01 Eylül 2012 09:11

Pusula meselesi

Pusula meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Malum olduğu üzere Misakımızın millisinin bir bölümünde, daha da doğrusu “koordinat”ları, yani enlem ve boylamları ülkenin özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun dağlık, ormanlık alanlarında, doğa şartlarına göre kışları genelde azıcık ertelenen, buna rağmen yazları hem hararetli, hem de fasılasız sürüp giden, önceleri hafif yollu “çatışma” falan laflarıyla geçiştirip, daha sonraları dilimiz varmasa da bu kez de “düşük yoğunluklu savaş” deyip oyalanırken, şimdilerde gele gele tam da şu günlerde neredeyse otuz yıllık bir mazinin ardından gari kimilerimize göre “Kürt”, kimilerimizce “terör”sorunu diye adlandırılan, ama özüme kalırsa, adı, sanı ne olursa olsun, tıpkı geçen mektubumda da belirttiğim gibi, milletçe “eğri-büğrü” bir “çıkmaz sokak”, ya da bizim yörelerin deyimiyle “küçe çığmaz”ın eşiğindeyiz.
Neden?
Çünkü yıllardan beri bu ülkenin bilumum “vatandaş”larının şu ya da bu şekilde maddi-manevi hemen her alanda “fatura”sını çok pahalıya ödediği, hatta görünen köy kılavuz istemez misali bu gidişle bundan sonra da aynı minvalde belki de fazlasıyla ödeyeceği ayan beyan ortada olan bu “mesele”nin kökünden, “sulh”la halledilmesi için elimizde tutuğumuz, bize doğru “rota”yı göstermesi gereken pusulamız maalesef dandik!
Ehh, amiyane deyimiyle kılavuzu karga olanların burnu bilmem neden kurtulmadığı gibi, bizler de eski, köhne, bitpazarından devşirme, dahası da paslı ibresinin canı istediğinde şimali, keyfi istediğinde tam aksine cenubu, arada bir şark ve garbı da ihmal etmeden göz kırparak gösteren böylesine yampiri bir “pusula”nın peşine takıldığımız için, gitmemiz gereken “doğru yol”u bulmak bir tarafa, tam anlamıyla milletçe sanki feleğimizi mi şaşırmışız ne!
Nitekim fi tarihinde değil, daha neredeyse dün diyebileceğimiz bir zaman diliminde siyah “fötr” şapkasını bilmem kaç kez alıp gittikten sonra, hemen akabinde ilk fırsatta “dön Baba dönelim” nakaratıyla devletin en tepesindeki makamlara tekrar kurulup oturan zat-ı muhteremin, eskiden başında bulunduğu ve “Doğru Yol” lakaplı partisinin pusulası “Kürt realitesi”ni güya tanırken, keza aynı yolun yolcusu olan bir zamanların güzel, endamlı, tahsilli sarışın Bacı’mızın elindeki aynı pusulaya göre “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir”, ya da bir yandan silahlı çete oluşturup, öte taraftan “Devlet için bin operasyon yaptık” veya “derin devlet”in karanlık dehlizlerinde dönen, her türlü kirli dolapların bir bakıma rezümesi, özeti, açıkça ifadesi olan “Bir tuğla çekilirse duvar yıkılır” teraneleriyle övünen “devletlu”nun elindeki pusulanın yanı sıra, aynı yamuk pusula doğrultusunda özellikle Diyarbakır “hapishane”sini başlı başına bir “işkencehane”ye dönüştürüp, böylece tüm “kart-kurt”ları nizam, intizam, disiplinle “hiza”ya sokacağını elinde taşıdığı pusulaya bakıp, dahası da “Asmayalım da besliyelim mi” fetvasıyla aslında “terör”ün şahını estiren bu “paslı pusula”nın peşinden koştuğumuz için mi bugün çıkmaz küçelerin kapısını çalmak üzereyiz ağparik?..
Kirvem, sağlam, doğru dürüst bir pusulanın “inat”la, hiç şaşmadan sadece ve sadece “kuzey”i gösterip, dolayısıyla bizlere yön bulmamızda yardımcı olması gerçekten de bulunmaz bir “nimet” ama, beri taraftan “insan” olarak sanki bir “pusula” misali hep kendi “doğru”larımızı işaret edip, ya da bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, her zaman “Kafamızın dikine giderek”, illa da “Dediğim dedik, çaldığım düdük” babalanmalarıyla ona, buna, el aleme, konuya komşuya hele hele zorla, inatla kendi düşüncelerimizi, kendi köhne pusulamızı diretmek özüme kalırsa galiba en büyük hata!
Memleket semalarında görünen manzaralara bakılırsa milletçe sanki pusulamızı şaşırmışız, nitekim herkesin, her “yetkili” ağanın elinde tıpkı doksan dokuzluk bir tespih gibi taşıdığı, kendine özgü yol gösteren bir pusulası var: Bunu da ha babam de babam kendi gönlünce şakırdatıp duruyor ka yavrum!
“Tek” yönü gösteren pusulalara sanki özenip, dolayısıyla ülkenin tüm meselelerini illa da “tekçi” bir zihniyetle çözmeyi yıllarca “marifet” belleyip, sonra da her geçen günün ardından pusulamızın yanlış olduğunu bile bile aynı inatla yolumuza devam ederken, işte mal meydanda gelip bir “küçe çığmaz”a dayandık!
Öyleyse?
Öyleyse Allah hepimizi dandik pusulalardan korusun; amin!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa