01 Ağustos 2012 10:45

Savaş tehdidi ve yeni bir şekillenmeye doğru

Savaş tehdidi ve yeni bir şekillenmeye doğru

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hangi tür gelişmelerin toplumsal yaşamı kuşattığı ya da onun içinden alev alarak olgunlaşmakta olduğu; ülke ve bölgenin ne türden gelişmelere mahkum olduğu; toplumsal bazda ve ‘ulusal sınırlar’da kalması olanaksız hangi türden çatışmaların ‘kapıya dayandığı’; içinde bulunulan koşullarda ve çatışmalı-savaş barutu kokan ilişkiler ortamında, ileriye doğru ve demokratik bir gelişmenin nasıl ve hangi güçler aracıyla sağlanabileceği; içinden geçtiğimiz son birkaç haftada yoğunluk kazanan iç ve uluslararası ‘olaylar’ın seyrine bakılarak görülebilir. Kuşkusuz, bu gelişmeler yumağının her bir bağlantısıyla ve tüm netliğiyle nereye varacağı kesinlik gösterecek şekilde belirlenemez. Ama olanların, olabileceklere işaret ettiği, gazetelerin birkaç günlük haber başlıklarını yan yana koyarak da söylenebilir. Burada, bir dipnotta verilen başlıca konu başlıkları, en özet haliyle dahi, bu ‘iddia’yı destekler niteliktedir. 1  

HARİTA DEĞİŞİKLİĞİNİ DAYATAN GELİŞMELER

Başlıklar çoğaltılabilir. Ama buradaki kadarı da, Türkiye ve Ortadoğu’daki yakın komşu ülkeler başta olmak üzere, bölgemizde, etkileri uluslar ve devletler arası ilişkilerin yeni bir tür şekillenmesine genişleyebilecek gelişmelerin giderek yoğunlaştığını görmek için yeterli olmalıdır. 20.yüzyılın başlarında, o günün emperyalistler arası pazar ve toprak savaşının sonuçları üzerinden şekillendirilmiş Ortadoğu-Kuzey Afrika “haritasının yeniden şekillenmesini” dayatan gelişmeler yaşanmaktadır. Sermaye gazetelerinde makale yazarlığı yapanlarla uluslararası gelişmelerin analizi üzerinden “İnsanlığı bekleyen büyük tehditler”e işaret etmeyi mesleki kariyerlerinin sorumluluklarından sayan daha geniş alanda popüler kimi tarihçi ve sosyologun uyarıları da bu yöndedir. Bu geniş bölgenin 21.yüzyılda yeni bir şekillenmesini kaçınılmazlaştıran olgular, gelişmelerle giderek daha fazla desteklenir durumdadır.  
Haber başlıkları, içeride ve dışarıda yoğunlaşmakta olan çatışma ve istikrarsızlık unsurlarına işaret ediyor. Kürtler, Aleviler, işçiler, gençler, hükümete muhalif küçük ve orta-alt burjuva siyasal çevre ve örgütler, ABD-AKP-ve Cemaat (Fethullah Örgütü)nün işbirliği içinde dayattıkları; ve başlıca özelliği içerde ve dışarıda saldırgan-yayılmacı; çatışma ve savaş kışkırtıcısı politikanın hedefindedirler. Kürtlere yönelik Türk, Arap ve Fars-İran politikası; ana özelliğiyle, boyunduruk altında tutmaya ve eşitsizliğe dayalıdır. Bu politika, esasen artık sürdürülemez duruma gelmiştir. Kürt ulusal hareketi ve eşit haklar için mücadele bilincinin yükselişine bağlı olarak artan Kürt kurumsallaşması, bu ülkeler yöneticilerini; en başta da Türk devlet ve hükümet yöneticilerini, “Kürtler boyunduruktan kurtulacak!” kabusuyla sarsıyor. “Müdahale ederiz, ezeriz, izin vermeyiz!” şeklindeki, böbürlenmeyle karışık tehditlerin artmasının nedeni budur. Bu neden ya da korku, Suriye’de (kuzeyinde) Kürtlerin başlattıkları kendi kurumlaşmalarının “sınır”ın bu yanındaki ‘büyük bölge gücü’nü askeri sevkiyata yöneltmektedir.

