16 Temmuz 2012 14:06

Işık

Işık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanın hangi filmiyle hatırlayacağını şaşırdığı kahramanları var beyazperdenin. Genellikle, yıldızların özdeşleştiği başrolleri az çok herkesin hafızasında aynıdır ama yan rollerin kahramanlarını bir tek rolüyle bellemek zor olur. Bazen birinin göründüğü onlarca filmi arka arkaya sayıveririz de adını kolay doğrultamayabiliriz. Küçük insanları oynamak gibi kutsal bir iş yapmanın ödülü, böyle oluyor demek ki.
Geçen hafta 95 yaşında hayatını kaybeden Ernest Borgnine Amerikan sinemasının nitelikli filmlerinin böylesi, karizmasından, duruşundan, bakışından, yakışıklılığından çok emeğiyle akılda kalmayı hak eden oyuncularındandı. Buralarda parklarda ölmeden önceki son günlerini hasta yatağında vefasızlık konulu haberlere malzeme olarak geçiren meslektaşlarına göre biraz daha şanslıydı tabii. Daha ilk sinema filmlerinden biriyle, Marty ile 1955’te Oscar’ın da aralarında olduğu ödülleri topladı. Buna rağmen ondan sonra da seyircinin başrollerden çok yan rollerde daha çok görmeye alıştığı biri oldu. Arka planda kalan insanları oynadı ama onların belirleyici roller olmadığını söylemek için filmleri anlamamak gerek.
Televizyonda bir ara sıkça yayınlanan Airwolf dizisinde de yardımcı pilottu. İkinci Dünya Savaşı’na denk gelen, kahramanlık madalyasıyla döndüğü on yıllık askerlik hayatının da belki etkisi vardır, askerli rollerde kendisini sıkça gördük ama militarist filmlerde değil. Sinemadaki ilk önemli rolü, bizde İnsanlar Yaşadıkça adıyla gösterilen 1953 yapımı From Here to Eternity’de Frank Sinatra’nın başına bela olan cezaevi çavuşu rolü bile akıldan çıkacak gibi değildi. Borgnine henüz ilk rolünü oynayan çaylak bir oyuncuyken oradaki yıldızlardan sadece biri Sinatra’ydı, ama filmde onu bile Borgnine olmadan hatırlamak mümkün değil artık, Sinatra’nın rolünü çatışmasıyla dikkate değer kıldı çünkü. Kötü adam rollerinin oyuncusu olarak nam salması, bu ilk rolüne bakınca, tesadüf olmasa gerek.
Bir başka yıldızlar karması 12 Belalı Adam (The Dirty Dozen), İkinci Dünya Savaşı filmleri içinde Robert Aldrich imzalı öne çıkan bir kült film. Amerikan filmlerinin böbürlenmekten öteye gidemediği, Vietnam’la yükselen savaş karşıtlığının da etkisine girmediği bir dönemde, 1967’de çekilen film, Nazilere karşı suçlulardan oluşturulan bir özel timi, bolca mizah katarak anlatır. Tarantino’nun son filmi Soysuzlar Çetesi’nin de başlıca ilham kaynağıydı. Bu filmde Lee Marvin’den Charles Bronson’a, bağımsız sinemanın jön ustası John Cassavetes’ten genç Donald Sutherland’e birçok ünlü oyuncunun oluşturduğu on ikilik belalı çetenin rolünün altını çizecek bir general lazım olunca, Borgnine’dan daha iyisini bulmak zor olurdu elbette. Onun o aynı anda acımasız ve babacan tavrının, filmin, idam mahkumu birkaç azılı suçluyu Nazilerle savaşan koca ordudan daha çok sevdiren ruh haline katkısı büyüktü.
Ustayı belki en bilinen başrolüyle anmak en iyisi. 11 Eylül için 2003’te yapılan karma 11’09’’01 filminde Sean Penn’in yönettiği on dakikalık kısa filmin tek oyuncusu Borgnine, konuşması, mimikleri, günlük hayatın yüzüne yansıyışla, 11 Eylül’e dair en etkileyici filmin hakkını çok iyi vermişti. Güneş girmeyen bir evde, kayıplarla kendi kendine yaşamaya çalışan bir yaşlı adamın kulelerin karanlığına rağmen hayata tutunuşuydu gördüğümüz, derken onu karanlığa mahkum eden kulelerin yıkılmasıyla eve güneş girmiş, çiçekler açmış, yaşlı adam sevincinden ne yapacağını şaşırmıştı. Devlerin gölgesindeki küçük insanları ve sömürülmesine izin verilmeyen duyguları bu kadar anlamlı bir sadelikle veren film az bulunur, oyuncusunun da sayesinde. Borgnine’ın “ışık” derkenki gülümseyişiyle hafızaya kazınmak şansını elde etmesi, küçük insanlarla bir olmuş her kahraman gibi, onun mütevazı büyüklüğündendir.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa