Çocuklar yer mi?
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, çok değerli çalışmalar yapıyor. Çocuklara yönelik yaz okulu ve bu kapsamda “Okumuş insan halkın yanındadır” projesi, bu çalışmalardan biri. Proje içinde “Okulumu düşlüyorum” çalışmaları da yapılmış. Mimarlık bölümü öğrencileri (Özgür Sezgi Duman ve Şeyma Sarıbekiroğlu) tarafından bu projenin yürütülüyor olması daha da anlamlı. Onların da bir zamanlar düşleri vardı. Belki de bu düşlerin gerçekleşmesi yolunda katkıda bulunmuş oldular. Çocukların en fazla düşledikleri arasında e-tabletler, yeşil alanlar, spor alanları, geniş sıralar ve geniş sınıflar bulunuyor. En fazla düşlenenlerin hem fiziksel hem de düşünsel olarak çocukların kendilerini olabildiğince özgür bir şekilde ifade edebilecekleri ve kendilerini gerçekleştirebilecekleri genişlikte alanlar olması anlamlı. Projenin isminin “Okumuş insan halkın yanındadır” şeklinde konulmuş olması da anlamlı çünkü bu isim eğitim sisteminin ve okulun toplumsal sınıfları yeniden üretme ve sermayenin ihtiyaçlarına dönük insan yetiştirme işlevine karşıt bir anlama sahip. Okumuşluğun bireysel olarak sınıf atlamaktan ziyade halktan yana, halkla birlikte dönüşme ve halk kavramı ile okumuş insan kavramı arasındaki yapay fark ortadan kalkana kadar yeniden ve yeniden dönüşmeye yaraması amaçlanıyor.
Yine aynı kurumun başka bir etkinliği: Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen “Çocuk Dostu Şehir Ankara” şenliği ve bu şenlikte gerçekleştirilen atölyeler kapsamında 8-12 yaş arası 287 çocuğun katıldığı “Çocuk Dostu Kent Ankara Düşleri” atölyesi… Çocuklar, nasıl bir yaşam, nasıl bir kent, nasıl bir eğitim ve okul istediklerine ilişkin düşüncelerini ve hayallerini ifade etmişler. Çok önemli mesajlar taşıyor bunlar. Sevgi, mutluluk ve barış dolu, paranın, fakirliğin, kavganın ve savaşın olmadığı, temiz, geniş spor ve oyun alanlarının bulunduğu ve istedikleri gibi oyun oynayabilecekleri bir kent düşlüyorlar. Şube yönetim kurulu üyesi Tezcan Karakuş Candan ile yaptığım görüşmede öğrendiğim başka bir şey daha var. Çocuklar surlarla çevrili bir kent istiyorlar, anne babaları kentten içeriye girmesinler ve kendilerine karışmasınlar diye… Yemek ve diğer ihtiyaçlarını ise kentin içindeki robotlarla halledebileceklerini düşünüyorlar. Bu da çok anlamlı… Anne babalar çocuklarının kişilik gelişimlerine nasıl katkıda bulunabileceklerini bilemedikleri zaman çareyi onların fizyolojik gereksinimlerini yerine getirmekte bulurlar. Oysaki çocukların gözünde bu gereksinimler robotlar yardımıyla karşılanabilecek kadar teknik gereksinimler. Onların istediği ise sadece sevgi, barış, oyun oynamak yoluyla kendini ve çevresindeki dünyayı keşfetmek ve anlamlandırmak. Para bile istemiyorlar.
Nasıl bir eğitim ve okul düşlediklerine gelince… Çocukların düşüncelerine değer verilmesi, özel becerilere özen gösterilmesi, bilginin paylaşılması, yeşillik alanlarda eğitimin yapılması, eğitimin kötü ve işkenceli olmaması, çocukların eğitim hakkının olması temaları ön plana çıkıyor. Herkesin okula gidiyor olmasını da istiyorlar. Bir kısmı da okulun olmamasını istiyor. Bunlar birbirine ters gibi görünse de, anlaşılabilir istekler. Düşledikleri gibi bir okul var olursa herkesin bu okuldan yararlanmasını istiyorlar. Eleştirdikleri gibi bir okul var olmaya devam edecekse hiç olmasın daha iyi, diye düşünüyorlar. O kadar anlamlı ki bu ifadeler, çocukların maruz kaldıkları olgular hakkındaki farkındalıklarının yetişkinlerin sandığından da fazla olduğunun gösteriyorlar. Eğitimin kötü ve işkenceli olmamasının istenmesi, Frankfurt Okulu düşünürlerinden Adorno’nun “Auschwitz’den sonra eğitim” başlıklı makalesini hatırlattı bana. Adorno, sertliği, öğretirken sıkıntıya sokma zorunluluğunu, zora koşmayı içeren eğitimi sadistçe olarak nitelendirir. Eğitimin kötü ve işkenceli görülmesine koşut olarak çocukların sevgi, barış ve kavgasız bir kent düşlemeleri de anımsandığında eğitim sisteminin taşıdığı katı otoriter ve militarist ögelere ilişkin önemli bir mesaj içeriyor bu söylenenler.
Yukarıdaki gibi eleştirileri yapma ve kendilerine sunulandan daha iyisini düşleme potansiyeline sahip olan çocukları, sizce kandırmak mümkün müdür? Örneğin, namaz kılarak toplayabileceği puanlarla cep telefonu, dizüstü bilgisayar, bisiklet, dijital fotoğraf makinesi, kol saati ve futbol topu ile ödüllendirileceğini söylediğinizde kandırabilir misiniz çocukları? İlim Yayma Cemiyeti Merzifon Şubesi bunu yapmaya çalışıyor çünkü. Ücretsiz toplu iftar yemeği düzenleyerek ramazan geleneğini dayatmaya çalıştığınızda çocuklar yer mi? Yapılan röportajlardan anlaşıldığı kadarıyla hem bu kandırmacayı yememişler hem de iftarda yeterince yemek hazır bulundurulmadığı için iftarı yiyememişler. Oyun oynadıkları çocuk parkına doğal gaz terfi istasyonu yerleştirilmesine izin veren yöneticiler “çocuklarımız, her şeyimizdir” lafını papağan gibi tekrarladığında, çocuklar samimi bulurlar mı bu kişileri? Barış dolu, kavgasız, savaşsız, sevgi dolu bir kent düşleyen çocuklar, kırlara oyun oynamak amacıyla çıkan yaşıtları Ceylan’ın, bombaatar mühimmatına elindeki tahra ile vurmak suretiyle kendi ölümüne sebep olduğuna dair raporları inanılır bulurlar mı sizce?
Evrensel'i Takip Et