EGEMENLERİN KÜRT AÇMAZI

Türkiye egemenleri, Kürtleri eşit ulusal haklar temelinde birlikte yaşamaya ‘barışçıl yollar’la ikna ederek baskısından ancak kurtulabilecekleri Kürt özgürlük mücadelesini, kanla bastırarak, sorunu bir kez daha “unutturulabilecekleri”nden umut kesmenin ‘ruh hali’ içindedirler. Pervasız saldırgan politikalarıyla, bizzat kendileri “birlikte yaşama” olanağını yok etmektedirler. Suriye’de Kürt oluşumuna gösterdikleri, “izin vermeyiz!” tepkisi aynı özelliğe sahiptir. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının Kürtlerin kendilerinin ‘uhdesi’nde olduğunu; şu ya da bu büyük ya da küçük emperyal ya da iş birlikçi ‘rejimler’in-devletlerin iznine tabi olmadığını anlamak istememektedirler. Kürtlerin, her bir alanda yüz eli yıldır sürdürdükleri eşitlik ve bağımsızlık mücadelesini yok sayıp, salt güncele “kilitlenir”ken, onların isterlerse eğer ‘hep birlikte’ birleşerek, bir Kürdistan’da; ya da isterlerse, her bir alandaki diğer uluslardan insanlarla birlikte; ancak eşit ulusal haklar koşuluyla birlikte yaşama hakkına sahip olduklarını reddetme “hakkı”nı, salt güce dayalı olarak yok saymayı sürdürmeye çalışıyorlar. ABD’nin ve Batılı emperyalistlerin bölgeye hakim olma ‘savaşı’na bağlanmış olan bu Türk sermaye politikasının çıkmaz olduğu; on binlerin ölümüne, yüz binlerin topraklarından edilmelerine yol açtığı ortadayken, savaş ve yeni bölünmeleri-ve de yeni birleşmeleri ‘kapıya getirdiği’ görülmek istenmiyor. Bu politika, hayatın her alanını etkilerken, AKP ve hükümeti ‘Kürt Savaşı’nı büyüterek sürdürüyor. Alevileri tehdit ve baskıyla Sünnileştirmeye yöneliyor. Gençleri zindanlara doldurup, işkenceci polis şeflerini terfi ettiriyor. Politikalarına muhalefet edenleri polis-yargı-zindan mengenesine alarak sindirmeye çalışıyor. Ücretleri düşürüp, karşı çıkan işçileri işsizlikle sindirmeye yöneliyor. Topraklarını ve yaşam alanlarını savunanların karşısına polis-jandarma zoruyla çıkıyor. Uluslararası ve yerli büyük sermayeye yağma alanlarını genişletiyor. Toplumsal bazda daha büyük kan dökücülüğe yol açabilecek şekilde etnik ve dinsel-mezhepsel politikalar izliyor ve sınıf çelişkileri ve çatışmalarının da üstüne kara perde çekecek şekilde burjuvazi ve emperyalistlerin istismar etmeyi çıkarlarına gördükleri ulusal ve dinsel-mezhepsel “savaş”ların sıcağı böylece, bölgeyi yakacak şekilde harlanıyor! Suriye’yi karıştırıp, “uyumsuz” gördükleri Esad yönetimini yıkarak, iş birlikçi çetelerinin yönetimini sağlamak; böylece İran ve Rusya’ya karşı mevzilerini artırmak için girişilen istikrarsızlaştırma ve askeri müdahale politikası, halkları birbirine kırdırmaya doğru genişliyor. Her bir önemli bölge ülkesinin içinde olduğu gibi, bölgesel düzeyde de Türk-Kürt; Arap-Kürt; Türk-Arap; Sünni-Şii, ve Alevi çatışması ‘harlanma’ya başlamıştır. Alevilere karşı Sünni devlet politikası büyük bir tehdittir ve yürütücüsü bizatihi hükümet ve partisiyle Fethullah ‘Hareketi’nin siyasi, hukuki, polisiye-askeri üst bürokrasisidir. Malatya-Doğanşehir-Sürgü, ya uyarıcı olacak, ya da bu fetihçi-inkarcı ve saldırgan politika, ateşin ülkeye yayılmasına neden olacak görünüyor.

