11 Ağustos 2012

Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff görevini bırakmıştı ya aylar öncesi bir gün. Yani cumhurbaşkanlığını. Unutuldu gitti. Ama ben unutmadım, kolay kolay da unutamam. Çünkü, unutulacak; onun da ötesinde unutturulacak bir şey değil. Çünkünün çünküsü, gün geçmez ki bizde birileri, birilerinin görevini bırakmasını istemesin.
Bir yandan savaş çığırtkanlığı yapanlar aynı anda onlarca cenaze kaldırırken istifaya çağrılırlar; ama...
“Hamamda kocakarılar nasıl bayılır?​” dercesine “Bir takla at da görelim” sözünün üzerine daha nice özlü ve güzel olmaktan uzak sözler ekleyen adamdan istenir aynı şey; ama…
Polisleri dizdirip suçlu(!) aratan, karısına prostat ameliyatı yaptıran milletin vekili de çağrılır aynı yola; ama…
Kulüp yönetiyorum diye borç batağına sokan adama da, kulüp başkanıyken uzun süre içerde alıkonulan sonra da birkaç yıl giydirilen adama da yapılır benzeri çağrılar, ama…
Biz de sallanmaz bu tür şeyler. İsteyenin iki yüzü, yapmayanın bir yüzü kara olarak değer bulur, söze dönüştürülür bu tür şeyler ve atılır bir köşeye. Yaşam da sürer gider böyle. Birkaç kez Bülent Ecevit, yüz kızartıcı bir suçu olmamasına ve kimse de ondan bir şey istememiş olmasına karşın yapmıştı bunu. Kimileri silah gücüyle, kimileri kendi kararıyla şapkasını alıp gidiyordu da, böylesine, yani Almanya Cumhurbaşkanınınki gibi sudan(!) bir nedenle gideni hiç olmamıştı.
İşte bu nedenle unutulası gelmez Almanın yaptığı, yaptığını bizim yapmamamız utanılası gelse de. Ayrılmış görevinden adam. Olacak şey mi bu! Koskoca cumhurbaşkanlığını bırak sen. Cık, cık, cık. Olur mu böyle bir şey!.. Olacak şey değil; ama olmuş işte. Bari bir şey yapmış olsa!.. Düşük faizli kredi kullanmış. Her vatandaşın yapacağı şeyi o da yapmış bir vatandaş olarak. Ne ki, adam faizin olağandan az olmasını sağlamış. Ama cumhurbaşkanı olmadan önce. Ödeyeceği bir para almış. Hani, partisine yapılan devlet yardımını cukkalamış olsa ya da cukkalayana göz yummuş olsa, neyse. Bu da yok. Cumhurbaşkanı olmayı bekleseymiş aldığı kredi armağan olarak gelirmiş belki kendisine ya, o borç olsun istemiş.  
Böylesine küçük bir şey için koca cumhurbaşkanlığı sanını at bit yana, kapıyı çek çık. Hani, bizim vatandaşımız olsan neyse!.. Ne ırkımızın kanına yakışır böyle bir şey, ne milliyetçilik damarımızla bağdaşır. Sen senken hiçbir şeye aldırma, devir oturağı, çık sokağa. Büyük bir olasılılıkla ülkesinin sınırları içinde de söyleniyordur bizim bir şarkımız. Eğer duymamışsa düşük cumhurbaşkanı çalsın ülkesi sınırları içinde yaşayan bir vatandaşımızın kapısını, istesin ondan. Çünkü, ileride çok gerekli olacaktır kafasını duvarlara, taşlara, kapılara vururken. Belki, görevi bıraktıktan sonra arkasından da çalınmıştır, söylenmiştir teneke çalar gibi. O şarkıda denir ki “Değer mi hiç, değer mi hiç. Değer mi, değer mi, değer mi hiç!..”  
Müslüman değilken hem kendisi, hem ülkesi gerçekten değer mi buna?.. Bir sorulur, soruşturulur, danışılır, yorumlar alınır, yol yordam öğrenilir ondan sonra karar verilir koskoca devlet katının bırakılıp bırakılmayacağına. En azından bir din adamıyla konuşsaydı kredi almadan ya da faizi düşürmeden önce. Hiç değilse görevi bırakmadan önce. Bizim solak ayaktopçularımız bile anlaşmalı oynaşmak için alacağı parayı imama sorarken koskoca cumhurbaşkanının buna gerek duymaması ne aymazlıktır, ne saymazlıktır, ne vurdumduymazlıktır.  
Hiç değilse, başbakanına danışsaydı. Sever, sayarmış da kendisi kendisini.  Onsuz yapamazmış falan yani. Belki kredi faizlerini gözden geçirir, düşürür ya da cumhurbaşkanının kullandığı düzeye çekerdi bir yasayla. Hemen iş bırakmak niye!.. Dünya üzerinde bunun yapıldığı pek çok güzel ve yalnız ülke varken Alamanya’da niye yapılmasındı. Üstelik, bırakın seçimle gelenler için, atamayla gelenler için bile yaratılıyor böyle olanaklar. Bir cumhurbaşkanının böyle gücü yoksa, olmasın cumhura başkan daha iyi.
Onur, güven gibi gelip geçici, karın doyurmayan şeylere kulak asıp görev bırakmak, devletin, hükümetin, halkın başına iş açmak demektir. Bu işler dayanıklılık ister, güç ister. Öyle, en küçük şeyde bırakıp gitseydi herkes hiçbir ülkede cumhurbaşkanı, başbakan, bakan şu, bu kalmazdı. Bir tek krallar yaşardı kral gibi. Olacak şey değil; ama umarım kendine, vatandaşlarına ve devletine iyi gelir. Ama dilerim diğer ülke yöneticilerince örnek alınmaz…

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et