14 Ağustos 2012 11:16

Şeker ve savaş ölümcüldür

Şeker ve savaş ölümcüldür

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mehmet kardeş Ak Partili Çelik “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplamayız diyor. Peki kaç olunca toplanır, veya ne olunca? Aslında bu sözler bilinçaltımıza hiç de yabancı değil; birlikte hatırlayalım:
-John Foster Dulles, ABD Savunma Bakanı, Kore Savaşı yılları, 1953: “Türk askerinin bize maliyeti çok ucuz, 23 cent’e maloluyor”.
-Yıl 2003, George  Soros: “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusu” Ve Nazım Hikmet Ran’ın ‘23 Sentlik Asker’ şiiri: “Hani saşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size, / bu 23 sentlik asker, / yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim...”
Bizde meclis böyle toplanıyor ya Birleşmiş Milletler? Hatırlarsanız Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler devredeydi; aynen bu günlerde olduğu gibi. Ne zaman emperyalizm ibreyi savaşa tutsa Birleşmiş Milletler toplanıverir. Peki ya savaşlar dışında?
Birleşmiş Milletler kurulduğu günden bu yana sağlık / hastalık başlığında yanılmıyorsam sadece dört kez toplanabilmiş: Verem, sıtma, AIDS ve nihayetinde Şeker Hastalığı yani Diabetes Mellitus. Üstelik son toplantı Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluşundan bu yana ilk kez “bir sonraki kuşağın ömrünün bir öncekinden daha kısa olacağı” tahmininde bulunmasından sonra olabiliyor. Üstelik bu ortalama yaşam süresindeki kısalma için DSÖ’nün gerekçesi savaşlar değil kronik hastalıklar; özellikle de şeker hastalığı.
Vurgulu tarihleri severiz; misal 2000 yani milenyum. Ya milenyum hastalığını işittiniz mi? Evet, nicedir şeker hastalığı için “milenyum hastalığı” denmekte. 2025 yılına gelindiğinde diyabetli oranının yüzde 114 artacağı öngörülüyor. Oysa aynı tarih için tahmini toplam dünya nüfus artış oranı yüzde 30. Yani nüfustaki artışa oranla şeker hastalığına yakalanma yaklaşık dört kat daha fazla olacak bugüne göre. Dünya Sağlık Örgütü her ne kadar mikrobik bir hastalık olmasa da diyabeti salgın olarak ele almayı öneriyor. Haksız da değil. Üstelik yakın yıllara kadar halkın zengin hastalığı olarak anmasına karşın kazın ayağı hiç de öyle görünmüyor. Mevcut tanılı şeker hastaları her ne kadar sanayi toplumlarında daha yüksek olsa da görülme hızındaki yıllık artışta rekor Çin, Ortadoğu coğrafyası ve diğer gelişmekte olan ülkelere ait.
Bizde ise durum benzer, yani vahim. Beklenen ortalama yaşam bir sonraki kuşak için bizde de şeker hastalığı ve onunla ilintili rahatsızlıklar nedeni ile azalacak. Yani birkaç Mehmet değil yüz binler ölüp sakat kalacak. Şimdi başa dönüp soralım: Şeker hastalığı için Meclisi toplantıya çağırsak Mehmetler’in sayısı sayın Çelik’e yeterli gelir mi?
Diyeceğim odur ki; Türk, Kürt ve Arap Mehmetler bugün silahla ölüme yatırılmasaydı 2025 için onlar adına da bir başka olası ölüm sebebini yani şeker hastalığını konuşmuş olacaktık.


