Parasız eğitim mümkün mü?
Başbakanın geçtiğimiz hafta içerisinde üniversite harçlarının kalkabileceğine yönelik imaları başta iktidar yanlısı yayın organları olmak üzere tüm burjuva medyasında büyük bir coşkuyla karşılandı. Konu AKP’nin ‘parasız eğitim’ getirdiği iddiasıyla işlendi. Oysa, devlet üniversitelerinde harçlar kalksa da anaokulundan itibaren ‘yardım’ adı altındaki zorla toplanan haraçlar durdukça, haracı ödeyemeyen veliler okul camını silerken yere düşüp öldükçe, haraç ver(e)meyen öğrencilere karne bile verilmedikçe, staj adı altında meslek lisesi ve meslek yüksek okulu öğrencileri kölelik çarklarında sömürüldükçe, ‘meslek lisesi memleket meselesi’ diyerek bu okullar sermaye gruplarının iş laboratuvarlarına dönüştürüldükçe, üniversiteler ‘girişimcilik’ projelerine zorlandıkça, tekno-kent/tekno-park adı altında büyük sermaye grupları üniversite kaynaklarını talan ederek bilgi üzerinde tekel oluşturdukça, üniversite-sanayi işbirliği dayatması üniversiteleri sermayeye hizmet birimlerine dönüştürdükçe, fizik-kimya-biyoloji gibi temel bilim alanları ‘verimli’ bulunmadığı için kontenjan sınırlamasına maruz kaldıkça, özel üniversite yasa teklifi üzerinde çalışıldıkça, üniversitelere yerel sermaye gruplarının doğrudan müdahalesi için yeni yollar (Mütevelli heyeti veya danışma kurulları gibi) planlandıkça, üniversitelilere barınma, ulaşım ve beslenme paralı oldukça parasız eğitimden bahsetmek mümkün değildir.
Elbette -eğer olacaksa- sadece devlet değil tüm üniversitelerde ve elbette tüm öğrenim düzeylerinde öğrenim için katkı payı alınmamalıdır. Ancak, böyle bir koşul dahi eğitimin tamamen parasız olacağı anlamına gelmez.
***
Karşı karşıya olunan durum diğer birçok alanda uygulanan ambalaj politikasının bir örneğidir. Son yıllarda çıkartılan hemen hemen tüm yasa, torba yasa ve kanun hükmünde kararnamelerde çok küçük ‘ödünlere’ yer verilip esas niyet üzerine tül örtülmektedir. Durumdan vazife çıkartanlar -örneğin kıdem tazminatı tartışmalarında olduğu gibi- o küçük ‘iyilikleri’ dev aynasına koyup gerçeği de aynanın karanlık ardına saklamakta ustalaştılar. İşte bu noktada aynanın ardında kalanı görünür kılmak ve inatla gerçeğe yönelerek karanlıkta kalmamak önemlidir.
***
Türkiye gençliğinin dün olduğu gibi bugün de temel talebi ‘parasız, bilimsel ve demokratik’ eğitimdir. Binlercesinin tutuklu olduğu üniversite öğrencilerinin ne kadar demokratik koşullarda öğrenim gördüklerini söyleyebiliriz? Geniş halk kesimleri için bırakın üniversite öğrenimini ilk ve orta dereceli öğrenimin bile hayal olduğu durumda parasız eğitimin lafını etmek bile absürt değil mi? Üniversitelerin ve hocalarının büyük çoğunluğunun proje yarışında birbirinin tepesine bastığı bir ülkede hangi bilimsellikten bahsedebiliriz? Eğitim alanının aymazca ‘eğitim piyasası’ diye adlandırıldığı bir ortamda hangi parasız hangi bilimsel ve hangi demokratik eğitimden bahsedebiliriz?
***
Eğitim alanı gerçekten önemlidir. Hem hepimize çağrıştırdığı anlamda yani toplumsal gelişimin itici gücü olarak ama bugün hem de ticarileşme alanı olarak. Geçtiğimiz günlerde bir sermaye grup temsilcisi milyarlarca dolarlık bir pasta olarak bahsediyordu televizyonda eğitim alanından. Gerçekten de eğitim sistemi artık sadece çıktılarıyla sermayeye hizmet etmiyor kendisi de bir sermaye alanına dönüşüyor.
***
Tüm bunlar olurken bir yandan da iktidarın yeni ‘angajmanına’ uygun bir nesil yetiştirmek için de eğitim sistemi yeniden örgütleniyor. Bunun görünür olanı 4+4+4 sistemi ve tablet bilgisayara dayalı ezberci eğitim adımlarıdır. Ancak, burada da görünenin ardı çok daha önemli. Örneğin İstanbul’un göbeğindeki Marmara Üniversitesinde bu yıl ‘yaratılışçılık’ savsatası için (f)ilimsel bir konferans düzenlendi. Yine geçtiğimiz günlerde diyanet işleri başkanı üniversitelerde cami inşaatı için ‘fetva’ verdi. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim ve öğrenim alanında da dönüşüm kapita-islamist yapıya uygun biçimde düzenleniyor. Başlığa dönersek bu yapı içinde parasız eğitimin olamayacağını belki üzüntüyle ama rahatlıkla söyleyebiliriz.
Evrensel'i Takip Et