kumlu, yaptığı açıklamada, “Bakanlıklarla yaptığımız görüşmeler yeterince bilinmediği için Türk-İş’in sendikal hareketin sorunlarıyla ilgilenmediği sanılıyor, oysa biz bu sorunlarla uğraşıyoruz” diyerek koca Türk-İş’i nasıl bir çizgiye çektiklerini de itiraf etmiştir. Böylece Kumlu, İstanbul’a böyle aniden ve toptan yapılan çıkarma karşısında “Ne oluyor?” diyenlere de “Ne olacak hiç bir şey olduğu yok. Asayiş berkemal!” diye yanıt vermiş oldu.
İş kolunun grev yasağı kapsamına alınması, Hava-İş’in 305 üyesinin işten atılması karşısında Türk-İş’in tavrı ve Hava-İş Başkanı Ayçin’le diyalogları konusunda bile tatmin edici bir açıklama yapamayan Kumlu, kıdem tazminatı ile ilgili tartışmalar için de, “Bizim basına yansıyan gelişmelerden haberimiz yok” diyerek herkesi şaşırttı!
Mezar taşına “Ben yoksam evren de yok!” diye yazdıran, “tekbenciliğin” babası Papaz Berkeley gibi Kumlu da; “Madem Türk-İş’in üst yönetiminin bu gelişmelerden haberi yok, o zaman böyle şeyler olmamaktadır!” demektedir. Basında gündeme gelen sağır sultanın bile duyduğu tartışmaları Kumlu; “Bakanlık ve işverenlerin haber kirliliği yaratması” olarak gösterdi.
Böylece; Türk-İş üst yönetiminin, gelişmelerin ne kadar dışında olduğunu, Türk-İş’in, hükümet ve sermayenin bu saldırısı karşısında emek cephesinden bir tepki örgütlemek gibi bir gündemi olmadığını dost düşman öğrenmiş oldu.
Hani haksızlık da etmeyelim; Türk-İş’in Başkanı “Üçlü danışma kuruluna gelmeden bu konuda bir düzenleme yapılamaz” diyerek, Türk-İş’in son Genel Kurulu’nda alınan “Kıdem tazminatına dokunmak genel grev sebebidir” kararını da hatırlattı ve “Kıdem tazminatına el uzatan karşısında Türk-İş’i görür” diye de gürleyerek yüreklere su serpti!
Ancak şu bir gerçek ki, Türk-İş üst yönetiminin söylediklerine artık ne işçi kamuoyu ne sendikal camia inanıyor; ne de patronlar ve hükümet cephesi Türk-İş’in kararlarını “tehdit” algılayıp çekiniyor! Çünkü dünya yıkılsa, kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerle sonuç almayı aşan hiçbir etkinlik göstermeyeceğini, göstermeyeceğini de herkes biliyor.
Bu yüzden de “kıdem tazminatı” konusu, Türk-İş’in varlık ve yokluğunun tartışıldığı bir tartışmaya da dönüşmeye başlamıştır. Bu açıdan bakıldığında Kumlu’nun açıklamaları, Türk-İş’in üst yönetiminin bu dünyada yaşamadığını, hükümet ve patronların onlara gösterdikleri sanal bir dünyada günlerini gün ettiklerin göstermektedir. Bu yüzden de eğer Türk-İş üst yönetimi bulundukları mevziye değiştirerek, hiç olmazsa Türk-İş’e hâlâ bağlı olan sendikaların harekete geçmesinin önünü açacak girişimler yapmazlarsa, Türk-İş’in bir konfederasyon olarak ayakta durmasının ne kadar süreceği de çok tartışmalı hale gelecektir. Bütün bu gelişmeler karşısındaki Türk-İş’in hali ise bir can çekişme halidir!
Çünkü Türkiye’nin en büyük konfederasyonu olarak Türk-İş’in hükümetle ve patronlarla içli dışlılığı, emek cephesinden böyle kopmuş, sendikal hareketin en acil ve en yakıcı sorunlarına bile tümüyle yabancı bir örgütün sendika merkezi olup olmadığı elbette tartışılmaktadır. Bu yüzden “Türk-İş‘in hükümetin arka bahçesi haline getirildiği”, “Hükümet sendikacılığı yapıldığı” tezleri, giderek daha geniş bir kabul görmektedir.
Kısacası “çanlar” sadece kıdem tazminatı için, sermayenin sendikal harekete son ve kesin darbeler vurmak için hazırlandığını duyurmak için çalmıyor, Türk-İş’in cenazesinin kaldırılması için de çalmaya başlamıştır.
Bu süreci geriye çevirecek olan da artık açıkça görülmektedir ki, mücadele potansiyeli taşıyan her konfederasyondan sendikalar, her sendikadan şubeler, her iş kolu ve işyerinden ileri işçi kesimin kendi kaderlerini ele almak için öne çıkarak, sorumluluk almalarından, tüm emek güçlerini ortak bir mücadele hattında birleştirmek için harekete geçmeleridir.
Aksi halde, sendikal hareket, sermayenin 30 yıldan beri hayalini kurduğu çalışma düzeninin labirentine itilecektir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa