Dönüşsüz gurbette bir yanık ozan
Fotoğraf: Envato
Ayda bir şiirlere ayırdığımız bu köşede, bir kez daha konuğumuz olacak Alman Ozan Haynriş Hayne (Heinrich Heine).
Ülkemizde pek tanınmamasına karşın dünyaca ünlü bu evrensel ozanımız, 1797-1856 yılları arasında yaşadı. Ne var ki Yahudi kökenli olduğundan, çoğu kez Alman toplumunda dışlandı ve Fransa’ya göç etmek zorunda kaldı sonunda. Orada birçok ünlü düşünür ve sanatçıyla kalıcı dostluklar oluşturdu; zaman zaman onlarla sanatsal üretimini sürdürdü.
Şiirlerinin çoğu, günümüzde bile dilden dile dolaşmakta, Almanya’nın bütün okullarında okutulan ders kitaplarında tanıtılmaktadır. “Silezyalı Dokumacılar” ve “Lorelay” adlı şiirleri, dünyaca en ünlü şiirleridir.
Gurbet yaşamının son yıllarını yatalak olarak Paris’te geçirdi ve orada öldü.
1933 yılı Hitler döneminde, Almanya’daki bütün okul kitaplarında şiirleri, öyküleri bulunan Heinrich Heine’nin adı, ders kitaplarından silindi. Onun yerine, “Adı bilinmeyen bir ozan” tanımı kondu. Çünkü Heine, Yahudi kökenliydi! EN ÜNLÜLERİNDEN BİRKAÇ KİTABI: *Buch der Lieder (Şarkılar Kitabı), Neue Gedichte ( Son Şiirler) *Deutchland Ein Wintermârhen (Almanya – Bir Kış Öyküsü), *Atta Troll. Sommernachtsraum (Atta Troll. Bir Yaz gecesi Düşü)
Bu konuda en ilginci de, mitolojideki Lorelei (Lorelay) adlı gizemli bir kadın üstüne Heine’nin yazdığı ve yüzyıldan fazla bir süredir Almanya’da herkesin ezbere bildiği şarkılaşmış şiirinin yazgısıydı. Bu şiir günümüzde de hâlâ “adı bilinmeyen bir şair”in kalemindendir! Doğrusu ben de çok merak ettim; bunun doğru olup olmadığını en yakınım Almanlar arasında araştırdım. Hangi Almana sorduysam, gerçekten de “Lorely” deyince hemen gülümsüyor ve bu şiiri şarkı olarak mırıldanmaya başlıyordu!.. Ne var ki kimin yazdığını bilmiyordu!..
Söz konusu dünyaca da ünlü bu şiiri, aşağıda Türkçeleştirmeye çalıştım...
Doğrudan Fransızca olarak yazdığı kitaplarından birkaç örnek:
*Poèmes et Légendes (Şiirler ve Efsaneler)
*Tableaux de voyage (Yolculuk Tabloları).
LORELAY
Bilmiyorum nedendir,
Öylesine sıkkın canım,
Geçmiş zamanlardan bir efsane
Kovsam da gitmiyor, gelip oturmuş yüreğime.
İşte akşam oluyor hafiften
Durgun mu durgun akıyor Rhin Nehri
Ve doruklarda batan güneş
Aydınlatıyor ışıl ışıl tepeleri.
Güzelim dağın doruklarına,
Oturmuş efsanedeki o bakir dilber
Işıl ışıl parlıyor altın takıları,
Karanlıkta bir yanıp bir sönüyor.
Altın saçlarını da tarıyor habire
Ve gönlünce tutturmuş bir ezgi
Ta karşı sahillerde bile dinleniyor
Öylesine güçlü o büyülü sesi.
Ve kürek çekerken bir balıkçı,
Birden düğümlendi yüreğinde bir acı,
Hep tepelerde dolanıyordu artık gözleri
Görmez oldu gitgide kıyıları.
Sanırım çabuk bitirmek için işi
Yutuverdi balıkçıyı dalgalar
Ve durup dururken Lorelay’ın ezgisi,
Neler etti böyle bir akşam vakti.
(Çev.: Y. Atan)
BİL BAKALIM,
İLK SAATİ KİM BULDU?
Söyle bana, şu duvar saatini kim buldu ilkin,
Saatleri, dakikaları kısaca şu zaman dilimlerini?
Soğuk mu soğuk, hüzünlü bir adam buldu onları ilkin.
Bir kış gecesi düşlere dalıp gittiğinde,
Farelerin gizli tıkırtılarını sayıyordu sessizce
Ve gaga vuruşlarını, ormanlardaki kurtların kuşların.
Bil bakalım, kim buldu ilk öpücüğü?
İlk öpücüğü öpülen mutlu dudaklar buldu;
Bu dudaklar başkalarını öptü art niyetsiz
Aylardan mayıstı, o güzelim mayıs.
Çiçekler püskürdü hemen topraktan
Gülümsedi ta tepelerdeki güneş
Tekmil kuşlar şarkılar söyledi.
(Çev.: Y. Atan)
SOĞUK BİR GECEYDİ ÖLÜM
Ölüm soğuk bir geceydi,
Yaşamsa bir gündüz , ama boğucu.
Hava karardı uykum geldi,
Güneşli gün yorucu mu yorucuydu.
Yatağımın yanında bir ağaç var,
Ve dallarında bir bülbül;
Bir aşk ezgisidir tutturmuş öylesine
Hep duyuyorum, en ağır düşlerimde bile.
(Çev.: Y. Atan)
BİR VATANIM VARDI GÜZEL
Bir vatanım vardı eskiden, güzel mi güzel,
Yüksek mi yüksek olurdu meşeleri.
Ve menekşeler başını eğerdi ben geçerken,
Ne var ki bunlar hep düşlerimdeydi.
Ve vatanım bana Almanca sarılır, öperdi.
Nasıl da güzeldi böylesi, kimseler bilemez.
Almanca, “seni seviyorum,” derdi.
Ama bütün bunlar hep düşlerimdeydi.
(Çev.: Y. Atan)