04 Ağustos 2012 10:44

Asi çocuklara bir masal

Asi çocuklara bir masal

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçmiş zamanın birinde Bay Onun adında küçük ve şişman bir adam vardı. Bay Onun çok zengin ve küçümen biriydi ve Onunşehri denen bir şehirde yaşardı. Şehrin adı böyleydi, çünkü şehirde ve çevresinde ne var ne yok Bay Onun’a aitti. Buğday ve mısır tarlaları, meyve bahçeleri, büyük madenler-aklınıza ne gelirse onundu, yani Bay Onun’du.
“Gökyüzü de mi onundu,” diye sorabilirsiniz ama bunun pek önemi yoktu. Yoktu, çünkü Onunşehri’nde hemen hiç kimse mavi mi, bulutlu mu ya da insanda herhangi bir duygu uyandıracak özellikte mi diye başını kaldırıp da göğe bakmazdı.
Onunşehri’nde bir sürü ev vardı, ama bunlar hiç de güzel yapılar değildi. Hepsi eski ve bakımsız binalardı. Bu yüzden de her an bir yangın çıkması çok olasıydı. İnsan yaşamını tehdit eden yapılardı bunlar...
Biri dışında... Onunşehri’nde insan yaşamı için tehdit oluşturmayan bir ev vardı. Bu mermer, cam ve çelikten yapılmış, sağlam ve görkemli yapı bir saray yavrusuydu. Burada yangın çıkma ihtimali neredeyse yoktu! Hastalık, hayır! Böcek mi? Elbette, hayır! İşte bu ev insan hayatına yaraşır bir yapıydı. Peki, herkes için mi? Siz de ne biçim şeyler düşünüyorsunuz: Elbette, hayır. Yalnızca bir kişi için. Çok özel bir insan için. Bay Onun için. İşte bu saray yavrusunda Bay Onun oturuyordu.
Her şeye sahip olmak ister miydiniz? Tabii ki isterdiniz! O zaman istediğiniz her şeyi satın alıp gönlünüzce eğlenebilirdiniz! Ama geri kalan herkesin hiçbir şeyi yokken her şeye sahip olmak ister miydiniz? Bu pek eğlenceli olmazdı, değil mi? Gerçekten de, bu durum, başkalarını umursayacağınızdan, muhtemelen sizin için pek hoş olmazdı. Ama bu, Bay Onun için hiç geçerli değildi. O, başkalarının varlığını veya darlığını hiç umursamazdı.
Her gün elde kağıt kalem, yollarda seke seke dolaşır, avazı çıktığı kadar şarkı söylerken etrafta ne var ne yok kontrol edip nereden en fazla kazanç çıkarabileceğini hesap ederek defterine notlar alırdı. “Do! Re! Mi! Fa!” diye şarkı söylerdi. “Sol! La! Si! Do!” Onunşehri’nin yoksul insanları onun geldiğini fark ettiklerinde korkuyla kaçışıp evlerine kapanır, kapılarını sürgülerlerdi. Bay Onun her şeye sahipti ama sahip olamadığı bir tek şey vardı: Bir arkadaş!
Ama insanın hiç arkadaşı olmaz mı! Elbette onun, yani Bay Onun’un da arkadaşları vardı: İki önemli arkadaş. Ama bir farkla, bunlar insan değildi, hayvandı. Biri, Bay Onun’un saray yavrusu evinin bahçesindeki bir ağaçta yaşayan bilge bir baykuş, diğeri ise, aynı yerde bir derede yaşayan küçük bir kurbağaydı. Bay Onun her gün belli vakitte ağacın altında durup sorardı: “Onunşehri kimin?​” Yaşlı ve bilge baykuş şöyle karşılık verirdi: “Onunşehri onun.” Ardından Bay Onun dereye bakıp şöyle derdi: “Mükemmel bir yer, değil mi?​” Ve küçük kurbağa vıraklardı: “Elbette, Onun. Elbette, Onun.”
