05 Ağustos 2012 04:43

Bir bela yetmedi, daha çok bela!

Bir bela yetmedi, daha çok bela!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, hazır Erbil’e kadar gitmişken bir de Kerkük’e uğrayıp Türkmen kardeşlerimizin halini hatırını sorayım gerekçesine dayandırdığı Kerkük ziyareti, Irak’la Türkiye arasındaki şeker rengi ilişkiyi birden Suriye-Türkiye ilişkisi seviyesine itti. Davutoğlu’nun bu ziyaretine çok sert tepki gösteren Irak Hükümeti, “Ziyaret bilgimiz dahilinde yapılmadı. Davutoğlu’yu orada tutuklayabilirdik” derken, “Ziyaretin nedeni ile ilgili Türk hükümetinden acilen açıklama bekliyoruz” diyen bir “nota” da verdi. Bu ağır içerikli “nota”ya Türkiye de; “Yapılan açıklamalar kabul edilemez. Türkiye her adımı açık seçik atar. Türkiye’nin gizli bir gündemi  yoktur. Açıklama yaparken herkes dikkatli olmalı” diye tehditler de içeren bir karşılık verdi! Ve öyle görünmektedir ki, bu diplomatik restleşmenin başka alanlarda ve başka araçlarla devamı da gelecektir. Çünkü Davutoğlu, Irak’ta hükümetin otoritesi ne kadar tartışılırsa tartışılsın, Kerkük’teki güç dengeleri ne olursa olsun, resmen Irak’ın bir kentine, Irak Hükümetinden izin almadan bir ziyarette bulunarak, dahası orda Türkmenlere yönelik çağrılar yaparak kentin statüsünü de tartışmaya açmış oldu. Kuşkusuz ki, Kerkük kentinin nüfus bileşimi ve kentin statüsü tartışmalıdır ve bu tartışmada Türkiye, muhtemelen Türkiye Kürtleri ile ilgili Barzani’den istediği desteği alarak, Barzani’den yana tavır koymuştur. Yok eğer Davutoğlu, Barzani’nin onayı olmadan sadece Türkmenlerin çağrısıyla bu ziyareti yapmışsa bu zaten yarından tezi yok Kerkük’ün bir savaş alanına dönmesi demektir. Türkiye’nin bugüne kadar Kerkük (ve Musul) iddiaları dikkate alındığında Kerkük’te Barzani ile uzlaşmanın neyin karşılığı yapıldığı; örneğin Kandil ve Kuzey Suriye’de bir Kürt yönetimi ile ilgili nasıl bir uzlaşmaya varıldığı önemli olduğu gibi, Irak’ın bölünmesi ve Irak Kürdistan’ının Türkiye’nin himayesine alınması planlarının neresinde olunduğu da son derece önemli olacaktır. Elbette Türkiye-Irak ilişkilerinde ne zaman bir sorun çıksa, şoven-milliyetçi kesimlerin “Kerkük-Musul bizimdir. İngilizlerin zoruyla Irak’a bırakıldı” söylemi öne çıkarılıp, “Misaki Milli’nin bu tek eksiği”nin düzeltilmesi için bir propaganda ortalığı kaplar. Kerkük ve Musul’un küçük bir askeri harekatla ele geçirilip oradaki petrol gelirleriyle Türkiye’nin nasıl ihya olunacağı muhabbetleri düzen partilerinin, hatta gelmiş geçmiş hükümetlerin amaçlarının kahve muhabbeti tarzı ifadesinden başka bir şey değildir. Ve bu tartışma ilerledikçe de AKP propagandası tarafından Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti, bu kökleri derindeki hayallerin yeniden canlandırılıp sulandığı bir girişim olarak kullanılacaktır. Evet, Türkiye’de Kerkük-Musul propagandası eskidir ama bugüne kadar hükümetlerin, Kerkük Musul sorununu “çözülmemiş bir sorun” olarak gündeme getirdikleri olmamıştır. Ancak Davutoğlu şahsında Türkiye bugün, diplomatik bir skandala dönüşen Davutoğlu’nun ziyaretiyle dolaylı yoldan ama resmen de bu sorunu gündeme getirmiş olmaktadır. Şu bir gerçek ki, bir dışişleri bakanının komşu bir ülkenin kentine böylesi bir ziyareti, elbette ki iyi komşuluk ilişkileri ve diplomatik gelenekler bakımından asla “normal” ve “anlaşılır” değildir. Ve dahası Türkiye Irak’la zaten gergin olan ilişkileri daha da germeyi planlayarak, bu hamlesini yapmıştır. Herhalde öyledir! Aksi halde yapılan, sadece iç kamuoyuna dönük bir şovenist şovu aşamaz. Suriye’ye yönelik politikalarıyla bölgedeki ülkelerle ilişkileri hayli zora giren Türkiye’nin şimdi bir de Irak’la bu ölçüde çatışmaya girmesi; Türkiye’nin sıkıştığı köşeden ancak, bu gerilimlerin yarattığı çatışmaları daha artırarak çıkacağı bir stratejiyi benimsemesi ile açıklanabilir. “Bir bela yetmiyor ikincisi, üçüncüsü, ... de gelsin!” stratejisi, maceracı bir dış politika çizgisidir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun dış politikası böyle bir maceracı çizgiye evrilmiş görünmektedir. Ki, bu maceracı yönelişin Ortadoğu’nun son derece karışık ve kaygan politik-diplomatik zemininin baskısıyla hangi duvara çarpacağını önceden hesaplamak son derece zordur. Merkezi Irak Hükümetini dışlayarak petrol ticaretiyle başlayan Kerkük’e ziyaretine kadar ilerleyen Barzani ve Davutoğlu’nun hesapları nereye kadar varmaktadır; bunu şimdiden bilmek güçtür. Ama Türkiye’nin bölgede bir zamanlar Enver Paşa’nın yürüdüğü maceracı yola sürüklenerek, buradan çıkacak muhtemel sonuçlar üstünden “gidişatı toparlama” çizgisinin savrulduğu ise şimdiden açıkça görünmektedir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa