DİĞER YAZILARI
Selçuk Yula 12 Ağustos 2013
Ayaklardan başlara 1 Temmuz 2013
Direnişin aynası 10 Haziran 2013
Züğürdün çenesi 20 Mayıs 2013
Şemsiyenin altı 15 Nisan 2013
Kara para 25 Şubat 2013
Hangi yemeği yemeli?.. 18 Şubat 2013
Hangi suyu içmeli? 11 Şubat 2013
Şahin demokratlar 4 Şubat 2013
YAZI ARŞİVİ

Ülkenin hemen her köşesinde yerel çevre örgütlenmeleri var ve çeşitli yollarla sağlıklı bir çevrede yaşamanın mücadelesini veriyorlar. Bunun sadece bir çevre hareketi değil, bir hak mücadelesi olduğunu da her fırsatta topluma duyuruyorlar.
Bu tür örgütlenmelerde en sorunlu nokta, çevre ve yaşam mücadelesinin sınırlarının, önceden belirlenmiş olmasıdır. Bu sınırlar kimi zaman kağıt üzerinde, kimi zaman da zihinlerde çiziliyor. Sadece yerele dayalı düşünce ve hareket biçimi ise, zaman içinde kendini tekrarlayıp eritiyor.
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında partisinin çeşitli konulardaki ilke ve politikalarını anlatırken sıra ülkedeki çevre katliamlarına geldi. Demirtaş, kelimesi kelimesine aynı olmasa bile genel anlamda şunları söylüyor; “Sağlıklı bir çevrede yaşayamayacaksak, nefes alıp veremeyeceksek Kürt olsak ne olur, Türk olsak ne olur?.. Bu ülkenin okullarında Kürtçe eğitim olsa ne olur, olmasa ne olur?..”
Selahattin Demirtaş, aklı başında herkesin yapması gerektiği şekilde, çevre sorunlarına evrensel açıdan bakıyor, bölgesel düşünmüyor. Böyle bir bakış açısının, sadece yereline saplanıp civarına at gözlüğüyle bakan birtakım çevre hareketlerine fikir vermesi gerekiyor.
Demirtaş’ın söylemi son derece doğrudur ama, söylediklerinin ters önermesi de doğrudur. Barışın olmadığı bir ülkede, sağlıklı bir çevrede yaşamanın anlamı da yoktur, olanağı da yoktur..Ülkede eğer barış yoksa; biz bu nükleer ve termik santralleri, HES’leri durdursak ne olacak, durdurmasak ne olacak?.. Çevre barışının, toplumsal barışın ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Şemdinli’de günlerdir yüksek yoğunlukta bir savaş yaşandığını görüyoruz. İnsanlarımız ölüyor, köyler boşaltılıyor, tarlalar ve ormanlık alanlar her zamanki gibi güvenlik gerekçesiyle yakılıp yok ediliyor. O bölgede yaşamın her yönüyle felç olmasına ise, batıdaki yerele saplanmış çevre hareketlerinden en ufak bir tepki gelmiyor, ses bile çıkmıyor.
Biliyorsunuz, bu HES’ler ülkenin her tarafında pıtrak gibi yayılıyor..
Sermayenin Güneydoğu bölgesinde yapmaya çalıştığı HES’lerin kuruluş amacı, diğer bölgelerde olduğu gibi sadece enerji üretimi ve suyun ticarileştirilmesi ile sınırlı değildir. Bunların yanında; bölgeyi insansızlaştırma, bölge halkını kimliksizleştirip tarihini, kültürünü ve geleceğini yok etme gibi politik amaçlar da taşıyor bu HES’ler… Savaşın taraflarından birinin ulaşım yollarını yok etmek gibi bir amaçla kurulacak  HES’lerin ise boşa çıkacağı açıktır, çünkü savaşacak insan suyu seli dinlemez, bir şekilde kendine yol bulur.
Evrensel bakış açısından yoksunluk, sonunda gelip yine metafiziğe dayanıyor.
Metafizik, toplumlara sadece ilahi güçlere bağlanmayı değil, olayları birbirinden kopuk ve bağımsız düşünmeyi de aşılıyor. Bu aşının bazı politik çevrelerde, genellikle de ülkenin batısındaki yerel çevre hareketlerinde tuttuğunu görüyoruz. Metafizik, beyni durdurduğu için ulusalcılığı da fişekliyor…
Yerellerdeki çevre hareketlerinin, Demirtaş’ın sözlerini süzerek özümsemesi, toplumsal barışa katkıda bulunacağı gibi, o hareketlerin önünü ve ufkunu açacak, gücüne güç katacaktır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et