17 Temmuz 2012 09:19

Salgına dönüşen obezite

Salgına dönüşen obezite

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaşamı ölümle sınıyoruz nicedir. Bu gündelik hayatta da öyle, bilim kulvarında da. Mücevher misali hastalıkları da önem sırası ile anıyoruz; en ünlüleri en ölümcül ve en sık görülenleri...
Sorsak bir küçük çocuğa hangi hastalıkları biliyorsun diye; kendi uzağındaki en ünlüleri anacaktır muhtemelen.
Geçmiş yıllarda göçer tarım işçilerinin yaşam alanında köylerinden uzakta minik tarım işçilerine sormuştum bildikleri hastalıkları. Akıllarına ilk sırada kalp, sonra kanser gelmişti. Oysa temiz su kaynağının olmadığı, kanalizasyonun açıktan dereye süzüldüğü çadır alanında onları hekime muhtaç kılan enfeksiyon hastalıkları olmalıydı nicedir.
Günümüz dünyasında en sık ölüm nedeni kalp damar hastalıkları olarak anılagelir. Oysa bu gözümüzden asıl sorunu kaçırmaktadır. Nicedir kalp hastalıkları “yaratılmış hastalıklar” grubunda anılan kolesterol yüksekliği ile akla getirilmekte. Oysa kolesterol yüksekliği bir hastalık değil risk faktörüdür.
Peki nasıl oluyor da hastalar kalp hastası olduklarını öğrendiklerinde değil de kolesterol yüksekliğini fark ettiklerinde daha fazla tedirgin oluyorlar?
Piyasacı sağlık ortamı dünyanın tüm insanlarını kâr alanı olarak görüyor kolesterol başlığında. Yarattıkları imaj “kalp damar hastalıklarından” korumak olsa da niyet kâr hırsı. Nicedir tıp kongrelerinde yarı şaka yarı ciddi “Kolesterol ilaçları içme sularına katılsın” sözü kendisine yer buluyor. Yine gün olmuyor ki görsel veya yazılı basında kolesterol imaj yaratıcıları boy göstermesin.
Küçük bir grubu dışında tutarsak koruyucu hekimliğin önceliği kolesterol yüksekliği değil ona yol açan sebeplerdir. Hareketsiz bir yaşam, dengesiz beslenme ilk akla gelenler.
Hekim olarak bizlerin polikliniklerde gördüklerini sanırım sizler de çevrenizde hissediyorsunuzdur. Başvuru sebebini sorduğumuzda Kolesterolümü merak ediyorum’ diyen hastada bakıyorsunuz kilo almış başını gitmiş. Diyet yapıyor musun diye sorulduğunda genelde yanıt uymadığı yönünde oluyor. Şimdi kolesterolüne baktık diyelim; peki ne değişecek? Aşırı kilo için söylenenle kolesterol yüksekliği için söylenenler benzer değil mi?
Ne yazık ki gerek ülkede gerekse dünyada obezite yani aşırı kilo adeta bir salgına döndü. Yanlış bir algı olarak Amerikan hastalığı misali anılan obezitenin en hızlı arttığı ülkelerin başında Ortadoğu coğrafyası gelmekte. Dini yaşamın merkezine koyan, şeriat kurallarının uygulandığı Suudi Arabistan’da obezite dünyada başa oynuyor. Yemeğe geğirdiksen sonra devam etmeyi “haram” kabul eden bu şeriat ülkesinde obezite ne ola? Şeriatın kapitalizmle buluşması obezite salgınını daha da artıracağa benziyor.
Evet; obezite kalp damar hastalığı, şeker hastalığı, karaciğer yağlanması, akciğer hastalıkları ve horlama gibi nice tablonun müsebbibi olarak ölümcül rolünü sürdürüyor.
Çözümü hem zor hem kolay: Yaşam tarzı değişikliği ile dengeli ve yeterli beslenme.


KAN NE İŞE YARAR?

