İki olaydaki ikiyüzlülük
Fotoğraf: Envato
Geçen hafta Avrupa ve dünyanın en çok konuştuğu, tartıştığı konuların başında WikiLeaks kurucusu Julian Assange’a Ekvador tarafından politik sığınma hakkının tanınması ve Rusya’da “Pussy Riot” adlı punk grubunun üç kadın üyesinin ikişer yıl hapis cezasına çarpıtılması oldu.
“Pussy Riot”, bir süredir Rusya’da Putin karşıtı muhalefetin önemli simgeleri arasında yer alıyor.
Geçtiğimiz şubat ayında Moskova’daki Kurtarıcı İsa Katedrali’ne giren grup üyeleri, Ortodoks-Katolik kilisesinin başı Krill I’e “orospu” diye küfretmişti. Eylemciler bu yolla kilisenin Putin’e verdiği desteği protesto etmeyi amaçlamıştı.
Ne var ki bu kısa protesto grup üyelerine pahalıya mal oldu. Yerel mahkeme geçen hafta grup üyeleri Tolokonnikova, Samutsevich ve Alyokhina’yı kamu düzenini bozduğu, topluma ve Ortodoks kilisesine saygısızlık ve din düşmanlığı yaptığı gerekçesiyle ikişer yıl hapis cezasına mahkum etti.
Uzunca bir süredir Rusya’da insan hakları ve demokrasinin ihlal edildiğini ifade eden Avrupa ve ABD, davayı yakından izledi. Bir çok televizyon kanalı karar anını canlı yayınladı. Aslına bakarsanız; Katolik ve Protestan değerlere sahip Avrupa ve ABD’nin, hatta dini değerleri her şeyin üstünde tutan başka ülkelerin de “dine hakaret ettikleri için cezalandırılan” grup üyeleri için “hak ettikleri cezayı aldılar” demesi beklenirdi.
Ama öyle olmadı. Tam tersine, Avrupa ve ABD liderleri gruba verilen cezanın arkasında dine hakaretin değil, Putin karşıtlığı olduğunu belirterek çok sert tepki gösterdiler.
Dolayısıyla Avrupa ve ABD için Putin karşıtlığı dini değerlere saygının da önüne geçmiş bulunuyor. Örneğin; Almanya Başbakanı Angela Merkel, karardan hemen sonra yaptığı açıklamada Putin dönemi Rusya’sının “Karanlık Sovyetler dönemini hatırlatıyor” göndermesini bile yaptı. Benzer bir şekilde Obama’nın da Pussy Riot’a verilen iki yıllık ceza karşısında “hayal kırıklığına uğradığı” sözcüsü tarafından açıklandı.
Yapılan açıklamalar ve gösterilen tepkilere bakıldığında, Avrupa ve ABD’de Putin karşıtlığının önceki döneme göre bir hayli yükseldiği, dozajın sertleştiği anlaşılıyor. Bu da gelecekte Batılı emperyalist devletler ile Rusya arasındaki çelişkilerin daha da derinleşeceği, hatta kimi noktalarda ilişkilerin kopma aşamasına geleceğini gösteriyor.
Hiç şüphe yok ki; Pussy Riot grubu üyelerinin yaşadıkları ülkedeki rejime, yönetime karşı protesto haklarını kullanmalarından doğal bir şey yoktur ve bunun karşılığı da ceza olmamalıdır.
Ceza açık bir şekilde fikir özgürlüğünün sınırlandırılması anlamına geliyor. Keza, Putin’in temsil ettiği Rus sermayesinin kendi karşıtına önceki döneme göre çok daha tahammülsüz bir hal aldığı da açıktır. Ama; karara tepki gösteren ülkelerin liderlerinin önce dönüp bir kendilerine bakmaları, kendi ülkelerinde benzer bir durumun olması durumunda nasıl tavır göstereceklerini hesaba katmaları gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında hiç birisinin Putin’den aşağı kalır yanı yoktur.
Örneğin; bu liderlerin Julian Assange’a karşı bir süredir başlatılan cadı avı ve en sonunda Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği’ne sığınmak zorunda kalması karşısında gösterdikleri kayıtsızlık bunun en açık ifadesi. Obama, intikamını dünyayı Assange’a dar etmekle almayı kafasına koymuş durumda. Bu nedenle, Latin Amerika ülkelerinin bu küstah tutuma karşı almış olduğu ortak tutum büyük bir önem taşıyor.
Bugün Assange’ın başına gelenlerin asıl olarak yayınladığı belgelerden ötürü geldiği biliniyor. İsveç’te açılan dava ise tamamen ABD’nin bir oyunundan başka bir şey değildir.
Bu nedenle; Pussy Riot kararı sonrasında fikir ve düşünce özgürlüğünü “yüce değerler” olarak ilan eden ülkelerin Assange’a karşı yürütülen kara propagandaya karşı takındıkları kayıtsızlık onların ne denli ikiyüzlü olduklarını yeterince gözler önüne seriyor. Benzer bir durum Avrupa gazeteleri için de geçerli.
Onlar da bir taraftan “Hepimiz Pussyiz” (Die Tageszeitung) diye manşet atarken, ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerindeki ipliğini pazara çıkaran Assange’a reva görülen muameleye alttan alta destek veriyorlar. Dahası, Assange yayınladığı belgeler nedeniyle Ekvador Büyükelçiğine hapsedilmiş, bu da yetmiyormuşçasına, gerektiğinde büyükelçiliğin basılıp içinden alınacağının tehditleri savruluyor. Ve Avrupa ülkeleri bu tehditlere karşı da sessizliğini korumaya devam ediyor.
Olup bitenler burjuva siyasetinin insan haklarını, basın ve düşünce özgürlüğünü kendi çıkarlarına göre kullandığını, işine geldiğinde bu hakların keskin savunucusu, işine gelmediğinde görmezlikten geldiğini, hatta önemli ölçüde ihlal ettiğini bir kez daha bizlere gösteriyor. Bu nedenle, Avrupa ve ABD basının Pussy Riot ve Assange olayları karşısında gösterdikleri farklı tutumlar, onların ikiyüzlülüklerini bir kez daha ortaya çıkarmış bulunuyor.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12