Sonrasında, Bay Onun sokağa çıkıp sekerek dolaşmasına devam eder, hoplayıp zıplayarak dakikada bir mil ilerlerken elinden eksik etmediği kalemiyle defterine notlar alır, perdeli gözlerinin görmediği yollarda ilerlerken en sevdiği şarkıları söyleyerek yeri göğü inletirdi. Onun, yani Bay Onun’un geldiğini anlayan ve evlerine kapanıp perde aralığından sokağı gözleyen yoksul insanlar korkudan tir tir titrerdi. Bunun Bay Onun’u ne kadar mutlu ettiğini bilmezdi fukaralar ve durumlarını düzeltmek için en küçük bir çaba göstermemeleri Bay Onun’un keyfine keyif katardı.
Onunşehri’nde herkes onun için çalıştığından hiç kimse sesini çıkarmazdı; şehir sakinleri ne bir grev yaparlar, ne de bunu sağlayacak bir sendika isterlerdi. Zaten ona ait olan gazeteler de bu tür şeylerin kötülük içerdiğini yazar, çizerdi.
Her akşam yemeğinde aşçılarıyla uşakları Bay Onun’un koca masasına bütün Onunşehri halkına yetecek kadar yiyecek koyarlardı. Ama elbette hepsi sadece onun yemesi içindi. Elleri sürekli kazanç düşüncesiyle notlar almakla meşgul olduğu için, Bay Onun, tabağına konan yiyecekleri kesip bölme işini bile kahyasına yaptırırdı. Adam efendisinin tabağındaki eti kesip çatala batırır, lokmasını Bay Onun’un ağzına tutardı. Bay Onun ise yaptığı işe kimileyin kendini o kadar kaptırırdı ki, elini ısırmaması için kahyanın çok dikkatli olması gerekirdi.
Bay Onun masadaki her şeyi silip süpürdüğü için yemeği çok uzun sürer, yemek sonunda masanın başında sızar kalırdı. Kahya da efendisini kucaklayıp üst kattaki yatak odasına taşırdı.
Bir sabah Bay Onun rüyasında, Onunşehri’ndeki tüm havayı küçük teneke kutulara doldurduğunu görüyordu. Ama daha bir tenekecik hava sattığını göremeden birden tuhaf bir gürültüyle tatlı uykusundan uyandı. Bu bağır çağır karmaşa da neydi böyle? Hemen sabahlığını üzerine geçiren Bay Onun pencereye koştu. Aa, o da ne! Bütün halk bahçesine toplanmış! İnsanlar ellerindeki kartonlara yazdıkları sözleri bir de utanmadan haykırıyorlar: “Bay Onun Adaletsizdir!” “Bay Onun: Acılarımızın Kaynağıdır!” “Bay Onun Düzenbazın Tekidir.”
Öfkeden ne yapacağını şaşıran Bay Onun bir süre olduğu yerde tepindikten sonra günlük giysilerini giydi; öğüt almak için iki arkadaşının yanına gitse iyi olurdu. Ama önce şehrinde ne olup bittiğini öğrenmek istedi. Kimselere görünmeden evinin arka bahçesinden dışarı çıktı. Onunşehri gözüne hiç bu kadar yabancı bir yer gibi görünmemişti. Fabrikasının yanından geçerken tüm işçilerin dışarıda olduğunu gördü; “Sendika istiyoruz!” diye bağırıyordu adamlar, “Sendika istiyoruz!”
Bay Onun boncuk boncuk ter dökmeye başladı, ama bu yalnızca koştuğu için değildi -kalbi sıkışır gibi oldu. Göreceğini gören minik adam hemen evinin yolunu tuttu; az sonra gizlice girdiği bahçesinde arkadaşlarının yanına yollandı. İşler burada da bir acayipti; sincaplar minik adımlarıyla oradan oraya koşturuyor, ellerinde taşıdıkları kartonlarda şu yazılar okunuyordu: “Yuh olsun Bay Onun’a!”, “Üçkağıtçı Bay Onun’dan Bıktık - Fındık Hakkımızı İstiyoruz!”
Sakına sakına ilerleyip sonunda yaşlı ve bilge baykuşun tünek ağacının altına geldi ve “Onunşehri kimin?​” diye tedirgin bir sesle yukarı seslendi. Yanıt gecikmeksizin geldi: “Onunşehri onun.” Adamcağız duyduğu bu sözle rahat bir nefes almıştı ki, baykuş ekledi: “Ama uzun sürmeyecek bu.”
