İşler Güçler dizisi sağ olsun, Rambolu bir televizyon esprisini cidden hayatımıza sokmayı başardı. Her bölüm, kendi programlarının son anda yayınlanmaktan vazgeçtiğini gören tutunamayan oyuncular topluluğu, onun yerine televizyon klişesi Rambo’nun yerleştiriliverdiğini görüyordu. Kanal da göstermekle bırakmayıp, diziden sonra Rambo’yu yayınlamayı denedi. Geçen akşam, Rambo 4 yayınlanınca kendini hatırlattı, acaba dördüncü film nerede geçiyordu? Afganistan değil, Vietnam zaten değil, Myanmar imiş, eski adıyla Burma. En çok insanın öldüğü filmini yapıp kendi şiddet rekorunu kırmasının nedeni de, Myanmar’daki iç savaşa dikkat çekmekti, vaktiyle bilenler görünce tartışmasını hatırlamıştır. Bir yandan da eski filmlerinde kendini dünyayı sosyalizmin mezaliminden kurtarmaya adayan Amerikan askeri, uzunca bir tatilden sonra ideolojik önceliklerini bir yana bırakıp her türlü kurtarıcılığın şampiyonu olmaya karar verdiğini ilan ediyordu.
Sosyalist ve halk demokrasisi ülkelerinin kaçılacak yerler, Batı’nın da kurtuluş umudu olarak yansıtıldığı filmlerin sayısı, Rambo serisinin sayısından çok daha fazladır. Bunun elbette doğruluk payı var, revizyonist iktidarlar halklar üstündeki baskıyı abarttıkça kaçmaya çalışanların da, hayalini kuranların da sayısı giderek artmıştı. Ama Batı’nın cennet olduğu inanışının bir rüyadan başka bir şey olmadığını görmek hiç uzun sürmedi, daha ‘90’larda çoktan o uykudan uyanıldı. Bu uyanışın filmleri içinde Elveda Lenin’i anmak şimdilik yeter.
Bu hafta gösterime giren Berlin’den en iyi yönetmen ödüllü Barbara, bir Doğu Almanya’dan kaçma çabasının öyküsünü konu alıyor. Berlin Okulu olarak bilinen genç kuşağın en başarılı sayılan yönetmenlerinden biri Christian Petzold’un filmi özetle, taşraya sürülen Doktor Barbara’nın Batı’ya kaçmaya çalışma ve polisçe takip ve taciz edilmesi üstüne. Elbette Rambolarla falan karşılaştırılacak dandiklikte değil ama sinema zevki daha incelmiş bir seyirciye ondan daha farklı bir mesaj verdiğini söylemek, pek gerçekçi olmaz.
Minimal sinemanın böyle bir yanı var; kameranın açısını az sayıda insanın hayatının ayrıntılarına doğru genişlettikçe, dünyanın geri kalanında olup bitenlerin kadrajın dışında kalmasını göze almayı gerektiriyor. Aynı, Petzold’un 2000 yapımı filmi Die Innere Sicherheit’ta (İç Güvenlik) yeraltında yaşayan karı kocanın ergen kızlarına yaşattıkları hapis hayatına odaklanırken, neye inanıp neden kaçtıklarına dair bir tek söze, görüntüye yer verilmemesi gibi. Marifet, bu hayatların gösterilmeyen bütünün neresine denk düştüğüne dair bir fikre sahip olmak. Aslında elbet her filmin bir fikri var, ama özellikle dile getirilmeyen şeyler, başkalarının sürekli tekrarladığı ezberleri seyircinin zihnine çağırmaktan başka bir anlama gelmiyor. Barbara’nın Doğu Almanya’dan kaçmak istemesinin nedenlerine dair bir tek kaçmak istediği için gördüğü baskıyı sayabilecek olmamız, bu darlığın sıkıntılarına dair bir örnek. Tavşan kaçtığı için mi korkar, korktuğu için mi kaçar?
