Ne tek başına bir ekonomi var ne de politika!

Biri var, ‘Kriz kâhini’ diye adlandırılan…  
Adı: Robini…
Bu kâhin ekonomist diyor ki; “2013 yılında yaşanacak kriz 2008’den çok daha kötü olacak. Avrupa’da batış, ABD’de çift dip, Çin’de durgunluk, Ortadoğu’da savaş ihtimali arttı. Bunlar olursa kriz zirve yapacak.”
Robini, neredeyse tüm basında yer alan bu sözleri sarf ederken biz de Dikili’deki gençlik kampındaydık. Politik ekonomi atölyesinin ‘yürütücüsü’ sıfatıyla…
Biz atölye çalışması yaparken ekonomi (Robini sayesinde) ülke gündemin zirvelerinde yerini almıştı. Ekonomi üzerinde en çok kalem oynatılan konulardan biri haline gelmişti. Ama sadece ekonomi, yoksa ekonomi-politik değil!
Oysa ne tek başına bir ekonomi vardır ne de politika… Örneğin ABD’nin, karşılıksız bir para ile senyoraj hakkı kullanıp kendini dünyaya finanse ettirmesini yalnızca ekonomiyle açıklayabilir misiniz?
Hayır!
Çünkü bu durum tamamen ABD’nin hegemonyasıyla ilgili… Burada ekonomi politik bir kavrama ihtiyaç var, ‘Hegemonik devlet’ gibi…
İşte bu gerçekten yola çıkarak… İnadına politik ekonomi tartışmak için atölyede buluştuk gençlerle!
Ekonomi politiğin üstadı Marx’ın gözüyle baktık ekonomik krize.
Evet!  
2009’un ortalarından itibaren başlayan canlanmanın yarattığı ‘krizden çıkılıyor’ umudu umutsuzluğa dönüşmüş durumda. Sanayi üretiminde durgunluk süreci gözle görülür hale geldi.
Ekonomiyi destekleme paketleri istenilen sonucu vermedi. Aksine kamunun borçlanmasından başka bir şey olmayan bu paketler sonucu birçok devlet iflas noktasına geldi.
Şimdi de dünya ekonomisi 2009’dan sonra yeni bir dibe vurma gerçeğiyle karşı karşıya…

İMHA EDEREK AŞSA BİLE…

Biz dünya ekonomisinin bu fotoğrafına bakarak tartıştık.
Neoliberalizmin çözümsüz kalmış olmasını...
Kapitalizmin sürekli kriz üreten bünyesini…
Aşırı üretim (birikim) krizini…
Sanayide ve diğer sermaye alanlarındaki aşırı birikimini imha etmeden krizden çıkamayacağını…
Çıksa bile aslında daha büyük sorunlar yaratmak üzerine krizi ertelediğini…
1929 yılındaki büyük krizini aşmak için Keynesçi politikalarla sosyal devlet benzeri uygulamalara sarıldığını…
1970’li yıllarda sistem tıkanıp yeni bir krize girince (sosyal devlet uygulamalarından vazgeçip) neoliberal politikaları hayata geçirdiğini…
Gelinen noktada sonuç olarak kapitalizm sosyal devletli biçimiyle tıkandığını, sosyal devletsiz saf biçimiyle ise çözümsüzlük içinde olduğunu…
Emeğe amansız sardırarak (Yunanistan’dan Türkiye’ye sınırsız örneğin gösterdiği gibi)…
Savaş tamtamlarını yükselterek (Ortadoğu’daki gelişmelerin gösterdiği gibi)…
Ve doğayı amansız talan ederek kapitalizmin çözüm arayacağını…

