Şeker Bayramı’ndan Ramazan Bayramı’na
Bugün bayramın son günü… “Değişim, değişim” diye yırtınan bizim Müslüman yöneticilerimizin yaptığı tek ciddi değişim, güzelim “Şeker Bayramı”nın adını “Ramazan Bayramı”na dönüştürmek oldu.
Şu dünya Müslümanlarının, özellikle fanatiklerinin yaptıklarını bir türlü anlamıyorum ben. Örneğin, Mısır’daki fanatikler, kadınların pazardan, manavdan domates, salatalık almasını yasaklamışlardı. Hatta bu yiyeceklerin evde temizlenmesini de, sofraya getirilmesini de sadece erkeklerin yapmasını emretmişlerdi. Beyinleri belden aşağı çalıştığı için, gerekçelerini de belirtmişlerdi: “Domates kadın tenasül uzvuna benziyor, salatalık da erkeğinkine…” Bu gerekçeye “Çüş” demekten başka bir şey geçmiyor içimden…
Ya Suudi Arabistan’ın fanatikleri?!.. Dondurmayı yasaklamışlardı. Onların da gerekçeleri şöyleydi: “Hz. Muhammed döneminde dondurma yoktu…” Ama cep telefonu, otomobil, televizyon ve benzeri şeyleri yasaklamamışlardı. Demek Hz. Muhammed döneminde onlar varmış. Bu fanatikleri sallamayan Müslümanlar da vardı. Örneğin Suudi Prenslerinden biri, Türkiye’nin ünlü bir dondurmacısıyla, Arabistan’da dondurma satış yerleri kurmak için anlaşma yapmaya kalkışmıştı, bir zamanlar. Sonucu bilmiyorum, belki de tırsıp vazgeçmiştir…
Türkiye’ye dönersek… 12 Haziran seçimlerinin akşamı, AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ünlü balkon konuşmasında şöyle diyordu: “74 milyonun, her bir ferdinin yaşam tarzı, inancı, değerleri bizim üzerimizde emanettir. Bize oy verenlerin de, oy vermeyenlerin de yaşam tarzını, inanç ve değerlerini onurumuz, namusumuz, şerefimiz olarak göreceğimizden, hiç kimsenin kuşkusu, şüphesi, tereddüdü olmasın. Gururu, böbürlenmeyi hiçbir zaman kapımızdan içeri almadık, bundan sonra bu konuda daha hassas olacağız. Biz beraberiz, kardeşiz. Bunu unutmayın.”
Açık söyleyeyim, bu konuşmayı duyduğum an, sadece gülümsedim, hatta güldüm. Çünkü Bay Recep Tayyip Erdoğan’a inanmıyordum. İnanmamamı sağlayan pek çok örnek vardı. Örneğin biri, taaa ilk seçim öncesi verdiği bir sözdü: “Dokunulmazlıkları kaldıracağız.” Aradan kaç yıl geçti, hâlâ o sözünü tutmadı. Neyse… Bu sözünü de tutmayacağını biliyordum. Haklı çıktım, tutmadı. İşte en son “Kürtaj” sorunu. En sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı da düşüncelerini açıkladı, bu konu üzerine. Hep merak etmişimdir, şu Müslümanların Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışanlarının, harcamalarının kökeni nedir, diye. Tabii Hazine’den geliyor paralar. Peki, bu Hazine, hangi paralardan, nerelerden gelen vergilerden oluşuyor? Her geçen gün devletin geliri artsın, hazineye para gelsin diye vergilerine zam üstüne zam yapılan alkollü içkilerden; çeşitli lotolar ve piyango bileti gibi Müslümanlarca kumar sayılan şeylerden; yine Kuran’da “Haram” diye gösterilen faizlerden; hatta ve hatta içinde domuz eti bulunan ürünlerden alınan vergiler… Bunlar Hazine’ye gidiyor, diğer gelirlerle harman ediliyor ve arkasından Diyanet İşleri’ne, müftülere, imamlara, “VIP”li camilere dağıtılıyor. Neyse, bu bayramda aklını karıştırmayayım bizim dincilerin…
Eski günlerin güzelim “Şeker Bayramı” günlerine gideyim…
1950’lere dek, babaannem Hatice Habora sayesinde dinle çok içiçe olmuştum, birçok dua öğrenmiştim, hatta Mevlüd’ü bile iyi okurdum. Babaannem yobaz değildi, terör estirerek öğretmezdi. Tanıdığım imamlar da öyleydi, okuldaki öğretmenim de. Oruç tutmazdım, ama nedendir bilinmez ramazanı severdim. Hele Şeker Bayramı. Para-mara önemli değildi bizim için. El öpmek, biraz yanağımızın okşanması, verilen bir-iki akide şekeri yeterdi biz çocuklara. Hele bir de salıncaklı bir yer varsa…
İskeledeki çımacıyı da, tramvayların ya da otobüslerin biletçilerini de, polisleri de, zabıtaları da, velhasıl herkesi severdik. Çünkü herkes bize sevecenlikle yaklaşırdı. Çımacı da ağabeyimizdi, bakkal ve manav da, polis de, diğerleri de neredeyse ailemizden biriydi…
Sonra aradan yıllar geçti… Din bütün yönleriyle korkutma aracı oldu.
İslamiyet yerini siyaset ve ticarete bıraktı. Bizim dincilerde en geçer şey, “Para” oldu.
Günümüze gelince…
İslami terör kafasını deliğinden çıkarmaya başladı. Ramazan günü bir kafede çayını içene saldırıyor, yobaz güruhu. Bu gün saldırırlar, yarın öldürmeye kalkarlar…
“Şov İftar Çadırları” için baskıyla para toplanır, ramazan yardımı dağıtmak için iktidar partisine üye olunması şart koşulur ve daha neler neler…
İslamiyet’ten, dinden, Müslümanlıktan soğutmak için insanları, bundan daha iyisi yapılır mı?
Bugün Şeker Bayramı’nın son günü… Başta işçiler olmak üzere tüm emekçiler, öğrenciler, işsiz gençler, emekliler, yaşlılar mutlu mu, bayramı ağız tadıyla kutladılar mı acaba?
Ama haklarını yemeyeyim, kutlayanlar da var, yağmacılar, talancılar, yalaka gazeteci ve yazarlar ve benzerleri gibi… N’apalım, gün onların olunca, bayram da onların oluyor…
Evrensel'i Takip Et