Eğer evini gelip arayan küstah polisleri Doğu Almanya rejiminin temsilcisi olarak sayacaksak, Barbara’nın zihnindeki kurtarıcı batı imgesine de hak vermemiz beklenmeli. Onlar Barbara’nın hayatı için istisnai, Doğu Almanya’nın geneline uymayan abartılarsa, bu kez Doğu’ya dair olumlu, Batı’ya dair olumsuz bir tek kareyi koca filmin hak etmediğine mi ikna olmalıyız? Doğu Almanya’daki ruh halini olabildiğince gerçeğe yakın bir şekilde atmosferine yedirmeyi amaçladığı belli olan Petzold, bu sanatsal çabasıyla batının argümanlarını yeniden ürettiğinin farkında değilmiş gibi davranıyor, hem de Batıya kaçma sahnesine dair konuşurken “Pek çok filmin yaptığı gibi bu yanılsamayı üretmek istemedik”* diyebiliyor.
Minimalizmin ticari sinemanın yapaylığına başvurmayışı, onu yanılsamalardan da, hatta bizzat o yapaylıktan beslenen yanılsamalardan bile azade kılmıyor. Buna kafa yormuş bir sinemacı da, Rambo’yu haksız çıkarmadığı sürece, onun saltanatının gölgesinde kaldığının farkında olmalı mutlaka. Elveda Lenin ve Başkalarının Hayatı gibi filmleri “Batıdan baktıkları” için eleştiren yönetmenin kurduğu atmosferle onları yanlışlamak yerine egemen tezlerle uğraşmak gibi bir hedefi olsa daha anlamlı olurdu. Oysa Batı’nın tüketimciliğine dair sonlara doğru küçük bir anıştırma belki göze çarparken, daha çok akılda kalan, Doğu Almanya’nın baskıcı bir ıslahevine, halkının da duyguları hissedemeyen bir hastaya benzetilmesi oluyor.
Ödülün hangi saiklerle verildiği bir yana, Barbara’nın epeyce emek harcanmış, kafa yorulmuş, nitelikli bir sinema filmi olduğunu inkar etmenin anlamı yok. Ama iyi niyetli bir yorumla, kaçmak mesele edilirken, kafa yormaya değer başka meselelerden kaçılmış ya da kaçınılmış.
* Doğu Almanya’da Dans, Petzold’la söyleşi, Altyazı dergisi, Temmuz-Ağustos 2012
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Çayırhan işçileri özelleştirmeye karşı Ankara’ya yürüyor: Bu zehri içmeyeceğiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284206.jpg)
Çayırhan işçileri özelleştirmeye karşı Ankara’ya yürüyor: Bu zehri içmeyeceğiz
Çayırhan santralinde ve madeninde çalışan işçiler, özelleştirmeye karşı yeniden Ankara yolunda. İhale şartnamesinde yapılan birkaç değişikliğe kanmayacaklarını söyleyen işçiler, özelleştirmeden tamamen vazgeçilmesini istiyor. İşçiler emekten yana tüm kesimleri dayanışmaya çağırıyor.
![Foçalılar taş ocakları için ayağa kalktı: Mahkeme kararlarını uygulayın](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284291.jpg)
Foçalılar taş ocakları için ayağa kalktı: Mahkeme kararlarını uygulayın
![“Türk futbolunda satılan tek şey, düşmanlık”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284078.jpg)
“Türk futbolunda satılan tek şey, düşmanlık”
![Danıştay 4. Dairesi Kaz Dağı’ndaki doğa talanın yolunu açtı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284249.jpg)
Danıştay 4. Dairesi Kaz Dağı’ndaki doğa talanın yolunu açtı
![‘Sokak hayvanlarını toplayın’ yazısına tepki: Karar politiktir, belediyelere aba altından sopa göstermektir](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/268054.jpg)
Evrensel'i Takip Et