BÜYÜYEN EKONOMİ GELECEK VERMİYOR

Ya Türkiye?
Büyüyen ekonomisiyle ne vaat ediyor gençlere?
İş ve aş veriyor mu örneğin?
Her yıl 1.5 milyon kişi 15 yaşına basarak çalışabilir yaş grubuna katılıyor. Buna karşılık 500 bin kişi 65 yaşını doldurup bu grubu terk ediyor.
Her yıl çalışabilir yaş grubuna yani 15 ile 65 yaş arasına 900 bin kişi katılıyor.
Türkiye son üç yılda işsiz olanlara ve yeni katılanlara nerelerde iş vermiş?
Bakalım!
Son üç yılda istihdam en çok tarımda artmış.
Ocak 2009 yılında tarım sektörü 4.3 milyon kişiyi istihdam ederken… Bu sayı 2010’da 5 milyona… 2011 Ocak ayında ise 5.4 milyona çıkmış.
Nasıl olmuş bu artış?
Diyorlar ki, ‘Kentte iş bulamayanlar köyüne geri döndü. Yeniden toprağını ekmeye başladı’. İyi de üretim nerede?
Yok!
Tarımda üretim ortalama yüzde 1 artmış. İstihdamın nasıl olmuş da bu kadar artmış.
İmkânsız ama geçelim.
Peki ya tarım dışındaki istihdam ne durumda?
Kalitesi zayıf.
İnşaat ve hizmet önde…
Ticaret, turizm, ulaştırma, finans vb. alanlarda yüz binler iş bulmuş. Nasıl? Vasıfsız ve düşük ücrete… Fast-food kasiyeri, kurye, otopark bekçisi vs. olarak…
İşi var kime denir?
Düzenli ücret, maaş ve yevmiye alanlara… İşte Türkiye’de böyle çalışanların oranı dünya ortalamasının çok altında…
İşe katılım oranı da çok düşük. 13 milyon kadın iş istemediği için işsiz sayılmıyor örneğin.
İşe katılım oranı AB düzeyinde olsaydı işsizliğimiz yüzde 25’lere dayanırdı.
Bir bakın! İş ve İşçi Bulma Kurumuna (İŞKUR) iş bulmak için kaç üniversiteli başvurmuş?
Ütücü, çaycı, bekçi olmak için…  
Dikkat üniversite mezunları bu halde!
Uzatmayalım!
Özel istihdam büroları…
Bölgesel asgari ücret…
Kıdem tazminatının kaldırılması…
Yeni esnek çalışma biçimleri…
Her şey ama her şey mevcut tabloyu daha da karartmak için!
Bireysel kurtuluş alanları da daraldıkça daralmış!
Eee öyleyse!
Sorunun cevabını tartıştık gençlerle…


HA BİR DE SOSYALİZM VAR!

‘Ne tek başına bir ekonomi var ne de politika’ diyerek düştük yola.
Bu çerçeveden baktık kapitalizmin büyüme, ilerleme, kalkınma, modernleşme gibi kutsal kavramalarına…
Bölüşümü… Parasal olmayanı… Çevre tahribatını… “Hiç birini dikkate almayan milli gelir artışı niye kutsal olsun ki?​” diye sorduk.  
Peki, her milli gelir düşüşü kötü müdür?
Milli gelirinin yüzde 14’ü fuhuşa özelikle çocuk fuhuşuna dayanan Tayland’ın milli geliri düşse kötü mü olur?
Olsa olsa 2 milyondan fazla çocuk fuhuştan kurtulur. Öyleyse varsın düşsün Tayland’ın milli geliri.
Zenginleşirken birilerini yoksulaştıran bir ekonomi yerine... Aç kalma, evsiz kalma, gelirsiz kalma muhtaç durumda olma korkusu olmayan, temiz su, evlerin kapısı kilitli olmayan, dayanışmacı bir ekonomi olsa fena mı olur?
Teknolojik gelişme sonucu makineler canlı emeğin (insanın) yerine alsa da insanlar daha az çalışsa olmaz mı?
Kapitalizmde olmuyor işte… Neden olmadığını tartıştık uzun.
Öyle bir sistem kurmalıyız ki...
Çalışma süreleri azaltılmalı… İnsanlar üretim için daha az zaman harcamalı… Geriye kalan zamanlarını ‘sosyo-insanı gelişme’ için harcamalı… Yani estetik, bilimsel etkinlik, kamusal etkinlik, politik faaliyet için harcamalı zamanını…
Somali’de açlık varsa yeterli gıda üretilmemesinden değil her halde… Üretimin kapitalizm dahilinde yapılmasındandır.
Öyleyse dedik: “Kurduğumuz sistemde şunlar olacak. Kar amaçlı üretim saçmalığı bitecek. Temel ihtiyaçlara yönelik ‘faydasız ve zararlı’ olmayan üretim yapılacak. Üstüne bir de katılımcı demokrasi olacak.”
Sadece kapitalizmin melanetinden bahsetmedik. Derin derin tartıştık: Hangi sistemde olabilir istediklerimiz diye?
“Ha bir de sosyalizm var” dedik ve konuştuk uzun uzun sosyalizmi.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et