Çözümsüzlük ve yalnızlaşmadan doğan kararlılık!
Önceki gün New York’ta, BM Güvenlik Konseyi’nde konuşan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin aylardır çeşitli biçimde gündemde tuttuğu “Esad kendi halkını katlediyor. İnsanlık buna göz yummamalı!” romantizmiyle desteklediği önerisini boş koltuklara anlattı. Elbette koltuklarda oturan “ülke temsilcileri” vardı. Ama Türkiye ve Fransa’nın çağrısıyla toplanan konseye sadece Fransa ve İngiltere, dışişleri bakanları düzeyinde katılmıştı.
HÜKÜMETİN TEMEL TEZİNE BİR TEK DESTEK BİLE ÇIKMADI!
Türkiye’nin, artan mülteci sayısının azaltılması ve var olan kamplarda 80 bin kişiyi aşan sayının azaltılması gibi “insani görünümlü” gerekçelerle “Suriye topraklarında güvenlikli bölgeler oluşturulması” önerisi İngiltere ve Fransa’nın da katılımıyla “Askeri bir müdahale olmadan tampon bölge oluşturulmayacağı” gerekçesiyle reddedilmiş görünüyor.
Böylece kamuoyunu uzunca zamandan beri, “Tampon bölge oluşturup meseleyi çözeceğiz!” iddiası etrafında oyalayan hükümetin temel tezi tamamen desteksiz kalmış görünüyor. ABD ise daha ilk gündeme getirilmesinden beri “tampon bölge”’nin yeni sorunlar çıkaracağını öne sürüp uzak durmaktadır. Onun için de bir askeri müdahale ve buna bağlı tampon bölge çözümü “Kimyasal silahların Hizbullah’ın eline geçebileceği şartına!” bağlandı.
YÜZDE YÜZ YALNIZLAŞMA!
Hükümetin onca aydır, “Suriye rejimini açıkça hedef alıp Suriye’de yeni bir rejim kurma” amaçlı girişimlerinin ve komşu bir ülkeye rejim ihraç etme hevesleri üstünde biçimlendirdiği dış politikasının gelip dayandığı yer yüzde yüz yalnızlaşma olmuştur. Bu yüzden de BM Güvenlik Konseyi’nin önceki gün yapılan toplantısından güçlü çıkan Suriye, zararlı çıkan ise tüm dayanaklarından da uzak düşen Türkiye olmuştur.
Sadece dış politikada da değil Kürt sorununun çözümü (Hükümet ve muhalefetin sorunu “terörle mücadeleye” indirgemiş olduğunu burada unutmamak gerekir) etrafındaki politikaları bakımından da tüm kredisini kaybettiği, hızla yüzde yüz yalnızlaşmaya giden bir yolda ilerlemektedir.
En son, “Cemil Çiçek’in 11 önerisi” karşısında hükümet cephesinden gelen acil tepki, Hükümetin girdiği yolda duvara çarpıncaya kadar da gideceğinin işareti olmuştur.
‘ULUSAL MUTABAKAT’ MI KÜRTLERLE TÜRKLERİN MUTABAKATI MI?
Elbette Cemil Çiçek’in önerisinin de kendi içindeki “Sorunun terörle mücadele dışında da boyutları”nın olduğu tespitine karşı öne sürülen önlemlerin tümü ve etrafında birleşmesi gereken mutabakatı ”teröre karşı mücadelede ulusal mutabakat”la sınırlı bir ulusal mutabakattır. Ki, böyle bir metinde “ulusal mutabakat” kavramı bile metnin arkasında oluşturduğu iddia edilen her türden iyi niyeti kadük etmektedir. Çünkü Türk Kökenli halk yığınlarının çoğunluğunu, sistemin bütün kurumlarını “Kürt sorunu ayrı PKK sorunu ayrı” gibi bir temel tespitten çıkılarak Kürt siyasi güçlerini, hak isteme bilincine gelen milyonlarca Kürdün tasfiye ve sindirilmesi amacına bağlayan “terörle mücadele”, Kürtlerin siyasi temsilcilerini bir biçimde tasfiye etmeyi amaçlamaktadır.
ULUSAL MUTABAKAT 30 YILDIR GEREĞİNDEN FAZLA VARDIR!