HALKLARIN DAYANIŞMASI GELİŞTİRİLMELİ

Sorun şimdi, bu gelişmeleri ve yol açabilecekleri sonuçları,-en azından görülebilir olanlarını göz önünde tutarak, emperyalistler ile iş birlikçilerine karşı, halkların dayanışmasını geliştirecek politikaları pratiğe geçirmektir. Bölgesel-uluslararası büyük felaketlerin önlenebilmesi ve burjuva anlamında dahi demokrasinin asgari gereklerinin uygulanabilmesi bu mücadeleye bağlıdır. Bu ne denli başarılabilirse, büyük sermaye ve emperyalizmin yarattığı yıkım tehdidi o denli sınırlanabilecek, ya da önlenebilecektir.
1 Gazete haber başlıklarından bazıları: “Türkiye, Kürtlerin taleplerini reddederse, Türk-Kürt savaşı çıkar.”  Suriye Kürtlerinin sözcüleri, “Kürdistan’ı kurduk kimseye vermeyiz.” “Şemdinli PKK’nın eline mi geçti?​” “Fatih Sultan Mehmet” ve “Abdulhamit Kışlalarında toplanan Suriye’deki Türkmenler, Türkiye’nin müdahalesini istedi”; “Halep’te savaş!” ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Gordon, “Suriye’de Kürt devleti olmaz.” Davutoğlu, “Suriye’de ikinci Kandil’e izin vermeyiz. Hayali haritalarla tehdit üretiyorlar. O haritaları engellemek için beklemeyiz. Eğer göç yüz bin olursa, Suriye içinde bir bölge olabilir.”, “Müdahalenin üçüncü şartı: ‘Halep’te düzen bozulursa!” “Esat tank namlularını camilere çevirecek kadar pervasızlaştı (T. Alperen imzalı Yeni Şafak haberi yalanlandı. Camiyi uçuranların Türkiye’nin de desteklediği “muhalifler” adlı cani çeteleri olduğu açığa çıktı). “Suriye sınırına askeri sevkıyat devam ediyor.” “Erdoğan Obama’yı arayarak, Suriye’de ‘geçiş süreci’nin hızlandırılmasını istedi.” “Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, “Bize karşı savaşanlar çeşitli milletlere mensup; Libyalı, Tunuslu, Mısırlı,...” “Hollandalı Gazeteci Jeron Oerlemans ve İngiliz Meslektaşı John Cantile, “Militanlar Çeçenistan, Bangladeş, Pakistan uyrukluydu. Esad’ı devirdikten sonra şeriat getireceklerini söylediler.” “İsrail ordu istihbaratına yakınlığı ile bilinen Debka kısa bir süre önce İngiliz özel kuvvetlerinin Suriye’de olduğunu ileri sürdü.” “Washington Post, “Beyaz Saray, Esat öldürüldüğü taktirde, devlet kurumları ortadan kaldırılmasın.” “SUK Başkanı Abdülbasid Seyda, Batılı hükümetlerden, kendilerine ağır silahlar sağlamalarını talep etti.” “Rütbe söktü, Rütbe aldı”; “AKP’li vekilin oğlu polisleri sıraya dizdi!”; “Katiller dışarıda, milletvekilleri içerde!”; “Ülkücü katil; pişman değilim, öyle gerekiyordu, yaptım”; Yargıtay 7. Dairesi, “cami ve mescit dışında ibadet yeri yoktur!”;  Danıştay Başkanlığı, “Din eğitimi zorunludur, reddedilemez”; “Çapa ve THY işçilerinin direnişi devam ediyor.”; Emekli Hakim Mehmet Uysal, “işkence onların yönetimindeydi” dediği isimleri açıkladı: Selim Ay ve ‘takımı’. “Ay’ın timi boynunu kırıp öldürdü.” “İşkenceci Sedat Selim Ay’dan doktorlara baskı.” “AKP’li başkandan tehcir: Sürgü  beldesinin AKP’li Belediye Başkanı, Alevi aileyi suçladı. Provokatörlük yaptınız, beldeyi terk edin!”; “Soruşturma açılmadı, protestolar büyüyor!”; “Linç girişimi ülkenin her yerinde protesto edildi.”; “Aleviler, yetti artık, bu kez kanlı mendili başımıza sarıp beklemeyeceğiz!” “Malatya Sivas olmasın!”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa