Yol yakınken diyorum...
Fotoğraf: Envato
İlk olarak gazetemizin üzerine gittiği Deniz Feneri davasında nihayet mutlu sona ulaşıldı. Açılan soruşturmada 9 sanık, “Örgüt kurmak, yönetmek, üyesi olmak, nitelikli dolandırıcılık” ile “Resmi belgede sahtecilik” suçlarından tutuklanmıştı, sonra serbest kaldılar. Şimdi örgüt ve dolandırıcılık ile değil, daha hafif cezaları gerektiren suçlardan yargılanacaklar. Nerede ve ne zaman yargılanacakları belli değil ama, olur o kadar kusur.. Bu arada Deniz Feneri Derneği, bizi sıkça bilgilendiriyor; ramazan hizmetlerini anlatıp ”Bağış yap, vergiden düş” diye yol da gösteriyor sağ olsun...
Fenercilerin bu işten sıyırmasındaki en büyük etken, 2010 yılında yapılan anayasa referandumudur. Yapılan anayasa değişiklikleri ile tüm yüksek yargı kurulları iktidarın istediği gibi şekillendi, yargıya resmen format atıldı. AKP’nin alınmasını istediği kararlar doğrultusunda yargıya yön verildi. Örneğin Deniz Feneri davasında şu anda yargılananlar sanıklar değil, ilk soruşturmayı yürütürken ellerinden dava dosyası alınan savcılardır. Bu ve buna benzer birçok hukuk skandalının referandum sonrasında yoğunlaşması tesadüf değildir. Yazının tam burasında referandumda “evet” diyenlere derin duygularımı takdim edecektim ki, bir elektronik posta geldi. ”Yetmez ama evet düşmanlığı üzerine” başlıklı bu yazı, birçok yazara da gönderilmiş. Başbakanın referandum sonrasında teşekkür etmeye çalıştığı, ama bir türlü adını telâffuz edemediği “Yetmez ama evet” gönüllüsü bir siyasi partinin desteğindeki gazeteden gelmiş. Olup biten her şeyden neden kendilerinin sorumlu tutulduğunu merak ediyorlar. Aldatılmışlığın verdiği eziklikle, sosyalistlerin ”hayır” cephesine karşı saldırgan tutumlarını sürdürüyorlar. Verip veriştirmişler bize, neredeyse kontra ilan edecekler.
Özgürlükçü söylemlerin arkasında AKP’ye destek vermiş olan bu garip kesim, verdiği o desteğin karşılığını bulamadı ve iktidar tarafından unutuldu. Başbakan Erdoğan’ın kuru bir teşekkürü ile geçiştirilecek bir çaba değildi onlarınki; ama ne yapalım, bu da bizim suçumuz değil.
Ortada bir gerçek var... “Yetmez ama evet” komedisinin aktörleri yavaş yavaş aslına rücû ediyor. Bunların bir bölümünün AKP ile kaynaşması bugünlerde sıkça gündeme geliyor. Kalan bölümünün de bu kaynaşmadan mahrum kalmak istemediği, bize gönderilen yazıdan rahatlıkla anlaşılıyor..
Geçmişte takılı kalmış değilim. ”Yetmez ama evet” diyerek geçmişte AKP’ye verilen desteğin bugün hâlâ savunulup sürdürülmesine takıntılıyım. Bu memlekette daha çok referandum olur, AKP daha çok destek ister. Öyle anlaşılıyor ki bu garip kesim, AKP ile kaynaşamasa bile AKP’ye desteğini her fırsatta verecek, bildiğini okuyacak. . Niyetleri belli, hedefleri belli.
Toplumun farklı kesimlerini demokrasi mücadelesine katmak adına çıkılan yollarda kimin nerede tökezleyip nerede yoldan sapacağı açıkça ortada duruyor. Yoldan çıkmaya her zaman teşne olanları yeniden ve yeniden aynı yollarda düşe kalka yürütmeye çalışmak; devrimcilerin iradesini ve sabrını zorlamaktan, enerjisini tüketmekten başka işe yaramayacak.
Onun için dostlar; derim ki yol yakınken, etrafımızdakilere bir daha baksak.
- Selçuk Yula 12 Ağustos 2013 16:52
- Ayaklardan başlara 01 Temmuz 2013 10:22
- Direnişin aynası 10 Haziran 2013 11:07
- Züğürdün çenesi 20 Mayıs 2013 09:44
- Sözüm bürokratlaradır 06 Mayıs 2013 15:35
- Şemsiyenin altı 15 Nisan 2013 11:07
- Kara para 25 Şubat 2013 12:46
- Hangi yemeği yemeli?.. 18 Şubat 2013 12:03
- Hangi suyu içmeli? 11 Şubat 2013 10:05
- Şahin demokratlar 04 Şubat 2013 10:36
- Yiğidim, rektörüm 07 Ocak 2013 11:04
- Bu yaşta bu zeka 24 Aralık 2012 11:07