Üzgün sardunyalar
Fotoğraf: Envato
Yazarlar vardır salt yapıtlarıyla yer ederler belleğinizde. Kişilikleri değil ortaya koydukları ürünlerdir bizleri çeken. Kimi yazarlar ise hem yapıtları hem insanlık duruşları ile bağlarlar okurları kendilerine. Onlar artık sizin yazarlarınız, şairlerinizdir. İnsanı, insanlık hallerini, özgürlük tutkusunu, aşkı, kardeşliği öne çıkaran metinleri ile okurlarının ufkunu açar, zenginleştirirler. Böyle yazar ve şairlere örnek göstermek gerektiğinde ilk akla gelecek isimlerden biridir Wolfgang Borchert. Bir bakıma faşizmin ve anamal düzeninin dünya coğrafyasını tüketme hırsına acımasız savaşlarla kurban ettiği gençlerin de simgesidir. 1921 yılında Hamburg’ta doğdu Borchert. Nazi Almanya’sı 2. Dünya savaşını başlattığında henüz 18 yaşını sürüyordu ve hastalıklarla boğuşuyordu. 21 yaşında askere alındı. Hastalığına rağmen cepheye sürüldü. Savaş karşıtı düşünceleri yüzünden askeri cezaevine konuldu. Daha sonra doğudaki siperlere gönderildi. Burada yaralandı, tutsak oldu. Savaş sona erdiğinde Borchert 24 yaşında ciğerlerinden hasta bir genç olarak bu kez kendi yaşam savaşını veriyordu. Çok sevdiği edebiyata ve tiyatro çalışmalarına döndü. Hamburg Devlet Tiyatrosunda yönetmen yardımcılığı görevini üstlenirken bir yandan da şiir ve kısa hikayelerini yazmaya koyuldu. Ömrünün son iki yılını yoğun bir tempo ile üreterek geçirdi. Heinrich Böll, Borchertin o dönemi için şunları yazacaktı: “…Savaş ve zindan yaşamı sağlığını mahvetmişti. Borchert yazabilmek için ancak iki yıl gibi bir süre bulabilmiş o sürede de Azrail’le yarışırcasına yazmıştı.” Böll haklıydı. O iki yılda Borchert, savaşı ve faşizmi yalın ama etkili bir dille anlattığı tiyatro oyunu “Kapıların Dışında”yı yazmış; “Fener, Gece ve Yıldızlar” adlı şiir kitabını, “Bu Salı” ve “Karahindiba” adlı öykü kitaplarını yayınlamayı başarmıştı. Ne yazık ki hastalığı nüksettiği için İsviçre’de bir hastanede tedavi altına alınan Borchert kasım 1947’de ölmüş ve tek tiyatro oyununun başarıyla sahnelendiğini, dünya çapında üne ulaştığını görme şansını bulamamıştı. Anımsatalım, “Kapıların Dışında” Türkiye’de de, şimdilerde yok edilmek istenen Devlet Tiyatrolarında büyük bir başarı ile sahnelenmiş, seyircinin yoğun ilgisi ile uzun süre kapalı gişe oynanmıştı...
Türkçede Wolfgang Borchert’in yapıtları ile buluşmam 1987 yılında Bağlam yayınlarından çıkan “Üzgün Sardunyalar” kitabı ile oldu. Ardından da yayınevinden çıkan “Bu Salı”yı okudum. İnsan odaklı usta işi kısa hikayelerinin tutkunu oldum. Özelde de “Üzgün Sardunyalar” öyküsünü unutmadım hiç. Genç yaşına karşın yazdığı şiirlerinde de ustalık vardır Borchert’in. “Gece, Fener ve Yıldızlar” Behçet Necatigil’in çevirisi ile büyüleyiciydi. Kısaca dilimize başarıyla aktarılan tüm yapıtlarına ulaştığımda anladım ki Borchert artık benim yazarımdı. Şairimdi... Son yıllarda Kâmuran Şipal’in çevirisi ile Borchert’in tüm öyküleri “Ama Fareler Uyurlar Gece” adlı kitapta toplandı. (Doğan Kitap) Bu arada Borchert’in savaş karşıtı Manifestosundan da söz etmek isterim. İnsanların savaşa bakışlarına, kayıtsızlıklarına bir tepkidir bu. Heinrich Böll’ün de vurguladığı gibi bu savaşa karşı bir çığlıktır. Ama Kapitalist düzende yaşanan körleşmede bu çığlığı duyacak insan sayısı ne denli az ve giderek de azalıyor bir düşünün. Celal Üster’in ustalıklı çevirisi ile Bochert’in manifestosundan bir iki tümceyi paylaşmak isterim:
“ Sen. Makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. Yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğfer ve mitralyözler yapmanı emrederlerse yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
Sen. Tezgahın arkasındaki kız, sen büroda çalışan kız. Yarın sana da el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
(…)
Sen. Odasındaki şair. Yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp nefret şarkılarını söylemeni emrederlerse yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!”
Yazıyı Borchert’in bir şiiri ile sonlayayım istiyorum. Ayşe Sarısayın’ın çevirdiği “AY Yalan Söylüyor” şiiri yazarın ölümünden sonra yayınlanmıştı:
Duvara tuhaf bir resim çiziyor ay.
Tuhaf? Parlak bir dörtgen.
Biraz eğri, koyu gri,
daracık çizgilerden.
Bir balık ağı, ya da örümcek yuvası?
Ah, titreşiyor kirpiklerim,
pencereye bakınca gördüğüm :
Demir parmaklıklar !
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24