Bay Onun’un şaşkınlık ve korkudan gözleri büyüdü, rengi attı ve eli ayağına daha fazla dolaşmadan hızla kurbağanın yanında aldı soluğu. “Hey, dostum, ne yapmak gerek, söylesene?​” diye dereye eğilip seslendi. Ses yine gecikmedi: “Vırak, benim gibi ölebilirsin.” “Acaba yanlış mı duydum?​” diye düşündü Bay Onun ve “Ne?​” diye bağırdı. “Vırak!” dedi kurbağa, adamın fikrini okumuş gibi: “Yanlış duymadın. Ne dediysem o, vırak!”
Dünyada sahip olduğu iki arkadaştan da yüz bulamayan Bay Onun, bir taşın üstüne oturup kara kara düşündü. Bir süre sonra, “Tamam, buldum!” diye bağırarak yerinden fırladı ve sahibi olduğu gazetelerden birine koştu. Çok geçmeden matbaasında özel baskı bir gazete çıkarmaya başladı. Bay Onun ilk çıkan gazetelerden bir kucak dolusu aldığı gibi kendini Onunşehri caddelerine vurdu.
“Ey, Onunşehri halkı!” diye bağırıyordu küçük adam. “Son haberleri okuyun! Ey, sarışınlar -gerçek düşmanınız kumrallardır! Ey, kumrallar, gerçek düşmanınız kızıl saçlılardır! Ey, kel kafalılar, tercihinizi yapmak size kalmış!”
Satışlar bir süre iyi gitti; Bay Onun’un gazete sattığını gören insanlar yavaş yavaş toplanmaya başlamış, gülüp konuşarak olan biteni izliyorlardı. Gazeteyi biraz okuyanlar ise çevresindekilere kötü kötü bakıp oradan ayrılıyordu. Bay Onun insanları galeyana getirebildiği için kıs kıs gülüp sevinirken, birden oraya doğru yaklaşan ama derinden gelen ayak sesleri duydu. Hemen o yana dönüp ‘”Son baskı! Son haberleri okuyun!” diye bağırmaya başladı. Gürültüyü çıkaran ayakların sahipleri çok geçmeden yaklaştığında küçük ama küçük adam artık kendi sesini duyamaz olmuştu. Son bir kez “Son baskı!” diye bağırırken o büyük kalabalığı tam olarak görebildi. Kalabalık şöyle bağırıyordu: “Ezilmekten bıktık artık! İşte geliyoruz!”
“Madem siz geliyorsunuz,” diye kendi kendine konuştu Bay Onun, “Ben de bir an önce buradan sıvışayım.” Tabanları yağlayan Bay Onun kendinden beklenmeyecek bir hızla oradan uzaklaştı. Az sonra durup arkasına baktı; ama o da ne! Bütün o insan kalabalığı da ardından geliyor. “Gün bugündür,” diye düşündü küçük ve hızlı adam ve bir daha da arkasına bakmadan koşmaya devam edip onun olan şehri, yani Onunşehri’ni artık dönmemecesine terk etti.
Bir daha geri döner mi bilinmez gerçi, ama dönerse yeni bir Onunşehri bulacağı muhakkak. Çünkü buğday ve mısır tarlaları, meyve bahçeleri, büyük madenler -aklınıza ne gelirse, artık her şey halka ait.
Ha, unutmadan ekleyelim, artık bu şehrin yeni bir adı var: Bizimşehrimiz!

Not: Bu masal, Bay Onun: Her Yaştan Okur İçin Bir Çocuk Masalı (1939) başlıklı masaldan uyarlanmıştır. Bu masalı ve asi çocuklara uygun başka masalları, Asi Çocuklara Öyküler (Radikal Çocuk Edebiyatından Seçme Parçalar, Derleyenler: Julia L. Mickenberg ve Philip Nel, çeviren: Devrim Evci, Dipnot Yayınları, 2011) adlı kitapta bulabilirsiniz.
Masalın yazarı, 1912’de ABD’de doğan ve 2004’de ölen yetenekli Sanatçı Syd Hoff’tur. Uzun süre A. Redfield rumuzunu kullanan ve amansız eleştirileri ile dikkat çeken Syd Hoff, kapitalizme uyum sağlayan meslektaşlarını “Burjuvaziyi ısırır gibi görünürlerken, aslında dişlerini değil, dudaklarını kullanıyorlar” diyerek eleştirmiştir.

evrensel.net Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa