‘Sükut ikrardan gelir’ bile hafif!
Fotoğraf: Envato
Son bir buçuk yıldan beri, Suriye’de iç savaşa dönüşen çatışmalar söz konusu olduğunda, bu çatışmaların tarafı olan “Suriye muhalefeti”nin Türkiye-Suudi Arabistan-Katar tarafından organize edildiği ve desteklendiği de peşinen söylenmiş oluyordu. Yine “Suriye muhalefeti” denilen güçlerin, büyük ölçüde Türkiye’de üslendiği, Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı’nın bu güçlerin sözcüsü, avukatı gibi davrandığı bilinmez bir şey değildi. Bunu Türkiye de saklamıyordu. Giderek bu güçlerin Türkiye’de toplantılar yapması, Suriye’de sürdürdükleri çatışmaların bir savaşa döndürülmesi için kararları da İstanbul’da Antalya’da AKP Hükümeti’nin himayesinde yaptıkları toplantılarda aldıkları da herkesin malumuydu. Ancak çatışmaların şiddetlenmesine paralel olarak ortaya çıkan, “Bu muhalefeti kim silahlandırıyor, kim eğitiyor, kim mali bakımdan destekliyor?” soruları da öne çıktı.
Ve bir zamandan beri; Amerikan ve İngiliz gazeteleri başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki tanınmış ve ciddi gazeteler ve TV’lerde Suriye muhalefetine paranın Katar ve Suudi Arabistan’dan silahın ise Türkiye üstünden sağlandığı haberleri çıkıyor. Hatta TSK ve CIA’nın Adana’da Suriye’deki silahlı güçleri eğittiğini, Türkiye’deki mülteci kamplarının sınırda muhalefet üsleri ve lojistik destek üsleri olarak kullanıldığı, hatta yaralı taşıma görüntüsü altında ambulanslarla Suriye’ye silah taşındığına kadar haberler çıktı. En son haber ise “Libya’dan getirilen 30 kadar Rus yapımı T-62 tankının İskenderun limanından ‘Özgür Suriye Ordusu’na teslim edildiği” haberleri var.
Öte yandan Hatay, Kilis gibi sınır illerinde kimi El Kaide, Taliban uzantısı grupların evler kiraladıkları, buralarda silahlı kişilerin barındığı, bu kişilerin Suriye’de eylem yapıp yeniden bu evlere döndükleri artık “herkesin bildiği bir sır”dır! Bu evlere kimi Türk vatandaşı sivil kişilerin girip çıktığı, hatta evlerin bu Türk kökenli sivil kişiler tarafından tutulup bu kişilerin barındırıldığı haberleri de giderek artmaktadır. Dün bizim gazetemize Hatay’dan gönderilen “okur mektubu” da bu tür faaliyetlerle ilgili önemli iddialar taşıyordu.
Yukarıdan beri söylenenler, konuyla ilgili haberler, iddialar, yorum ve değerlendirmelere dayanak olan olaylar ve olgular, bir kez olmuş, ya da öylesine iddia edilmiş şeyler değil. Tersine bunlar her gün şurada burada çıkan birbirini destekleyen haberler olduğu gibi, olaylar da herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Ve bu tür konularda, hatta daha basit konularda anında açıklamalarıyla “aşırı hassasiyet” gösteren Dışişleri Bakanlığı, TSK, AKP Hükümeti ve onun başı, “Hayır böyle şeyler yok; bunlar spekülatif iddialardır” diye yuvarlak yalanlamalar bile yapmıyorlar. Tersine çeşitli vücut jestleriyle bütün bunların, hatta daha fazlasının gerçek oluğunu ima ediyorlar.
İşte Suriye içinde beş “cep” halinde “güvenlikli bölge oluşturma”ya (tampon bölge) varan tartışmalar ve Hükümetin bu doğrultudaki askeri ve diplomatik girişimleri de bu gelişmelerin ve Türkiye’nin bu gelişmeler içindeki rolünün devamı olarak ortaya çıkmıştır. Ki, bu Türkiye’nin Suriye’de oluşturulan bataklığa boğazına kadar battığını ama bu bataklığın oluşturulmasında Türkiye’nin en önemli rollerden birini üstlendiği hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek.
Dahası giderek, “Suriye muhalefeti”, “Özgür Suriye Ordusu” denen güçlerin kim olduğu sorusu da büyüyor! Ve “Bu muhalefetin içinde herkes var” dense de asıl dinamik gücünü El Kaideci, Taliban uzantısı radikal dinci grupların oluşturduğu, bunların da giderek daha fazla suikastler, sabotajlar, intihar saldırıları gibi tipik terör eylemlerine başvurdukları da saklanamaz hale gelmiştir. Dahası bu gruplar Lübnan’da da saldırılara başlayarak saldırılarını bölge ülkelerine yaymaya yönelmişlerdir. Öte yandan Suriye Ordusu da Halep’ten sonra Türkiye sınırındaki bu örgütlerin eline geçirdikleri kasabaları da yeniden almaya başlamıştır. Bunlar da Suriye iç savaşının bir yanıyla çok uzayacağını ve bölge ülkelerine de yayılabileceğini göstermektedir. Bu da bu tür terörist grupların Türkiye içinde de örgütlenmelerini derinleştirecekleri, faaliyetlerini daha açık sürdüren bir pozisyona geçeceklerini göstermektedir. Bu aynı zamanda bu grupların Türkiye’deki bu tür “yerli gruplarla” daha yakın bir ilişki içine gireceklerini, sözün gerçek anlamında Türkiye’de yerleşeceklerini, Suriye çatışmasını Türkiye topraklarına da taşıyacakları demektir.
Hükümetin Suriye politikası ve genel olarak bölge politikası gelişmelerin bu doğrultuda olmasına çanak tutmaktadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00