13 Temmuz 2012

HAS Parti’ye has olmayan sorunumuz

Türkiye siyasetinin sorununu kişisel başarı ya da başarısızlıklar üzerinden tartışmak son derece yanıltıcıdır. Yapısal ve yaygın bir sorunu ele alış ve çözüm arayışı, kişileri, hatta belli partileri tartışmanın  ötesine geçmelidir.
HAS Parti, Türkiye parti geleneğinde örneği az olan bir girişim gibi gözükmekle birlikte yaygın alışkanlıkları aşmayı başaramamıştır. ‘Karizmatik lider’ sendromu ile şekillendirilen her parti girişimi, parti içi demokrasiyi devre dışı bırakacak hamlelere gebedir.
Kitlesel algı ve destek açısından parti genel başkanlığı elbette önemlidir. Ancak bu konuya aşırı anlam yükleyip neredeyse tek sermaye işlevi görmesini istediğinizde bunun risklerini de göze almanız gerekir.
Farklı siyasal çevrelerden gelen insanların bir araya gelerek ortak çalışma yapmasının ön plana çıkarılması yerine, genel başkanın kimlik ve kişiliğini ön plana çıkaran bir imajı tercih etmenin böyle bir sonucu ortaya çıkarması sürpriz olarak görülemez.
Siyasette niyet ve beklenti birlikteliği, söylem birlikteliğinden çok daha önemli görülmelidir. AK Parti’nin kuruluş sürecine katılmayarak büyük bir fırsatı kaçırdığına inanan profesyonel siyaset erbabı ile toplumsal kaygılarla muhalif bir alternatif inşası çabalarını aynı partide uzun süre tutmak zordur. Birinci grup HAS Parti’yi iktidar trenine binmenin bir aracı olarak görürken ikinci grup daha uzun soluklu bir mücadeleyi göze alma arayışındadır.
Aslında girilen ilk ve son seçimin sonuçları da bu iki arada kalmışlığın yansımasıdır. Topluma HAS Parti denkleminden çok genel başkanın profili üzerinden mesaj verilmesi yolu tercih edilmişken farklı bir sonuç beklemek anlamsızdır.
İslami çevrelere mensup isimlerle, sosyalistlerin birlikte siyaset yapma girişimi ikinci kez hayal kırıklığına dönüşmüştür. Kişisel beklentiler ya da yapısal sorunlardan kaynaklı başarısızlıkların faturasının projeye kesilmesi büyük bir haksızlıktır. Böyle bir siyasal iddianın örgütlenme modeli ve öncelikli siyasal söyleminin de zaten farklı bir alternatif ortaya koyması gerekir.
Yıpranmamış bir lider ya da denenmemiş bir siyasi aktör tek başına umut inşa etmeye yetmeyeceği gibi bazen tersi bir rol üstlenmeyi de beraberinde getirir. Görev bekleyen, dolayısı ile dengeleri gözeten bir muhalefet tarzı, son dönemde onlarca parti girişimini tarihe gömmüş, büyük emek ve heyecanları tüketmiştir.
Lider merkezli siyaset hevesi, kolay yoldan halkı ikna etme ve örgütleme macerasına dönüştüğünde başarısızlık kadar başarının da genel başkanın hanesine yazılacağı açıktır. Her türlü sorumluluğun paylaşıldığı bir parti örgütlenme modeli geliştirilmedikçe, bırakın Türkiye’yi demokratikleştirmeyi, kendi partiniz içinde demokratik, açık, katılımcı karar süreçleri işlevsel kılmanız mümkün değildir.
Futbol taraftarına benzer bir kitle desteği arayışı bu hastalıklı örgütlenme modelinin bir parçasıdır. Milli görüş geleneğinin siyasette lidere biçtiği rol milli olmadığı gibi İslami’de değildir, insani de değildir. Lidere insan üstü güçler vehmi ile bağlanma arayışı, partili demokrasi geleneğinin posası çıkmış doğu versiyonudur. Aşırı parti disiplini ve lider karizmasını frenleyecek mekanizmalar batı parti geleneklerinde mevcutken, doğu toplumlarında particilik, demokrasi oyununa dönüşmektedir.
Böyle bir otoriterleşme potansiyeli taşıyan yapıyla Türkiye’nin otoriterleşme eğiliminin önüne geçilmesi imkansızdır. Türkiye demokrasisinin Ortadoğu’da elli yıldır var olan parti düzeninden özde tek farkı, şeklen işliyor gözüken seçim sistemidir.
Konuyu kapatırken ifade etmeliyim ki iktidarın HAS Parti’den beklentisi iç ve dış politikadaki iki muhtemel gelişmeyle doğrudan ilişkilidir. Birincisi Suriye ve İran konularında işlenmek zorunda kalınacak muhtemel günahlara alternatif olabilecek herkesi ortak etmek.
İkincisi ise Erdoğan sonrası parti içi pozisyon kapma mücadelesinde cemaat, İstanbul Belediyesi kadroları ve milli görüş geleneği dengesine yeni bir ayar çekmek.
Siyasette ahlak dibe vurduğunda herkes bundan payını alır. Asgari siyasi ahlaka dayalı sorumluluğun gözetilmediği bir ortamda ancak bu kadar olur.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var.

Bugün günlük milyonlarca lira değerinde elektrik üretimi yapan termik santralin yıllık 120 milyon dolar, 2060 yılına kadar 4.2 milyar dolar kâr elde edebileceği kaydedildi.

TPAO, BOTAŞ, ETİ Maden, EÜAŞ hedefte

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et