Bu yol bir çözüme çıkar mı?
Fotoğraf: Envato
Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını kullanma yönünde adım atmasının Türkiye’de telaşla karışık bir tepkiyle karşılandığı artık su götürmez bir gerçek. “Eğer Kürtler burada kendi yönetimlerini oluşturursa, PKK burada üslenir” bahanesi de gösterilen aşırı tepkiye gerekçe yapıldı.
Türkiye’nin karşı hamlesi ise Başbakan Erdoğan’ın hemen Obama’ya “telefon açması” ve arkasından Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun onca iş arasında Irak Kürdistan Federe Devleti Başkanı Barzani’ye koşması oldu.
Erdoğan ve Obama’nın Suriye politikasında tam bir anlayış birliği içinde olunduğu açıklanırken, o sırada Türkiye’de bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı da Suriye’nin kuzeyine bir Kürt yönetimi bölgesi oluşmasına karşı olduklarını, “Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını” açıklayarak “Suriye’de de bir Kürdistan oluşuyor” paniği içinde olanları rahatlattı!
Ama Obama garantisi yetmediği için olacak, vakit geçirmeden Davutoğlu, Barzani’nin yolunu tuttu. Oradan gelen haberler de “Barzani’ye Türkiye’nin Kuzey Suriye’de PKK’nin yerleşmesine izin verilmeyeceği, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korunmasından yana olunduğunun anlatıldığı ve Suriye’de şiddetin son bulması için Türkiye ve Irak Kürdistan yönetiminin ortak hareket edecekleri” biçiminde. Açıklamada iki ülke anlaşmış gibi görünüyor ama Türkiye tarafının görüşmeyle ilgili değerlendirmesi, “Barzani’ye Türkiye’nin mesajı iletildi o da mesajı aldı!” biçiminde, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmeyen bir değerlendirme.
Yani öyle görünmektedir ki, Suriye politikası ve bu politikanın bir devamı olarak biçimlenen “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Kuzey Suriye’de Kürtlerin PKK’ye yakın güçlerinin bir yönetim oluşturmasını önleme” girişimlerinde Türkiye’nin tek dostu ABD ve Barzani yönetimi görünüyor. En azından bugün AKP Hükümeti bunu böyle görüyor ve bunun üstünden yürüyor.
Peki, bugünkü gelişmeler ve bu gelişmelerin öne çıkardığı güçler dikkate alındığında Türkiye’nin bu girişimi gerçekçi mi?
Pek sayılmaz!
Çünkü birincisi Suriye’nin kuzeyinde bir oluşumun Türkiye’yi ilgilendirme nedeni, Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözememiş olmasıdır. Eğer Türkiye kendi Kürtleriyle barış içinde yaşayacağı, demokratik bir ülke haline gelmiş olsaydı, “Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt yönetimi tehdit değil” bölgede demokrasinin özgürlüklerin, emperyalizme karşı mücadelenin yeni bir dayanağı olarak görülürdü. Ki, Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmesinin yolu da kendi Kürtleriyle oturup konuşmasından, bir uzlaşmaya varmasından geçmektedir. Bunu artık, Türkiye’yi yöneten AKP Hükümeti dışında, dost düşman, cümle alem bilmektedir.
İkincisi ise ortada olan sorunu, sadece Kuzey Suriye’de bir Kürt yönetimi oluşmasına indirgesek bile, bu bölgede asıl güç Barzani yanlısı gruplar değil Türkiye’nin hiç yokmuş gibi davrandığı PKK’ye yakın bir çizgiye sahip Demokratik Birlik Partisi (PYD)’dir. Barzani’nin Suriye Kürtleri üstünde manevi bir etkisi olabilir ama bu sonuçta sınırlı, Barzani Türkiye’ye yaklaştığı ölçüde de giderek ters tepecek bir etkidir de.
Bu yüzden de Türkiye gerek Kürt sorununda gerekse Suriye sorununda her geçen gün daha da büyüyen sıkıntılardan kurtulmak istiyorsa öncelikle kendi Kürtlerini muhatap alan bir hatta yönelmek ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri de bu yönelişle birlikte ele almak zorundadır.
Kısacası Erdoğan ve Davutoğlu, Obama’ya, Barzani’ye gideceklerine, hadi Kandil’e, İmralı’ya gitmiyorlar; BDP ve PYD’ye gidip onlarla sorun çözme konusunda ortak adımlar atmaya yönelmeleri daha akıllıca değil midir?
Bu, sorunu çözmede hem çok daha kolay hem de çok daha gerçekçi bir tutum olurdu. Nitekim PYD’nin lideri Salih Müslim Türkiye’yi rahatlatacak bir tutum almıştır. Ancak Barzani ile de sürekli görüşen Salih Müslim’le Türkiye’nin doğrudan görüşme yerine Barzani üstünden görüşmesi elbette anlaşılır değildir. Ama bu tutum bile bugün Türkiye’nin bu sorunları çözmek için girdiği yolun ne kadar netameli, çetrefilli ve çözümden uzaklaşan bir yol olduğunu göstermektedir.
Bu son gelişmelerle daha iyi görülmektedir ki, Türkiye’nin bu sorunları çözememesi, giderek daha çok ayağa dolanan bir hal almasının nedeni de bu sorunları gerçek muhataplarıyla değil, sorunların kaynağı da olan ABD ve Barzani ile çözme politikalarında ısrardır.
Bu görülmedikçe hangi askeri önlem alınırsa alınsın, hangi diplomatik destekler sağlanırsa sağlansın, Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmesi olanaklı olmayacağı gibi Suriye’nin kuzeyinde oluşacak bir Batı Kürdistan yönetiminin, Barzani öyle istese bile, Türkiye’nin her isteğine boyun eğen bir yönetim olması olanaklı görünmüyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00