Telaş meselesi (3)
Kirvem,
Afrika’nın kuzeyinde Tunus’ta başladıktan sonra yavaş yavaş, siga siga Libya, Mısır derken nihayet şu sıralar kapımızın eşiğindeki Suriye semalarında bir müddetten beri esen fırtınanın akıbeti şimdilik meçhul olsa da, ortalarda dönenip duran laflara bakılırsa bu gidişle Suriye’deki “muhterem zat”ın suyunun da giderek ısınıp, ardından fokurdamaya başlayacağı yönünde…
Nitekim uluslararası “politika arenası”nda nal koşturan, bu bağlamda her biri başlı başına işinin “piri” olan bu “siyaset erbabı”nın, “at cambazları”nın Ortadoğu denen bu coğrafyada hemen her fırsatta şu ya da bu adlar altında cirit atıp, yerine, zamanına, zeminine göre hesapça ”demokrasi havarisi”, “insan hakları savunucusu” kesilip, ardından da çevirdikleri “dolap”lar, “entrika”lar sayesinde, daha da doğrusu kendi paşa gönüllerince gerektiğinde “at izini it izine” mümkün mertebede çaktırmadan karıştırıp, böylece yarattıkları “kaos” ortamından, hemen her alanda “nema”lanmak için birbirleriye yarıştıkları malum…
Bu “büyükbaş”ların, nam-ı diğeriyle bu “emperyal güçler”in kendi aralarında hince, sinsice hesaplarla, şeytana bile külahını ters giydirecek kadar maharetli “strateji”lerle, seksen türlü dalga dubaralarla bölgeye kendi inisiyatiflerince “şekil”, “düzen” verip, kendi “boru”larını istedikleri makamda öttürme çabaları kıran kırana sürerken, onların peşine, terkisine takılıp, dolayısıyla “petrol”den yana “gani” olan bu Halil İbrahim Sofrası”ndan bir gıdım da olsa nasiplenmek için, kimisi şu, kimisi bu “jandarma çavuşları”nın elinde “oyuncak” olup, onların çizdikleri rota doğrultusunda “taşeron”luğa soyunup, böylece onlar da sözüm ona bu siyaset sahnesinde arzı endam edip boy gösteriyorlar ama, nafile!
Nafile, zira sadece cüsseleriyle değil, aynı zamanda da her yere, her tarafa uzanan uzun hortumlarıyla birer “fil”i andıran bu “büyükbaş”lar tayfasının, ezelden beri sahneye koydukları “senaryo”lara bakıldığında, görünen o ki, ayak bastıkları diyarların bereketli çayırlarında kendi zelil menfaatleri için tepinirken, asıl kabak eninde sonunda şu ya da bu şekilde yöre halklarının başına patlıyor!
Mesela kendi ellerinde ve de depolarında tüm insanlık alemini yerle yeksan etmeye, kendi yamuk ekseni etrafında dönüp duran şu kırtıpil dünyanın altını üstüne getirip cehenneme çevirmeye fazlasıyla yetecek kadar envai türlü silah, nükleer bombalar, füzeler varken, buna rağmen gece gündüz durmadan, vardiyalar halinde ha babam de babam her türlü silah üretip, bir de bunların “tacir”liğini yaparken, öte taraftan kendi uydurdukları yalan ve dolanların ardından hep beraber, hem de hiç mi hiç utanmadan bu bapta “günah keçisi” ilan ettikleri Saddam’ın, tez elden ipini çektiler ama, aradıkları, daha da doğrusu sözde var olduğunu iddia ettikleri o “meçhul” silahları hem bulamadılar, hem de gariban Irak halkının da hani ayıptır söylemesi bir tek anasını bellemedikleri kaldı nitekim!
Tamam! Saddam veya benzerleri, daha da açıkçası kendi halklarının başına her bakımdan “bela” kesilen, tüm “muktedir”lerin canı cehenneme, lakin bu emperyal “hokkabaz”ların değirmenine su taşıyıp, bunun taşeronluğuna soyunmak niye?
Daha düne kadar Kaddafi’nin çadırının etrafında dolanıp duranlar, iki “ihale” gapmak için çırpınıp takla atanlar, sabah kahvaltısında Esed ile çift sarılı yumurtayı “kardeş”çe paylaşıp, şimdilerde de “kardeş”likten azledip el alemin kendi içişlerine “müdahale” etmeyi nedense görev belleyip, bunun telaşıyla ortalarda dolanmanın adı, gerçekten de demokrasi havariliğiyse, ehh o zaman ört ki ölem monşer!
Yıllar yılı milli misakın sınırları dahilindeki Kürtlere her bakımdan üvey evlat muamelesini “milli” politika olarak benimse, Alevi’lerin inançlarına kendi gönyenle, kendi pergelinle yön vermeye çalış, Azınlıkların mallarına göz dikip, hukuksuz yollarla sahiplen, bu köhne, bu “tek”çi zihniyetten, bu çağdışı kafa yapından asla taviz vermemeyi “hüner” belle, kısacası “vatandaş” diye cebine koyduğun “kafa kağıdı”nın hükmü, sadece “kağıt” üzerinde kalsın, öte taraftan kapı komşularına, ona buna “insan”lık dersi vermeye soyun!
Peki o zaman insana sormazlar mı, daha önceleri neredeydiniz ka yavrum!
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer
Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

Menemen Belediyesi'nin kamu zararına neden olan aydınlatma lambalarına suç duyurusu

‘Dilimizi, kültürümüzü korkmadan yaşamak istiyoruz’

‘Mehmet Türkmen’i serbest bırakın’

Evrensel'i Takip Et