Kürt meselesi
Fotoğraf: Envato
İki hafta önceki “Siyasi Çılgınlığa Çare Toplantısı” başlıklı yazıyı şu cümle ile tamamlamıştım. “Evet, Kürt sorununun çözülmesi salt Kürtleri değil, Türkleri de özgürleştirir, ancak bir koşulda; o da, çözümün sosyalist bir ortamda ve emperyalistlerin bölgeden kovularak sağlanmasıdır.” Geçtiğimiz hafta sonunda Çare Toplantısının ikincisi yapıldı ve maalesef, ben şu anda yine aynı kanaati, hatta daha da güçlenmiş olarak, taşıyorum.
Son toplantıda, tarihsel koşulların ne denli belirleyici olduğunu ve muhtemelen farkında olunmadan, bu koşullar içinde ileri sürülen fevkalade samimi düşünce ve fikirlerin de ne denli gerçek problemi kavramaktan uzak olduğunu gördüm.
Aynı düşünceleri yinelemek yerine, bu kez bazı sorularla konuyu açmaya çalışacağım.
Sondan başlayarak,“Kürt sorununun çözülmesinin Kürtleri olduğu kadar, Türkleri de özgürleştirir” görüşünü irdelersek, günümüzde Türkler niçin ve nasıl özgürlükten uzak ki? Çünkü Kürtler kadar Türklerin de özgürleşmesi bir sistem meselesidir. O halde, alt kimlikler ekseninde ayrışacağımıza, niçin birbirimize saygılı olarak, sınıf bilincinde birleşip, emperyalistlere ve onların içteki işbirlikçileriyle mücadele ederek birlikte özgürleşmeyelim ki?
Dünya kapitalizmi sıkışırken, bu sıkışıklık Türkiye üzerine ağır bir yük olarak yansırken, Batı ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye’de de mikro milliyetçiliği yükseltmez mi? Kaynaklar üzerinde yaşanan yoğun kavgada toplumsal ayrışma yaşanırken, ırksal ayırımcılık tarafları birbirine bilemez mi? Bu kavgayı önlemek ve kaderde kıvançta bir topluluk olarak yaşayabilmek için, alt-kimliklerde ayrışmak yerine, tüm tarafların maruz kaldığı kapitalist sömürü karşısında birleşmek daha makul değil mi? Hal böyle olunca, alt kimlikler tanımlaması ile ayrışacağımıza, sınıf bilinci ile birleşerek, hem Kürt hem de Türk emekçilerini ve tüm sermaye dışı kesimleri sömüren emperyalistlere karşı koymak daha makul olmaz mı?
Peki, o zaman şu soruyu soralım. Kürt meselesi alt kimlikler ekseninde çatışmaya sürüklenirken, acaba içte burjuvazi ve dışta emperyalistler ve sermaye ve AKP’nin kuyruğuna takılmış “ampul aydınları” niçin renk vermemekte, bu kesimler niçin alt kimlikler ekseninde bölünmeden sınıf bilincinde birleşmemizi öneri olarak toplum bilincine taşımamaktadır? Yanıt çok açıktır. Sınıf bilinci sermaye kesimini ve onların sözcüleri konumundaki “ampul aydınları”nın çıkarına terstir. Çünkü bu yaklaşım sistem tartışmasını gündeme taşır. Buna karşın, alt kimlikler üzerinden yürütülen mücadele, sınıf bilincini ve ona bağlı olarak sistem tartışmalarını geri plana çektiği gibi, mücadele karmaşasında hükümetin emekçi kesim aleyhine yaptığı ve yapmaya tasarladığı kıdem tazminatı, esnek çalışma vb. gibi çalışanlara karşı giriştiği zalimane düzenlemeler de dikkatlerden uzak tutulabilmektedir. Her iki tarafta da sermaye ve ağalar niçin kana bu denli susamış ki? Her iki taraftan da ölen gençler acaba hangi gelir grubuna dâhil ki?
Her ulus kendi kaderini tayinde mutlak yetkiye sahip olduğu gibi, bu yetki aynı zamanda bir hakkı da temsil etmektedir. Ancak, her ulusun kendi kaderini tayin hakkı sosyalist ve kapitalist dokularda farklı anlaşılır ve farklı sonuçlar doğurur. Kapitalist-emperyalist dokuda bir ulus devletin parçalanması, her bir parçanın emperyalizme karşı daha zayıf konuma gerilemesi (ya da çekilmesi) anlamına gelir. Yumuşak karın işlevi görmüş Irak işgalini izleyen Arap felaketleri ve şimdi de Suriye olayları eğer emperyalizmin hesabının işlediğinin işareti ise, Anadolu halkalarının, birbirinin alt kimliklerine mutlak anlamda saygılı olarak, birbirine bağlı şekilde emperyalizme karşı koymaya hazırlanması gerekmez mi? Bu hazırlık ise, alt kimlikler ekseninde çözülme ve çatışmayı değil, tam tersine alt kimlikler ekseninde birleşip, sınıf ekseninde emperyalistlere ve onların içerideki işbirlikçilerine karşı bilinçlenmeyi gerektirmez mi? Tüm Anadolu halklarının kurtuluşu burada değil mi?
Bu düşünce, sosyalizmi önceleyerek, acil çözümü ötelemek anlamına gelmemelidir. Siyasi manevra ve çözümler aşamalıdır. Burada kısaca ifade ettiğim görüşler uzun vadeli ve kalıcı çözüme yöneliktir. Çatışmayı önlemeye çalışmadan uzun dönemi beklemek, meseleyi “komisyona havale etmek” anlamındadır. Kastedilen bu değildir. Kısa ve orta vadeli çözümler arasında, çok doğal olarak etnik kimliklerin özgürce kullanım yolunun açılması, idari özerklik şekilleri üzerinde müzakerelerin başlatılması, yöre halkı ve yöneticilerine hakaret yağdırmadan, sorunları anlamaya çalışarak, yöresel ekonomik ve sosyal kalkınma konularında müşterek etkin adımların atılması yoluna gidilme yolları zorlanmalıdır.
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33