YERİNDEN EDİLME VE ŞEKER HASTALIĞI

21 Yüzyılın hayat modelini inşa eden ne? Elbette kapitalist üretim ilişkileri. İş güvencesiz ucuz iş gücü talebi, taşeronlaştırılma, stres, dar alanda aralıksız ve uzun saatler çalışma zorunluluğu, hızlı yemek yemek, fastfood, daha fazla bilgisayar, daha fazla makine, her evi bırakın her odaya ‘uyuşturucu niyetine’ televizyon, kensel dönüşümden savaşlara yerinden edilme...
Tüm bunlar obezite ve şeker hastalığına davetiye çıkartıyor. Günümüzde en sık ölüm nedeni olan 10 hastalık arasından kanser ve bulaşıcı hastalıkları bir kenara koyacak olursak geriye kalan sekiz hastalık şeker hastalığı ile ilintili kronik hastalıklardır. Dikkat ederseniz şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, obezite, damar sertliği, kalp damar hastalıkları, felç gibi nice tıbbi sürecin kökeninde yaşam tarzları belirleyici oluyor. Bizler istesek de istemesek de yaşam tarzlarımızın temel belirleyeni kapitalist yaşam dayatması. boşuna değil “kapitalizm öldürür” sözü.
Şimdi Ak Partili hükümet “kendi Çinimizi yaratacağız” diye Kürtlerin yoğun yaşadığı illeri işaret ediyorlar. Diyorlar ki bölgesel asgari ücret uygulayacağız, yani daha ucuza daha uzun süreli işçi çalıştırmanızı sağlayacağız.
Peki o illerin bugün paylaştığım şeker hastalığı ve diğer kronik hastalıklar ile halleri nicedir derseniz; sormayın derim. Doksanlı yıllarda başlayıp halen süren bölgesel şeker hastalığı belirlemeye yönelik çalışmalarda doksanlarda olduğu gibi 2010’da da Kürt yoğun bölge illeri açık ara önde gidiyor. En fazla şeker hastalığı onlarda, en fazla koroner anjio onlarda yapılıyor, en fazla kalp krizi onlarda görülüyor? Peki neden?
Yaşam tarzı değişikliği temel neden olarak görülüyorken tüm bu hastalıklarda; zorunlu göçü, köyleri yakılıp yoksullukla savrulan milyonlarca Kürt köylüsünü, savaşın ve çatışmalı ortamın yarattığı travmayı nereye koyacağız. Şimdi buna bir de kapitalizmin vahşi formu neoliberalizmi “bölgesel asgari ücret” ile devreye sokmaya çalışan zihniyete ne diyeceğiz.
Hal böyle olunca Kürtler ve onlarla iç içe / yakın yaşayan halklar için en sık ölüm nedenleri arasında savaş ve şeker hastalığı olarak yan yana duruyor. Üstelik ikisi de önlenebilir nedenlere bağlı.
Reçetesi ise çok basit: Barış.


SAĞLIKSIZ DÖNÜŞÜM

Analistler Ak Parti’nin son seçim başarısında sağlıkta dönüşümün etkili parametrelerden biri olduğunu söylüyorlar. Günü kurtarmaya alışmış ortalama insan algısı buna katkı sunmuş olabilir elbet. Ama dönüp sormak gerek; sağlıkta başarıdan ne anlıyoruz diye? Sayın bakan ve bürokratları övünüyorlar:
“*Polikliniklerce daha fazla hasta muayene yapıldı
*Daha fazla reçete yazıldı, daha fazla ilaç ve tıbbi malzeme tükettik,
*Sağlık alanında daha fazla para harcadık
*Daha fazla doktor, hemşire; daha fazla hastanemiz var artık.
*Daha fazla özel hastane açıldı”
Bu kadar böbürlenmenin ardından dönüp sormak hakkımız olsa gerek: Ak Partili yıllarda şeker hastalığı azaldı mı; ya kanser sayısı; ya kalp hastalıkları; ya hipertansiyon? Cevabı hepimiz biliyoruz; yani hiçbirisi! Sağlıktan anladıkları piyasanın dili mi yoksa? Dünya Sağlık Örgütü’nün artık yetersiz kalan “sağlık salt bedensel ve ruhsal iyilik hali olmayıp aynı zamanda sosyal iyilik halidir” tespitinin de gerisinde bir tutum alışları var. Dünya Sağlık Örgütü bir sonraki kuşağın ömrü daha kısa olacak derken ve sorumlu olarak da şeker hastalığı ve ilintili rahatsızlıkları işaret ederken koruyucu sağlık hizmetlerini değil de tedavi edici hizmetleri önceleyen bir sağlık organizasyonu nasıl başarılı olabilir ki? Yok başarıdan kasıt yıllık sağlık harcamalarındaki artış ise onlara kısa bir yanıt var : “Kapitalizm öldürür.”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa