İşçi eylemlerinin karakteri -2
1990’lı yıllardan itibaren tekstil, inşaat, turizm, metal vb sektörlerde yapılan yerli ve yabancı yatırımlar işçi sınıfının sayısal olarak genişlemesini hızlandırdı. Son yirmi yılda ücretli emeğin toplam istihdam içindeki payı yüzde 36’dan yüzde 62’ye çıktı. Bugün itibariyle üçte ikisi genç işçiler olmak üzere, toplam işçi sayısı 13 milyonu aşmış durumda.
Uzun yıllar belli başlı sektörlerde esnek çalışma uygulamaları üzerinden yaratılan parçalanmaya paralel olarak, işçilerin bir sınıf olarak hareket etmelerini engellemek için hemşericilik, cemaat ilişkileri gibi geleneksel, TKY, “kalite çemberleri” vb gibi “modern” yöntemler kullanıldı. Özellikle ihracata yönelik üretim yapan sektörlerde uluslararası rekabete uygun, çalışkan ve “uysal” bir “işçi profili” oluşturmak hedeflendi.
Bu şekilde işçi sınıfının gücünü ve etkisini gösterebileceği kitlesel eylemlerin önüne geçmek istediler. Ancak işçilerin çalışma ve yaşam koşulları son yıllarda o kadar ağırlaştı ki, bütün bu geleneksel ve modern yöntemlerin etkisi giderek azalmaya başladı.
İşçi sınıfının yeni yetişen genç kuşaklarını patronlara mutlak itaate ve eylemsizliğe itmek amacıyla atılan tüm adımlara rağmen, özellikle genç ve kadın işçilerin yaptıkları eylemlerde kendilerine olan güveni ve kararlı tutumları, sermayenin hayalini kurduğu “dikensiz gül bahçesi” projesinin öyle kolay uygulanamayacağını gösteriyor.
Öncesi bir tarafa, son birkaç yılda ülkenin çeşitli kentlerinde onlarca işyerinde yaşanan işçi eylemleri, son yıllarda sendikal çevrelerce sık sık dile getirilen “örgütlenme krizi” söylemlerine inat, başarı ya da başarısızlıklarıyla emek hareketinin ilerleyeceği yolun nasıl olması gerektiğine ilişkin örnekleri somut bir şekilde gösteriyor.
Türkiye’nin dört bir yanında irili ufaklı işçi eylemleri yaşanırken, sendikaların ve bu alanda çalışma yapan kesimlerin önemli bir bölümünün neredeyse alışılmış bir ezber haline gelen “sendikal kriz” analizleri yapması, asıl krizin sendikaların mevcut bürokratik yapısında ve işin bu noktasını görmezden gelmeye devam edenlerin kafasında olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Son olarak Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşanan örneklerde görüldüğü gibi, olumsuz çalışma koşulları ve kayıt dışı çalışmanın yaygın olduğu tekstil işkolunda yaşanan işçi eylemleri, işçilerin kararlı olduklarında ve kendi içlerinde bir sınıf olarak hareket ettikleri koşullarda mutlaka kazanım elde edildiği görüldü. Ancak iş bu aşamada kalırsa, belli bir süre sonra her şeyin eski haline dönmesi tehlikesini de göz ardı etmemek gerek.
İşçiler arasında çalışma koşullarının ağırlığından, ücret düşüklüğünden, uzun çalışma sürelerinden sigortalı ve sendikalı çalışmaya kadar pek çok konuda, giderek öfkeye dönüşen tepkilerin düne göre daha fazla oranda oluşmaya başladığı bugünlerde mücadele araçlarının yeterince kullanılabildiğini ve mevcut mücadelenin daha ileriye taşınması noktasında yeterli adımların atıldığını söylemek şimdilik mümkün değil.
Tek tek işyerlerinde görülen dağınık tepkilerin, yaşanan huzursuzlukların, somut talepler etrafında birleştirilerek ortak tepkiye dönüşmesi için kendiliğinden bir kıvılcım çakılması ve arkasından bir dizi eylem yapılması yeterli değil. “içeride” yaşanan gelişmeler, “dışarıdan” doğru gözlenerek sendikal ve siyasal anlamda yaşanan işçi eylemleri ve direnişlere doğru rehberlik yapabilmek için istikrarlı bir çalışma içine girilmeden, işçi sınıfı için gerçek anlamda bir kazanımdan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Emek hareketinin güçlenmesi için yürütülen her mücadele, yapılan her kitlesel eylem, sonuçlarından bağımsız olarak kendi başına özel bir amaç değil; sermayenin saldırılarına karşı işçi kitlelerinin bilinçlenmesi ve işçi mücadelesinin güçlenmesine hizmet eden önemli bir araç olarak görülmelidir.
Emek hareketi, işçilerin tepkileri eyleme dönüştükçe ve yaygınlaştıkça güçlenecek, işçi sınıfının her bir üyesi ekonomik ve demokratik talepleri için harekete geçtikçe sınıf mücadelesine daha somut katkıları olacaktır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et