Geleneksel sinema için deli bir kral, onu etkileyen bir doktor ve kraliçeyle yaşadığı gizli aşk çok ilginç bir konu olabilir. Hatta Danimarka’da burjuva devriminin nasıl gerçekleştiğinden çok daha ilgi çekebilir. Toplumların işleyişini, tarihin yasalarını hiçe sayıp ülkelerin onlarca, yüzlerce yıla yayılan dönüşümlerini kişilerin etkilerine indirgemeye de yabancı değiliz. Her şeye rağmen bir memlekete demokrasiyi kralın ve karısının dostuna getirten bir film yine de çok fazla değil mi?
Berlin Film Festivali’nde en iyi senaryo dalında gümüş ayıya layık görülen ve deli kralı oynayan Mikkel Boe Følsgaard’ın en iyi erkek oyuncu dalında aynı ödülü aldığı Yasak Aşk, Danimarka sarayı etrafında geçen böyle bir tarihi öykünün izini sürüyor. Bir yapımcı da, aykırı yönetmen Lars von Trier. Ejderha Dövmeli Kız’ın ilk İsveç versiyonunun senaryosunun da aralarında bulunduğu senaryolarıyla tanınan Nicolaj Arcel’in yönetmen koltuğunda oturmasıyla, her ayrıntısına kadar tasarlanmış iddialı seti ve kostümleri, atmosferi başarıyla kurarak tarihi film meraklılarının dikkatini kolayca çekmeye aday. Aynı iddialılık oyunculuklara ve hatta olayların akışına yansıyınca bu kez tuhaf bir tarih algısının altında kalması işten değil, özellikle tarihle ilgili seyircinin gözünde.
BİR DELİ, BİR DİVANE
Olaylar, İngiltere kraliyet ailesinden genç Caroline Matilda’nın çocuklarına yazdığı mektubun izinden 1766’da Danimarka’da başlıyor. Caroline’a Danimarka kralı 7. Christian’la sevinçle evlenişinden dokuz yıl sonra çocuklarına veda mektubu yazdıracak olayların neler olacağına dair merak, uyandırdığı ilk his. Bayağı kraliyet töresi icabı gurbete gönderilen genç kadın oyunculukla, sanatla ilgilenen, ülke işlerinden sıkılan kralla hem bu yüzden iyi anlaşacağını umuyor ve başta öyle de oluyor, hem de aynı havailik bir anda ona düşman olmasının da sebebi oluveriyor.
Doktor Struensee’nin sahneye çıkışı, kralın hastalığının Avrupa gezisinde iyice ilerlemesiyle başlayacak. Almanya’nın Danimarka sömürgesi bir bölgesindeki Alman doktor, Aydınlanma yanlısı fikirleriyle tanınıyor ve onun gibi düşünen oraya sürgüne gönderilmiş iki soylunun yardımıyla kralla buluşturuluyor. Christian’ın huyuna gidip onunla arkadaş olunca da kraliyet doktoru olarak memlekete onunla dönüyor. Yalnız ve bunalmış kraliçeyle muhabbeti ilerletmeleri, tahmin edileceği gibi sarayda olup bitecek. Kral başka kimseyle pek anlaşamadığından doktor giderek ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başlayınca, fikirlerini hayata geçirip köleliği, sansürü kaldıran, birçok yeni özgürlükler getiren yasaları art arda çıkarıyor. Ama gerici soylular rahat durmayıp ilişkiyi de bahane ederek altını oyuyorlar ve Yasak Aşk’ın sonu dramatik tonuna yakışır bir şekilde geliyor.
BAŞKA AKILLI YOK MU?
Filmin politik yanı o kadar zayıf ki, geriye kraliçeyle kocasının doktoru arasında bir Hollywood aşkından başka bir şey kalmaz oluyor. Adındaki kraliyet vurgusunu da çıkarıp Yasak Aşk deyince, dram tamamlanmış. Filmde aydınlanmaya dair fikirlerin Danimarka’da aydınlar arasında ne kadar hızla yayıldığı, kentteki hastalık salgını kadar bile anlatılmadan geçiliyor. Hatta Struensee, neredeyse, en başında Danimarka’ya özgürlüğü getiren, sonrakilerin de onun izinden gittiği tek başına bir kahraman. Doktorun tek başınalığı, Napolyonvari bir tepeden inmeci burjuva devrimi anlayışının örneği olarak bu anlamda gerçeğe uygunsa da, iki saatten uzun filmde ülkedeki politik ortama dair hiçbir şey söylememek, dönemin havasını hiç anlatmamak için ya anlamamak, ya da kasıtlı olarak küçümsemek gerek. Her halükarda, bol ödüllü, pek görkemli, çok iddialı filmin büyük zayıflığı bu.
Anlatının karakteri bu yüzden bizdeki toplumsal olanı sıfırlayıp tek adam anlatan belgeselleri andırıyor. Ondan farkı, kralın deliliği ya da saraydaki evlilik dışı ilişkiyi anlatınca kıyametin kopmayacak olması. Aşkı anlatmakta bir yasak yok da, devrimi anlatmakta mı var nedir...

[email protected]
Yasak Aşk
Orijinal adı: En kongelig affære
Yönetmen: Nikolaj Arcel
Oyuncular: Mads Mikkelsen, Alicia Vikander, Mikkel Boe Folsgaard, David Dencik

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et