Bir sakızcı çocuğun itirafları
Fotoğraf: Envato
23 Ağustos 2012 gecesi... Herhangi bir ana akım medya kuruluşunun haber merkezi... Dört bir yandan Şemdinli’de yaşanan çatışmalarla ilgili haberler yağıyor. Bölgedeki muhabirler, sosyal medya kullanıcıları, hep bir ağızdan benzer şeyleri söylüyorlar. İttifakla söylenen şu; olağanüstü bir gece yaşanıyor, savaşın yoğunluğu bölgenin standartlarına göre bile çok yüksek.
Eğer bu geceki çatışmalar birkaç kilometre ötede, Suriye’de ya da Irak’ta yaşanıyor olsaydı, tüm editörler ajans ekranlarına yapışacak, hızla haber metinleri yazılacak, perforeler, DSF’ler haber bültenlerine yetiştirilmeye çalışılacaktı. Haber merkezleri, karınca yuvalarına dönecekti.
Ama çatışmalar Irak ya da Suriye’de değil, Türkiye’de yaşandı. Ana akım haber editörleri de tüm bunlar olurken oturup Bursaspor’un ya da Trabzonspor’un UEFA Avrupa Ligi maçını seyrettiler. Ta ki çatışmalar hakkında resmi açıklama ajanslara düşene kadar. Yani konu hakkında yalnızca bir tarafın anlattığı hikayeye uyacağını yayın ilkesi olarak açıkça deklare etmiş devlet ajansına ve onunla bu konuda mutabakat imzalamış diğer ajanslara...
Haber editörleri aptal değiller... Yani en azından kayda değer bir kısmı değil. Anadolu Ajansının geçtiği buram buram devlet kokan metnin 23 Ağustos gecesi yaşananların bir kısmını bile zar zor kapsadığını anlayabilecek kadar kafası çalışan birileri haber merkezlerinde mutlaka var. Aynı şekilde şu veya bu takımın maçının ülkenin bir bölümünde yaşanan savaştan daha önemli olmadığını anlayacak kadar izana sahipler.
Ama mesele bu değil. Ana akım medyada, hele ki Türkiye gibi bir ülkede, bir şeyi bilmekle bir şeyi söylemek arasında dağlar kadar fark var. Haber editörleri, muhabirler için bir şeyleri öğrenebiliyor olmak büyük bir lanet, çünkü anlatamayacaklarını biliyorlar. Önlerine şefleri, genel yayın yönetmenleri, patronları; onlar izin verse RTÜK Yasası, Terörle Mücadele Yasası, Özel Yetkili Mahkemeler çıkacak. Gazetecilik işinin temeli olan iki tarafın da görüşlerini aktarmanın seksen koldan suç sayıldığı, gazetecinin hapse atılmasının haber değeri bile taşımadığı bir ülke burası. Gecenin kör vaktine kadar mesai yapıp, işten atılacağı güne kadar para kazanmaya çalışan editörden bunların karşısına dikilmesini beklemek çok anlamlı değil. İş güvencesi, sendikası olmayan, yarın öbür gün yargıyla başı derde girse herkesin arkasından çekileceği, düşüncelerini söylediği zaman cüzzamlı muamelesi görebileceği bir sektörde, kimse kahraman olmaya niyetli değil.
O yüzden ülkede kan dere olmuş çağlarken, bültenlerde yabancı ajanslardan düşen “New York Hayvanat Bahçesi’ndeki Sevimli Panda” haberlerini ya da Rio Moda Haftası’nı izliyorsunuz. Tabii eğer o gün maç yoksa. Maç varsa zaten her şey yolunda.
Spor, özellikle de futbol, bu ülkenin “necefli maşrapa”sı. Halkın görmesi istenmeyen ne varsa, yerine futbol gösteriliyor. Her şey olup bittikten sonra da dört koldan dolaşıma sokulan bir resmi açıklama, asayiş berkemal. Otuz iki yıldır bu böyle. 12 Eylülün liglere ara bile verdirmemesi, futbolun Özal’ın şefkatli kollarında beslenip büyütülmesi boşuna değildi. Futbol, böyle günler için lazımdı.
Biz spor işinde çalışan gazeteciler, ülkede ve dünyada önemli şeyler olurken, size önemsiz şeyleri önemliymiş gibi aktarmak için varız. Fenerbahçeli Alex’in Aykut Kocaman’la olan takışmasının, ülkede kardeşin kardeşi gırtlaklamasından daha öncelikli olduğunu zannedin diye varız. Siz futbol izlerken beyninize sakız çiğnetiyorsunuz, biz de yol kenarında size o sakızı satan çocuklarız. Verdiğiniz para bizim cebimize bile girmiyor, birileri bize dayak atıp elimizden alıyor ama biz yine de o sakızı satmaya devam ediyoruz. Çünkü bir şeyler bizi buna mecbur ediyor.
Gün geçtikçe o sizin çiğnediğiniz, bizim sattığımız sakızın gerçekten sakız olduğundan bile emin olamıyorum artık.
Yalnızca bilin istedim.
Yazıya iç burkan ek: Daha bu yazının mürekkebi kurumadan Metin Kurt’un ölüm haberi geldi. Biz sakızcı çocukların gölgesine sığınabileceği, tüm dünyaya karşı tek başına duran abisiydi, abimizdi, yoldaşımızdı. Yanlış bir dünyada doğrusunu yaşamaya çalıştı, diz çökmeden öldü. Onun gibisinin koşu yoluna pas atacak öte alemler illa ki bulunur da, biz bu çivisi çıkmış futbol dünyasında bu kadar yalnız ne yapacağız?
- Ak Gençlik'in doğum süreci 12 Ocak 2013 11:40
- Gençliğe Sarıkamış, spora vergi cenneti 06 Ocak 2013 03:44
- Madalya yoksa mama da yok 23 Aralık 2012 03:14
- Hakem neden öldürüldü? 15 Aralık 2012 10:08
- Yaşa Barcelona, Visca Kerimova! 01 Aralık 2012 09:27
- Herkes aynıymış hayatta ya la! 18 Kasım 2012 05:28
- Havagazı değil Kunter'in Beşiktaş'ı... 10 Kasım 2012 08:45
- Sporu ne çürütüyor? 03 Kasım 2012 11:54
- Armstrong olayı bisikletin Ergenekonu mu? 27 Ekim 2012 14:58
- Milli takıma ne oldu be? 20 Ekim 2012 12:51
- Ben bu hafta ne yazacağım? 13 Ekim 2012 09:11
- Bir ‘tek adam’ın bir heykelle olan derdi 06 Ekim 2012 10:56