Ya ‘Esad’lı Suriye’ benimsenirse!
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan bugün Rusya’yı ziyaret ediyor. Rusya’da altı saat kalacağı belirtilen Başbakan Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşüp, “Rusya’nın Suriye rejiminin reforme edilmesinde önderlik etmesini” isteyeceği belirtiliyor.
Başbakan Erdoğan’ın bu Rusya ziyaretinin, bir yandan Kofi Annan’ın Suriye, İran ve Rusya ziyaretinin hemen sonrasında, öte yandan BM Genel Sekreteri Ban Ki moon’un Çin ziyaretiyle eş zamanlı olması geziyi olağan bir ziyaretin ötesinde anlamlandırıyor. Çünkü, bu hafta BM Güvenlik Konseyi, Suriye’ye yönelik yeni önlemleri de içeren Fransa’nın hazırladığı bir karar tasarısını gündeme alacaktır. Dahası Erdoğan’ın gezisi öncesinde Rusya, sanki Erdoğan’a “Boşa geliyorsun!” der gibi, Suriye’de “Esad’lı bir geçiş için çalıştıklarını” açıklamış olup, Türkiye’nin destek verdiği Fransız karar tasarısını da “7. Maddesinden dolayı (*) veto edeceğini” açıklamıştır.
Öte yandan Çin’in de tavrında yeni bir gelişme olmadığı bilinmektedir.
Gerek Kofi Annan, gerekse Ban Ki moon’un çabaları dikkate alındığında, Rusya ve Çin ikna edilemezse, (Edilemediği anlaşılmaktadır) gerek BM’nin gerekse de bölgede etkin olan çeşitli emperyalist odakların, Suriye’de Esad’lı bir geçiş için çabalarını yoğunlaştıracağını söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla bu girişimlere Rusya, Çin ve İran’ın destek vereceği, (belki “Rusya’nın liderlik yapacağı” çözüm budur) ve Esad’ın da “Evet” diyeceği bu çözümün başarısı için uğraşacaklarını söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.
Aslına bakılırsa, kendisini “bölgesel güç”, “Ortadoğu’da olup bitenin sahibi”, “bölgenin lider ülkesi” ilan etmiş bir Türkiye’nin en yakın komşusu Suriye’de yeni bir rejim için “Rusya’dan liderlik yapmasını istemek” bile büyük bir geri adımdır. Ancak, Rusya’nın Esad’sız, dış müdahaleyle Suriye muhalefetinin iktidarını esas alan “Türkiye çözümü”ne “liderlik yapmasını” teklif etmektedir ki, Rusya’nın böyle bir çözüme, bugünkü koşullarda ne liderlik etmesi ne de göz yumması beklenemez.
Öte yandan “Suriye muhalefeti” içinde bazı kesimler, “dış destekli cihadcılar” dedikleri, muhtemelen Suudi destekli Vahhabi güçlerini kitle katliamı yapmakla suçlamaktadırlar. Bu da Suriye muhalefetinde, zaman uzadıkça çözülme alametlerinin güçlendiğini, daha da güçleneceğini göstermektedir. Yine Türkiye’deki “çadır kamplara”, “beş yıldızlı otel şartlarında mültecilik” oynamak için çağrılanlar da artık hayatın gerçekleriyle karşılaşmaya başlamış, “Su verilmediği için isyan eden” kitleye polis cop ve biber gazıyla müdahale etmiştir. Ve öyle görünmektedir ki, sayıları 40 bine yaklaşan bu kitle kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesinden umut kesmeye, kendi taleplerini sesli biçimde ifade etmeye başlamıştır.
Bu gelişmeler, bir yandan muhalefeti; daha aceleci davranmaya, terörist eylemlerini artırmaya yöneltirken, aynı zamanda halkın da “Muhalefetten bir şey olmayacağını” görmesini de kolaylaştıracak görünmektedir. Bu da muhalefetin Suriye halkı üstündeki etkisini daha da zayıflatacaktır. Bunlara bugüne kadar muhalefeti açıkça destekleyen batılı güçlerin Esad’lı bir çözümde anlaştıktan sonra muhalefetin Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’den başka destekçisi kalmasını zorlaştıracaktır.
Süreç, Suriye’de Esad’lı bir çözüm dışında seçenek olmadığı fikrinin batılı emperyalist güçler içinde daha gerçekçi bir seçenek haline geldiği de gösteren gelişmeleri öne çıkarmaktadır.
Ancak Türkiye kendini, “Esad’lı bir çözümün çözüm olmayacağı” konusuna öylesine angaje etmiştir ki, “Esad’lı her çözüm” Türkiye’nin dış politikası için bir handikaptır.
Suriye etrafındaki gelişmelerin gelip dayandığı yer; her şeyden önce Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin önderliğindeki Suriye politikasının, hatta hükümetin bir bütün olarak dış politikasının iflası anlamına gelmektedir. Çünkü hükümetin izlediği bölge politikası bütünüyle, “Esad’sız bir Suriye!” üstünedir ve AKP Hükümetinin burada bir manevra yapması son derece zorlaşmıştır.
(*) Bu madde 12 gün içinde Suriye’de kent merkezlerinden tanklar çekilmediği takdirde BM’ye askeri müdahale yapabilme imkanı tanıyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00