Zaytung’un ilk haberlerinden biriymiş bu; başlığı “Milli Birlik ve Beraberliğe İhtiyaç Olmayan Günler Kesinleşti”. 2009’un sonlarında sitede yayınlanmış, geçenlerde basılan almanağın da ilk sayfalarında yer alıyor. ‘Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde”diye başlayan manasız nutuklarla dalgasını geçiyor, anlaşılacağı gibi. Dil, her işin başı, bunu diyenin varacağı yerin de göstergesi. Haber, Resmi Gazete’de belli günlerin “ihtiyaç olmayan”olarak yayınlandığını, muhalefetin de “Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde bu tarz talihsiz beyanlar...” laflarıyla itiraz ettiğini anlatarak devam ediyor.
Şovenist gündemlerini her seferinde yeniden dayatmanın ne güzel bir yolu. Hem de kendilerine yönelecek her eleştiriyi bertaraf etmek cabası. Her gün sektirmeden duyduğumuz hamasetle ilgili sorulacak en güzel soru bu, hakikaten. “En çok” ihtiyaç olan günler olduğuna göre, ihtiyaç olmayan günler de yok mu? O günler hiç gelmeyecektir elbette, hep bir bahane çıkacaktır “Herkesin bizim her dediğimizi yapması gereken bu günler” mealinde nutuklar için. Tekçi, dayatmacı politikaların tutarsızlığını hatırlatan bir kılçık sadece bu haber.
Bunu yapan, İnternet’te yayın yapan bir mizahi haber sitesi, Zaytung. Almanağın arka kapağında “panzehir” diye tanımlanmış. Mizah dergileri ve yine İnternet’te kullanıcıların katılımıyla oluşan, “sözlük” adıyla bilinen sitelerde belirginleşen genç kuşağın mizah anlayışının, haber dilini kullanan bir versiyonu. Her zaman politik ya da güncel olmaya çalışmıyor, mizahı öyle. Daha çok akıllarına takılanları paylaşmaya çalışan, günlük yaşamdan gazetelere kadar sorgulamadan kabul edilen ne varsa dalga geçmekten çekinmeyen bir tarzı var. İyi ki de var. Bunu gazete haberi formunda yapıyor olması, haberin kendisini çok ciddiye alan üslubuna da bir tokat indiriyor. Dilin kendisiyle uğraşıyor, ister istemez.
Bizimki gibi medya ortamında, haber veriyormuş gibi yaparken okurun manipüle edilmeye çalışılmasına tanıdık olan okur için ayrıca rahatlatıcı. Çünkü alışık olduğumuz, memleket idaresi için gereken rıza imalatı yolunda çalışan bir cephe, medya kılığında. Her türlü varsayımın, duyumun, dedikodunun, yalanın nasıl şişirildiğini, işlerine gelenin görmezden gelinip işlerine gelenin nasıl bağırtıldığını iyi biliyoruz.
Şimdilerde dile vuran da, kuşku duymayan, savaşı kışkırtan ifadeler. İşte, dünkü gazetelerin birindeki “Bombacılar böyle geldi” diye bir manşet, aylar önce bir itirafçının PKK’de bomba eğitimine dair anlattığı genel ifadeleri hiç zorlanmadan Gaziantep bombasıyla ilgiliymiş gibi verebildi. Bombanın PKK’nin işi olduğunu zaten tartışan yok. Ama aynı zamanda tarihin en çok örgüte işaret edilen en şaibeli eylemi muamelesi görmesi bir çelişki değil, ifadeler o kadar kendinden emin. Adı geçen Murat Filiz’in bombacı olduğu da kesin bir bilgi onlara göre; bir tanığa, zaten PKK’nin yaptığından emin olan emniyette gösterilen fotoğraf albümünden çıkan sonuç olduğunun üstünde duran yok. Hem koruma, hem bombacı, hem şu hem bu, ama kesin o PKK adına yaptı. Aynı anda PKK’nin de, El Muhaberat’ın da, MOSSAD’ın da, CIA’nın da, El Kaide’nin de dahil olabildiği komploların bu kadar tereddütsüz dile getirilebilmesi, ancak hiç sorgulamayarak, neden sonuç ilişkileriyle ilgilenmeyerek, mantığı umursamayarak mümkün. Neyse ki, bunlar tam da medyayı ve dayanaklarını tarif ediyor.
Haber izlemek insana sorular sordursa anlamlı olurdu, oysa gazeteleri okuyarak, televizyonlara bakarak sadece mevcut önyargıları sağlamlaştırmak mümkün.
Panzehir o yüzden ne güzel bir nimet. Çünkü zehir, dilin her tarafında. İster kınasın, ister “PKK yapmışsa Kürt davasına zarar verir” desin BDP’yi suç ortağı olarak gösterecek bir dil var, ondan vazgeçilmez. Partinin genel başkanı, bombayla hayatını kaybeden infaz koruma memurunun ailesini ziyaret eder (oysa onların tarif ettiği ülkede sokağından geçememesi gerekmez miydi?), haber bile olmaz. Haberi veren kimisinin, “şehide ziyaret” demekten imtina etmemesi de, savaş dilinin şanından. Çatışmada ölen gençler için “şehit oldu” ya da “etkisiz hale getirildi” ayrımı yapmayı normalleştirenler, patlayan bombada ölenleri de “şehit” ilan ediyorlarmış.
Kaç bomba kaç canı aldı ama dille de can yakılacak, ille. Hangi bombaların “şehit” ettiği, hangisinin “kaza”, hangisinin “zayiat” olduğu, belki talimatnamelerinde yazıyordur. Yaşayanlar yetmedi, 30 yıllık savaşta ölen binlerce canı ayırmaya doyamadılar, “artık kimse ölmesin” diyenleri suçlamaktan vazgeçmedikleri gibi. Dildeki zehirle. 

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et