Bir sorunda üç önemli açmaz!
Fotoğraf: Envato
CİA ve MOSSAD ajanlarının Suriyeli sığınmacıların yerleştiği çadır kamplarda cirit attığı belirtiliyor. Özellikle de sınırdan Suriye’ye geçip eylemler yaptıktan sonra tekrar kamplarına döndükleri belirtilen Suriyeli asker ve polislerin kaldığı kampın CİA ve MOSSAD ajanları için sürekli bir “uğrak yeri” olduğu da gelen haberler arasında. Öte yandan “Suriye muhalefeti” denilen çeşitli grupların da Davutoğlu başta olmak üzere Türkiyeli yetkililerle her gün “çat kapı” görüştükleri, bu görüşmelerin artık basına açık yapıldığı da herkesin malumu! Ve tabii çadır kamplardaki mülteciler bu arada etnik ve mezhepsel nedenlerle birbiriyle çatışmayı ihmal etmiyorlar; ya da Türkiye’nin kampları yönetiminden rahatsız oldukları da giderek daha açık biçimde görülüyor.
Suriye rejimi zayıflıyor olsa da Türkiye kendi hedeflerine yaklaşmak bir yana giderek hedeflerinin tersiyle yüz yüze geliyor.
Kısacası “Türkiye’nin Suriye sorunu” giderek büyüyor. Ama sorunun büyümesinin nedeni Esad rejiminin güçlenmesinden değil, Türkiye’nin önemli katkısıyla ülkeyi terör ortamına sürüklemesi ve Esad rejiminin otoritesinin zayıflamasından geliyor. Çünkü zayıflayan rejim, ülkenin bazı alanlarından askerlerini çekiyor. Örneğin Türkiye-Suriye sınırında 3-4 kilometrelik bir şeridi Esad rejiminin “muhaliflerine”, geçici olarak da olsa terk etmiş görünüyor. Ancak bu terk ediş, muhalefet denilen güruhun karakterini de gösterdi. Çünkü “muhalefet” gibi ne idüğü belirsiz hale gelmiş bir sıfattan kurtulup kendi adlarıyla cisimleşen bu güçlerin bir bölümünün, üstelik Türkiye sınırında kendilerini gösteren güçlerin, El Kaide-Taliban çizgisindeki şeriatçı güçler çizgisinde oldukları anlaşılıyor. Yani Türkiye şimdi sınır kapılarında “El Kaide ile komşu” oluyor. Bu güçlerin ilk marifeti de Türk TIR’larını yağmalayıp yakmak oldu!
Ama sadece bu da değil; yakın gelecek bakımından parçalanmış ve devletçiklere bölünmüş bir Suriye senaryoları tartışılıyor. Ki, batılı emperyalistlerin ve İsrail’in parçalanmış bir Suriye’den rahatsız olmayacakları hatta hoşnut olacakları yorumları yapılıyor. Ve elbette bu yorumlar çok da afaki değil. Nitekim, Suriye’nin kuzeyindeki altı kentin yönetiminin Kürtlere devredilmesi, Esad’ın giderek Batı Suriye’ye Şam-Lazkiye hattına doğru çekilmesi bu senaryonun hemen değilse de yakın gelecek bakımından gerçek olabileceğine işaret ediyor.
Ancak bu senaryonun Türkiye için bir kabus senaryosu olduğu da bir başka gerçek. Çünkü Suriye’deki bu parçalanmışlık; bir ucu Suriye’de olan ama öteki ucu da Hatay, Adana ve Mersin’deki 2 milyon dolayındaki Nusayri Arap nüfusla Türkiye’nin önemli kentlerini de bu krizin içine çekecektir. Ve AKP Hükümeti bakımından daha da yakıcı olan ise Kuzey Suriye’de oluşacak yeni bir Kürdistan’dır.
Suriye Kürtlerinin kendi kaderini tayin etmesi, elbette ki Türkiye’yi ilgilendirmemeli, ancak komşularına “rejim ihraç etmeyi” alışkanlık haline getiren, Suriye ile de bu yüzden bu noktaya gelen AKP Hükümetinin Kuzey Suriye Kürtlerini de yönetmeye kalkması, onlarla hızla çatışma çizgisine gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ki, bugünden bunun işaretleri vardır.
Kısacası Türkiye şimdi bir yanda şeriatçı El Kaide, Taliban çizgisinde güçlere elini verip kolun kurtaramama, Suriye rejimi ve Nusayrilik üstünden Türkiye’de Hatay’dan Mersin’e kadar çizgide 2 milyon dolayındaki Arap-Nusayri tepkisiyle, üçüncüsü ise Suriye Kürtlerinin kendi kaderlerini tayin etmeye yönelmesi gibi üç önemli açmazla karşı karşıyadır.
Bu Türkiye’nin Davutoğlu-Erdoğan şahsında cisimleşen dış politikasının geldiği yerdir ve bu girilen labirentten çıkmak da öyle kolay olmayacaktır. Hele de Rusya’nın bölge politikasında ısrarı ve Suriye rejimi çökse bile Suriye’yi bırakma niyetinin olmadığının anlaşılmasından sonra Türkiye’nin dış politikası her tür krize ve provokasyona açık hale gelmiştir.
Ve daha Suriye parçalanmadan üç yeni ve büyük soruna sahip olan Türkiye’nin sürecin ilerlemesi ve dış güçlerin daha açık müdahaleleriyle birlikte dış politikasının gerçeklerden ne kadar uzak olduğu daha iyi görülecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00