4 Ağustos 2012

Dikkat! Ahlak bekçileri görevde!

Toplumla edebiyatın karşılıklı etkileşmesinden söz eder dururum, edebiyatın tanıklığından, edebiyatçının sanıklığından.Gerekçem edebiyatın yaşamdan kopuk olmaması, edebiyatın yaşananları yansıtması sorunudur bence. Edebiyatta yaşananların yansıması gerçekleşmeye  başladı ama ters bir biçimde. “Genel ahlak kuralları” kavramını kavrayamadan edebiyatımızda boy gösterenlerin durumları   (tiyatrodan sonra şiirde) kontrole başlandı. Şimdilik gerçi bu konuda bir tek kişi kendini görevlendirmiş ama sanırım arkası gelecek.  (Hem de bu eleştirmen kendisini sosyalist sayıyor, muhafazakar olsa kim bilir neler diyecek) “Evlilik kurumu önemli bir değişim yaşıyor. Halide Nusret, evli erkeğin evini cennete benzetiyordu. Evde kendisine hizmet eden bir kadın vardı ve erkek eve coşkuyla geliyordu. Günlük yorgunluğunu çocuğunu kucaklayarak sıcak yuvasında atıyordu huzur içinde. Yıl 1931’di. Oysa 2011’de yaptığımız anketten çıkan sonuca göre şairelerin yüzde 33’ü boşanmış; şairelerin yüzde 33’ü evli olmadığına göre evlilik kurumunun çok aşındığı anlaşılıyor. Zaten şaireler boşanıp ‘özgürlük’e erdikten sonra genellikle bir daha evlenmemektirler.”  Bu satırları lütfen bir kez daha okuyun. Satırların Yazarı Sabit Kemal Bayıldıran (1944) Bir süredir şair kadınlar için yazıyor. O Arapçaya sadakatiyle şair kadınları şaire diye anıyor. Bunda alay sezenleriyse şair kadın demenin rahip kadın demek kadar anlamsız olacağı konusunda ikna etmeye çalışıyor. Bu yazıların  “görmezlikten gelinen şaireleri gündeme getirip onların ürünlerine ilgiyi yönlendireceği” inancıyla yola çıkmış Bayıldıran. Ben onun Yasak Meyve’nin Temmuz-Ağustos 2012 sayısındaki Edebiyatımızın yeni gücü: Şaireler II başlıklı yazısına biraz değineceğim. Bu yazıda Demokrat Partinin kurulmasıyla        okullaşmanın oranının arttığı, böylece kızların okula gidişinin arttığı yargısıyla başlar. Kızların okula gidişinin artışı da onların sosyal alanda daha çok görünmelerine yol açmıştır. Sonuç: ‘Çalışan kadının artması  erkek egemen kültürden de yakınmayı beraberinde getirir.’ “Bayıldıran,  iyi niyetini göstererek başlamak ister Gülten Akın irdelemesine : “Edebiyatımızda yazdıkları şiir katına çıkan ilk kadın Gülten Akın”. Bu saptamanın ardından gelen “kestim kara saçlarımı” dizesinin yorumu şaşırtıcıdır: “Bir yandan  içinden kendini iten cinsellik dürtüsü, bir yandan yaşamak için kendini bağlayan çalışmak ihtiyacı, bir yandan da sevme/sevilme  ihtiyacı arasında  bocalayan şaire, çıkışı ‘erkek gibi olmak’ta bulur. (...) Saçlarını keserek, erkekler gibi özgürlüğünü kullanarak Gülten Akın , artık dünyaya özgürce bakabildiğini söylerken , öbür kadınlara da  “Kurtulan, dirilen kişiye günaydın” diyerek onları ‘aydınlık’ mücadelesine çağırmaktadır. Kendisi özgür olunca evine hapsedilmiş, iğne / iplikle çocuklarına bir şeyler dikerek gününü geçirmeye çalışan kadınlara şaşacak duruma gelmiştir.”   Gülten Akın, Kestim Kara Saçlarımı’da iğne iplikten değil toplu iğneden söz ediyor: Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi/ Bir yaşantı ile karşılayanlara. Bayıldıran bir zamanlar diyordu ki: “Şiiri yorumlarken, genellikle şiir kişisi olarak şairi alıyor, buna dayandırarak değerlendirme yapıyoruz. Acaba bu yaklaşım ne kadar doğru?​” Bayıldıran, Attila İlhan’dan söz ederken bu saptamayı yapıyor ama söz konusu şiiri bir kadın yazınca durum değişiyor. Şiirdeki kişiyi kadın şair sayıp, akıl bile öğretiyor: “Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan şaire, bu sorunun çözümü için kadınların örgütlenmesi gerektiğine işaret etmiyor. Kurtuluş politiktir oysa. ” Anadolu’da  “olayın önemli yanını  daha söylemedim” anlamına “Turpun büyüğü torbada  kaldı” ya da Öküzün büyüğü ahırda” derler. Ben de Sabit Kemal Bayıldıran’ın  asıl önemli saptamasını aktarmadım: “Büyük şehirlerde kadının sigortalı bir işe girişi, kendini güvencede hissedişi, onu erkeğin eline bakmaktan kurtarmış, onun bireyleşmesinin yolunu açmıştır. Erkeğin direksiyonun başında olduğu zamanlarda evlilik arabası bir kazaya uğrayana kadar yol alıyordu. Oysa kadının aile içinde ağırlığını koymasıyla arabanın iki sürücüsü oldu ve araba yoldan çıktı. Son yıllarda boşanan çiftlerin evlenenlerden daha çok olmasının altında kadının, erkeğin iktidarına başkaldırması yatmaktadır.”  Nasıl?Anladınız mı...  İşte günümüzde Marksist Bayıldıran arkadaşımızın yorumu bu. İnşallah RTÜK üyesi olduğunu da görürüz! Bayıldıran ara sıra Asım Bezirci’yi kendine öğretmen saydığını da söyler. Ne diyeyim, kim bu akla aykırı yorumları yapar da kendini  savunmak için Marksizmin, Asım Bezirci’nin adını anarsa, ona  Asım’ın emeği  haram olsun. Burnundan fitil fitil gelsin.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et