Herodot’a göre Skyth’ler öldürdüğü ilk düşmanın kanını bir kupaya doldurup dostları ile içer; derisini ise yüzerek elbezi olarak kullanırlarmış. İnsan derisinin elbezi olarak kullanılmadan önce iyice yumuşaması için ise temizlik aracı olarak sığır kaburgası tercih edilirmiş. Yine içlerinden bazıları düşman elinin sağ el derisini de tırnaklarla beraber yüzerek ok torbasına kapak yaparmış.
Mideniz bulandı değil mi?
Ya ölüme, öldürmeye koşullandırılmış coğrafyamız gençleri ve onların kanları midemize nasıl geliyor?
Paylaşım ama neyi ve kimlerle?
Geçtiğimiz hafta Ak Parti Van il kongresinde başbakana il başkanınca hediye edilen çerçeveli fotoğrafı hatırladınız mı? Yüzlerinde kibir ve tebessüm vardı yine. Van depreminde ihmalin kolaylaştırdığı ölümün simgesi bir çocuğun; Yunus Geray’ın içimizi delip geçen bakışlarından bir kez daha utandım kendi adıma; ya onlar? Başbakan BDP için  neler mi döktürmüş yine: “Van depremiyle terör örgütünün, BDP’nin, BDP’li belediyelerin maskesi bir kez daha yere düşmüştür. Bunlar sadece ve sadece kan ticareti yaparlar, can ticareti yaparlar”
Kan ticareti; kim, kimler, nasıl?
Başbakan ve il başkanını o çerçeveli fotoğraf önünde izlerken aklıma bir başka çerçeve düştü; yıl 2008!
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” dizelerini en okkalı kimden dinlediniz haber kanallarında? Sakın Ak Partili yılların genelkurmay başkanlarından  Orgeneral Büyükanıt olmasın?
Ünlü Türk büyüklerinden Büyükkanıt da aynen Van’da Başbakanın yaptığı gibi bir resim çerçevesi ile düşmüştü medya sayfalarına. Kırşehir Anadolu Öğretmen Lisesinden 13 öğrencinin kendi kanları ile resmettikleri Türk bayrağını iftiharla sunmuştu kamuoyuna. Ak Partili yılların genelkurmay başkanı şöyle devam etmişti 2008 yılında: “Öğrencilerin mektuplarının arkasında dilekçeleri var, ‘Bizi hemen askere alın’ diye. Önce kanlarıyla bayrak yapıyorlar. 18 yaş ve altı gençler bu bayrağı yapıyorlar. Biz böyle bir milletiz. Biz büyük bir milletiz.”
İngeborg Bachman “Faşizm iki kişinin ilişkisinde başlar” der. Haksız mı?
Anayasa çalışmalarını yapıldığı şu günlerde isterseniz yine Herodot Tarihi’ne göz atalım. Herodotos’a göre an gelmiş mahkeme kürsüsünü insan derisi ile kaplamış coğrafyamızın insanları. Misal; rüşvet aldığı savlanarak öldürülen yargıcın yüzülen derisi ile kaplanan mahkeme kürsüsünde sonraki yıllarda yargıç olmak oğluna nasip olmuş. Buradan ilhamla 1960 Anayasasında emeği geçen hukukçulardan Tarık Zafer Tunaya bir kitap yazmıştı yıllar öncesinde: ‘İnsan Derisi İle Kaplı Anayasa’.
Ve geldik günümüze...
Buradan bakınca yeni anayasa tartışmalarının ışığında anayasanın ne ile kaplanacağı daha bir önem kazanıyor. Kırşehir’de lise öğrencilerinin ‘aferin alan’ kendi kanları ile oluşturulmuş bayrak mı; Van’da ölen 13 yaşındaki bir çocuğun içimizi delen bakışlarındaki vasiyet mi  yoksa Yaşar Büyükkanıt  ve Tayyip Erdoğan’ın o iki tablo önündeki ruh ve dünya halleri mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa