‘Kontra yalanlar’la yönetim!
Fotoğraf: Envato
Bireysel çıkarın, kârın tanrı olduğu, eşitsizliğin eşitlik, egemenlik kurmanın demokrasi, sömürünün emekçiye bir yardım, onu iş sahibi yapmak, ... gibi gösterilmesinin baş kural olduğu kapitalist toplumda yalan, hem bireysel hem de yönetim tarzı olarak olmazsa olmazdır! Bu yüzden de gerek diplomaside gerek toplumla sermaye hükümetleri ve partiler arasındaki ilişkide gerekse bireyler arasında yalan olağan sayılır.
Öyle ki günlük dilde, “sıradan yalan”, “zararsız yalan”, “küçük yalan”, “büyük yalan”, “beyaz yalan”, “kuyruklu yalan”, ... gibi kategorilere ayrılacak kadar geniş bir alanda kullanılmaktadır.
Sonuçta, örneğin sermaye partilerinin seçimlerde halkı yedeklemek için yaptığı vaatlerin yalan olduğunu herkes bilir. Ya da basit bireylerin birbirini aldatıp küçük ya da büyük çıkarlar sağlamak amacıyla söylediği yalanlar, kapitalist yalanlar toplumda vakayı adiyedendir. Ancak, cunta dönemlerinin yaygın yalan biçimi günümüzde de giderek artan biçimde karşımıza çıkmaktadır: Devletin, kurumlarının, ellerindeki devlet gücünü de kullanarak, hiç olmayan bir şeyi varmış gibi iddia ederek, halkı sindirmek için devletin şiddetini meşrulaştırmak için kullandığı yalan biçimidir bu.
Bu yalan kategorisinde hiçbir masumiyet ya da “Söylesin, canım nasıl olsa kimse inanmaz” biçiminde hafife alınacak bir yan yoktur. Çünkü bu yalanda amaç; insanların söylenen yalana inanması değil, bu yalana dayanarak topulumun önemli bir kesim üstünde şiddet uygulanması ve bu kesimin sindirilmesidir. Böylece devletin büyük propaganda makinesine, her an ve her eleştiriye karşı tekrarlayacağı bir gerekçe gerekmektedir ki, yalan ona bu malzemeyi sağlamaktadır.
Bu amaç gerçekleştikten sonra, yalanın açığa çıkmış olmasının ya da hiç inanılmamış olmasının bir önemi kalmamaktadır. Bu yüzden de ister “sıradan”, ister “büyük” ya da “kuyruklu” olsun, yalandaki karşı tarafı inandırma kaygısı buradaki yalanda yoktur.
En son Diyarbakır’da, cumartesi günü BDP ve DTK’nın düzenlemek istediği mitinge gelen süreçte, bu yalan biçimine tüm Türkiye halkı, tüm dünya bir kez daha tanık oldu.
Valilik mitingi; “PKK’nin mitinge saldırı düzenleyeceğini, bu yüzden de bir provokasyonu önlemek, mitinge katılacakların sağlığını düşünerek mitingi yasakladığını” iddia etmiştir.
Sonucu biliyoruz; gazetemizin dünkü nüshasında da yer aldı: Bu yalana inanmayan halk alana çıkmak istemiş, BDP’li vekiller, yerel yöneticiler ve halkı hedef alan emniyet güçleri ellerindeki tüm şiddet araçlarıyla Diyarbakır’ı ve birçok bölge ilini bir sıkıyönetim kenti haline getirmiştir. Pek çok yaralı ve gözaltı bu saldırının ifadesi olmuştur.
Yeniden yalan konusuna dönersek; herkes bilmektedir ki, BDP’nin düzenleyeceği bir mitinge PKK’nin saldırması düşünülemezdir. Bu yüzden bu yalana inanacak bir tek aklı başında Diyarbakırlı bulunamaz. Ancak Valilik, bu inanılmaz yalanda ısrar ederek mitingi yasaklamış, bu yalan üstünden on binlerce kişi polis şiddeti kullanılarak engellenmiştir! Üstelik de bu, akıl ve mantık dışı iddiaya dayandırılan şiddet, “halkın iyiliği için yapılmış” gibi propaganda edilmektedir.
Bu yalan türünün cunta dönemleri dışında da pek çok örneği yaşandı ülkemizde. Örneğin Taksim’in 1 Mayıs’lara kapalı tutulduğu yıllarda, her 1 Mayıs öncesi Valilik, kitleye bazı terör örgütlerinin saldıracağı istihbaratı aldıklarını öne sürerek Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamış, alana çıkmak isteyenlere uyguladığı şiddeti meşru göstermeyi amaçlamıştır. Tıpkı önceki gün Diyarbakır’da yaptığı gibi! Örneğin seçim öncesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yapacağı Diyarbakır mitingi, eski MHP’lilerin Bahçeli’nin mitingine saldıracakları ve mitingi provoke edecekleri gerekçesiyle yasaklanmıştır. Ve yine dün gazetemizde de yer alan habere göre KESK yöneticilerinin KCK davasına eklenmesinin gerekçesinin KESK’in sağlık örgütleriyle yaptığı ortak mitingin “KCK’nin çağrısıyla yapıldığı” yalanın olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu yalanlar elbette “olağan yalan kategorisi” dışında da bir anlama sahip olup; bir yanıyla provokasyonlara bir yanıyla olmamış şeyleri olacak gibi göstermeye, en önemli yanıyla da geniş halk yığınlarına yönelik şiddete meşruiyet kazandırma amacına sahip çok yönlü yalanlar olarak “kotra yalanlar” adını hak etmektedir.
Ve öyle görünmektedir ki; başlıca iç ve dış politika planları açmaza giren AKP Hükümeti’nin, giderek “kontra yalanlar” üretmeye daha sık başvuracağı anlaşılmaktadır.
Bu yüzden de artık rutin bir uygulamaya dönüşecek bu yalanlara “kontra yalanlar” demek, bu yalanları sıradan yalanlardan ayırıp söylenenlerin daha kolay anlaşılmasına yardım edecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00