Gugukistan’da bir Tahir Canan
“Son zamanlarda birçok tanım yapıldı onun için;
En kıdemli Mahkum!
En uzun süre cezaevinde kalan adam!
12 Eylül’ün en uzun tutuklusu!
Cezaevinde unutulan adam!
Var mı cezaevinde ondan çok yatan!
Bu nasıl hukuk!
Hukuk katliamının öyküsü!
Cezaevinde unutuldu!
Unutulmaya mahkum!
TDKP’li CANAN
Kimden mi bahsediyoruz?
Babam Tahir Canan’dan.”
30 yıldır cezaevinde olan Tahir Canan’ın oğlu İlhan Canan açık mektubuna (Evrensel, 1.8.2012) yukarıdaki cümlelerle başlıyor.
Bugün 32 yaşındaymış, İlhan Canan. Ve babası Tahir Canan ise tam 30 yıldır cezaevinde.
İlhan Canan’ın mektubundan alıntılar yapmadan önce, o mektuptan 2 gün önce (30.7.2012) yine Evrensel’de yayınlanan Tahir Canan’ın mektubundan alıntılar yapmak istiyorum:
“Sizlerin son derece değerli destek ve çabaları ile yürütmekte olduğumuz hukuk mücadelemizde haklılığımızı kanıtlayan bir karar çıktı.(..) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin bu kararı hukuk normu bakımından hayli sorunlu. Bir yandan cezanın bütün sonuçları ile ortadan kalktığını ifade ederken, diğer yandan o kalkan ceza nedeniyle geri alınan infazın mahkumiyetine onay veriliyor!(..) Yasal hukuki dayanağı olmayan bu ceza hangi hukuk mantığına sığacak? Mantığın olmadığı bu hukuk garabetine hukuk mu diyeceğiz? Tabi ki bu türden hukuk yorumlarına aklı başında hiçbir insan hukuk demez! Sadece buna zevahiri kurtarma denir! Durumu idare etme denir! İdare-i maslahatçılık denir! Ama asla hukuk denmez. Mesele şu; Yargıtay işin esasına girmiyor. İşin esası özel hukuk mu? Genel hukuk mu? Yani özel af mı? Genel af mı?(..) Yürüttüğümüz hukuk mücadelesi bütün kamuoyunun ortak katkısı ile belli bir aşamaya gelmiş, özgürlük mücadelemizin önündeki barikatlardan birisini yıkmıştır. Yargıtay’ın bu bozma kararı, Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir kararı gibi görünse de aslında onlarca sakat kararını bozmuştur. O sakat hukuk mantığını epeyce hırpalamıştır. Hukuksal sakatlıkları düzeltmesi için de kapı aralamıştır. Biz kendi payımıza haklı mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Açılan hukuk kapısını zorlayarak özgürlüğe adım atmakta kararlıyız.(..) Desteğiniz bizim ile birlikte oldukça karanlıkta kalan 12 Eylül hukukunun çok şeyini aydınlatırız. Aydınlığa birlikte yürürüz…”
Evet, böyle diyor Tahir Canan. Mektubun tamamını okuyunca, söylenecek, eklenecek bir şeyin kalmadığını görüyor insan.
İlhan Canan’ın mektubuna dönersek… Kısa alıntılar yapacağım:
“12 Eylül’ü birkaç kelime ile özetlemek gerekirse; Hukuksuzluk, ayrılık, idam, cezaevi, işkence, gözaltı, ev baskını, sorgulama… vb. devam eder. Bugün bizim yaşamımızda durum ne; en azgın biçimde hukuksuzluk, mahkeme kararlarındaki absürtlük, ayrılık, maddi manevi zorluk, kalın duvarlar, demir kapılar, kısıtlanmış ve denetimli zamanlarda yapılan görüşmeler ile baba oğul ilişkisi yaratma, aile olmaya çalışma süreci.(..) Tahir Canan 12 Eylül hukuksuzluğu ile sırf dünya görüşü ve yaşam felsefesi nedeniyle işlemediği cinayetlerin faili haline getirilmiştir. Ve 2012 yılında, biz Tahir Canan ve ailesi olarak bu hukuksuzluğun giderilmesi için sürekli mücadele etmekteyiz. Ve bu mücadelemizde devam eden 12 Eylülü iliklerimize kadar yaşamaktayız. “
Mektubunu şöyle bitiriyor İlhan Canan:
“3. Yargı paketi ‘Ret’ dese de, Yargıtay hukukun üstünlüğünü değil de üstünlerin hukukunu uygulasa da yerel ve genel mahkemeler karar alma noktasında vicdan ve adaletten uzak olsa da, ülkemizi idare eden siyasal erk bizi ‘hukuka’ kanalize ederken, hukuk da topu taca atsa da Tahir Canan özgür kalacak.”
İlhan Canan da böyle söylüyor. Onun da mektubunun tümünü okuyunca, söylenecek, eklenecek bir şeyin kalmadığını görüyor insan…
Baba Tahir’le oğul İlhan’ın mektuplarını okurken, 12 Eylül günlerine, hatta 12 Mart günlerine, hatta ve hatta daha eskilere, 1950’lerin sonlarına gittim. Bundan 40-50 yıl önce de “Hukuk”, zaman zaman “Guguk”laşmıştı. Nedense birileri “Hak-Hukuk” dendiğinde “Gak-Guguk” olarak düşünüyorlardı. Ama 12 Eylül sonrası ve 2000’lerde başlayan “2000’lerin 12 Eylüllü günleri” her şeyi yozlaştırdı.
Eski günlerde daktilo kullanılırdı. “G” harfiyle “H” harfinin tuşları arasında 12 cm. vardı. Zaman zaman yanlışlıkla tuşları karıştırıp “Hukuk”u “Guguk” yapıyorlardı. Şimdi bilgisayar çağı, klavyenize bakarsanız görürsünüz, “G” ile “H” tuşlarının arasında sadece 0.3 cm. var, 1 santim bile değil. “Hukuk”u “Guguk” yapmak o kadar kolaylaştı ki…
Ama eminim bir gün “Tuş hatası” olmayacak bu ülkede, bu ülkenin bazı yönetici beyinlerinde…
Evrensel'i Takip Et