Türkiye’de 25-30 yıldır Kürtlerin siyasi temsilcilerinin tasfiyesi konusunda çok baskın bir ulusal mutabakat vardır ve bu sorunun bunca zaman uzayıp böyle bir kronik soruna dönüşmüş olmasının temelinde de bu “büyük ulusal mutabakat” yatmaktadır. Yani bugün Türkiye’nin yolunu açacak olan sorun bu çeyrek yüzyıllık “teröre karşı bir ulusla mutabakatın güçlendirilmesi” değil, Kürt sorununun demokratik çözümü için, Kürtlerle Türklerin (Giderek Alevi sorunu da böyle bir evreye doğru ilerlemektedir) mutabakatını sağlayacak yeni bir platform oluşturmaktır. Dolayısıyla Çiçek’in önerisinin asıl sorunu eski “ulusal mutabakat sakızını”, devletin resmi tezini yenilemeyi aşamamasıdır.
ÇİÇEK’İN ÖNERİSİ NEYİ ORTAYA ÇIKARDI?
Ne var ki, olup biteni izleyen herkesin de böyle gördüğü, göreceği bir önerinin hükümet tarafından şiddetli ve çok kaba biçimde tepkiyle karşılanması elbette daha önemli olmuştur. Öyle ki hükümetin en kibar Bakanı sayılan Başbakan Yardımcısı, Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Çiçek’in önerisini hem “Muhtıra”,... “Ben muhtıra dedimse bu sivil muhtıra” biçiminde suçlayarak hem de biraz aşağılayarak aslında “ulusal mutabakat önerisini” gündemden düşürmüştür! Çünkü Hükümet kendi içinden ya da kendi dışından gelen Kürt sorununun çözümüne dair bir yenilik iddiasındaki her “öneriyi” seçimlerden beri girdiği ve Kürt sorununu silah gücüne dayanarak çözme kararlılığına yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. Bu yüzden de CHP’nin önerilerini “Baasçılık”la, BDP’nin önerilerini “bölücülükle, PKK sözcülüğü” ile, Cemil Çiçek’in önerisini de “muhtıra” olarak aynı kategoriden, kendisini geri çekecek, hükümeti kararsız gösterecek, zaaf içinde gösterecek girişimler olarak görmektedir. Kısacası AKP Hükümeti taktığı at gözlüğü ile kargadan başka kuş tanımamaktadır. Çiçek’in önerisi, Hükümetin gelecek her tür öneriye ne kadar kapalı, aynı zamanda da ne kadar yalnızlaşmış olduğunu göstermektedir.
ÖZ GÜVENSİZLİKTEN DOĞAN TEHLİKE BÜYÜYOR!
Ancak bu kararlılık, hükümetin yürüdüğü yolun güvenilirliğine, doğruluğuna, haklılığına güvenden çok, bağlanılan emperyalist strateji ve kendi yeni Osmanlıcı hayallerinin pullarının hızla dökülüp içindeki canavarın gözle görülür hale gelmeye başlamasıyla ilgilidir. Dolayısıyla bu hayt-huyt görünümlü kararlılık bir özgüven artmasından, gerçekten güçlenmekten değil, özgüvensizlikten gelmektedir. Bu yüzden de halkların birbirine boğazlatılmasında daha tehlikeli bir aşamaya gelinmiştir.
Bu özgüvensizlik son dönemde Hatay’daki Nusayri Arapları da Baasçılıkla suçlama ve Suriye rejiminin destekçisi ilan etme ve “PKK sorununun arkasında da Kürt sorunu değil Suriye rejimi var. Zaten eskiden Esad rejimi PKK’yi destekledi” propagandası Hükümete en yakın basın ve kişilerce yürütülmeye başlanmıştır. Bu, Türkiye’deki 1.5-2 milyon Nusayriyi de Suriye politikasının hedefi haline getirilmesi anlamına gelmektedir.
DÜNYA BARIŞ GÜNÜ KUTLU OLSUN!
Dileyelim ki, bugün bütün dünyada bir kez daha kutlanacak olan 1 Eylül, Dünya Barış Günü’nün değerlerine can veren tarihin dersleri, AKP Hükümetini de uyarır. Yoksa bu gidiş, hiç de iyi bir yere değildir: Oysa bugün 1 Eylülün değerlerine, barışa halkların kardeşliğine en çok ihtiyacı olan bölgemizin halkları ve Türkiye’dir. Üstelik Türkiye burada belirleyici bir konumdadır da. Ancak konum, kültürel-tarihsel mevzi vb. elbette bir mücadele varsa önemidir. Bu yüzden de 1 Eylül barış için mücadele günüdür de. Tıpkı geriye kalan 364 günün de olması gerektiği gibi!
Dünya Barış Günü tüm halklara kutlu olsun!
Bu yıl barışın, halkların kardeşlik bayrağını daha ileriye taşımak dileği ile!
GÜNÜNYAZILARI






EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.
Evrensel'i Takip Et