Siyasî çılgınlığa çare toplantısı
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz hafta sonunda bir çağrı üzerine, yaşanan son vahim olayların tartışıldığı ve bir umut ışığının nasıl yakılabileceği konulu toplantıya katıldım. Açıkça söylemem gerekir ki, toplantıdan çok şey öğrenmeme rağmen, bu tür toplantılardan nerelere varılabileceği ya da varılamayacağı konusunda da fikir sahibi oldum.
Toplantının açılışını yapan yönetici dostumuz, son olaylar ve gelişmeler karşısında siyasilerin olup biteni anladığı konusunda ciddi kuşkularının olduğunu belirterek meydanı tartışmacılara bıraktı. Bir bakıma tüm tartışmalar ve uzun tiradlar arasında en can alıcı ifade de bu oldu. Ancak bu ifadenin ve hemen tüm tartışmaların çok ciddi eksiğini de yine bu ifade yansıtıyordu.
Üzerinde yaşadığımız küre büyük bir hızla kendi etrafında dönüşünü bize hissettirmediği gibi, galiba ekonomik tabanlı siyasal küreselleşme akımı da bizi yönetirken büyük bir maharetle kendisini gizleyebilmekte ve savrulmalarımıza karşı algılamalarımızı köreltmektedir.
Kapitalizmin bizi körleştiren çok önemli zihinsel perdelemesi, tüm oluşumları noktacıklar halinde bize yansıtıp, onun üzerinde düşünce oluşturmamıza yöneltmesidir. Kapitalizm derin bir krizden geçiyor. Böylesi krizler, yeraltı kaynaklarına ve yeni sömürü odaklarına uzanmak amacıyla devleri savaşa dahi sürüklerken, aradaki ufakları da iyice ufalamaktadır. Bunun için de piyon ülkeler ya da bölgeler sistematik olarak destabilize edilmekte ve oluşumun olgunlaşması beklenmektedir. Diğer yandan tüm bu operasyonların da halkların özgürlüğü ya da – Irak veya Lübnan’da olduğu gibi – halkların özgürleştirilmesi adına yapıldığı söylenmektedir. Türkiye’de Kürt meselesinin de böyle bir kaderi olduğunu düşünüyorum.
Sosyolojik kimlikler saygındır. Herhangi bir egemen gücün bir topluluğa bu tür haklarını vermeye hakkı dahi söz konusu olamaz, çünkü önceden bu hakları almaya hakkı yoktur. Bu nokta tartışma dahi götürmeyecek kadar açıktır ve bu meselenin “resmi ulusal dil” kavramı ile bağdaştırılamaması da söz konusu değildir. Hal böyle iken, işin bu boyutunun “ulus devlet” içinde niçin buralara kadar taşındığı, hatta ünlü Diyarbakır hapishane olaylarının hangi siyasi zekânın(!) icra ettirdiği, hangi siyasilerin ya da eşlerinin Türkiye’deki hareket liderleriyle nasıl bir aşkî ilişki içinde temasta bulunduğu düşünülmeden olayları tahlil etmek olanaklı değildir. Bu denli uzun dönemli bir “gerilla” hareketi yürütmenin nasıl ve hangi desteklerle olanaklı olduğunu düşünmeden de bir yere varılamaz.
Türkiye destabilize ediliyor ise, bu durum, “ne zaman biraz belimizi doğrultsak bizi baltalıyorlar” gibisi kahve sohbeti ile geçiştirilemez. Kapitalistler atak, cesur ve yenilikçilik ister; ancak bu durum var olan egemenin durumunun sarsılacağı boyuta getirilmeyip, egemenlik alanının genişletilmesine hizmet edeceği boyutta tutulur. Özel sektörde de bu iş böyledir; patron ya da ustabaşı acar eleman ister, ancak kendisine rakip istemez.
Diyelim ki, Araplar ve İran’la etrafı çevrelenmiş İsrail’in güvenliği ve Ortadoğu hâkimiyeti için emperyalistler tarafından yeni bir devlet – Kürdistan – arzulanıyor. Üstelik bu arzu Kürtler tarafından da geliştirilmiş olabilir. Bu arzu, Kürtler’in tercihi olması durumunda anlaşılır ve meşru olarak kabul edilir, ancak emperyalistlerin arzusuyla örtüştüğünde karşı çıkılır.
İşte, sosyoloji ile ekonominin ayrıştığı yer burasıdır. Sınıfsal yapı ve sınıf bilinci üst kimlik, etnisite, dil, din vb. dokular ise alt kimliktir. Küreselleşmede alt kimliklerin özgürlük simgesi olarak öne çıkarılmasının nedeni, bu ökseye takılan toplulukların sınıf bilincinden uzaklaştırılarak sömürü zincirine dâhil edilerek, sömürü ağının genişletilmesidir. Bu nedenle, Kürt meselesinin, ekonomik doku, sınıf bilinci ve emperyalist stratejiler dikkate alınmadan, salt sosyolojik alt kimlikler – ki, bunlar tartışmaya dahi konu olmayacak temel haklardır - üzerinden tartışılması ne Kürtlere ne de Türklere yarar sağlar. Evet, Kürt sorununun çözülmesi salt Kürtleri değil, Türkleri de özgürleştirir, ancak bir koşulda; o da, çözümün sosyalist bir ortamda ve emperyalistlerin bölgeden kovularak sağlanmasıdır.
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33