1 Eylül 2012

Alametler çoğalıyor!

Normal, az çok demokrasiyle idare edilen bir ülkede ülkelerin başbakanları, bütün basına, arasında bir fark gözetmeksizin hükümetin uygulamaları üstüne mümkün olduğu kadar sık açıklamalar yaparlar. Tabii, özgün konularda kimi basın örgütleriyle ayrıca özel röportajlar da yaparlar. Ancak, başbakanların ikide bir TV kanalında bir grup gazeteciyi çağırıp, “Hadi bana soru sorun da size saatlerce yanıt vereyim“ dediği pek duyulan görülen bir tarz değildir.
Başbakan Erdoğan, bu ikide bir kanala çıkıp gazetecileri de karşısına alıp iki saat üç saat propaganda yapma alışkanlığını zirveye çıkarmış bulunuyor. Bu propaganda toplantılarının sonuncusu önceki gün bir özel kanalda yapıldı.
Peki nedir Başbakanın söyleyip de başka AKP sözcülerinin söylemediği ya da söyleyemeyeceği? Örneğin Başbakanın, “Kürt sorunu yoktur. Sorun siyasi Kürtçülüktür. PKK terörüdür” olarak ifade ettiği görüşü, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin çoktandır söylüyordu, üstelik de sefil görüşü kendine has biçimde ifade ediyordu! Ya da CHP Milletvekili Aygün’ün kaçırılmasının aslında “muvazaalı bir kaçırma olduğunu” AKP Milletvekili Şamil Tayyar başta olmak üzere birçok AKP’li vekil daha ilk günden beri söylüyordu. Başbakanın tek farkı, halkın yüzde 54’ünün kaçırmanın karşılıklı anlaşmalı yapıldığına, yüzde 24’ünün bir fikrinin olmadığına, dolayısıyla Aygün’ün kaçırılmasının ciddi olduğuna inananların, CHP’nin oylarının altında bir yüzdeye indirerek Aygün’ün kaçırılmasını muvazaalı ilan etmek oldu. Başbakan böylece 10 yıldır yönettiği ülkede bir milletvekilinin kaçırılmasını anketle açıklayan dünyanın ilk başbakanı unvanını da kazanmış olmalı! Bu, “ibretlik”, “Sözün bittiği yer” gibi sözcüklerle ifade ettiğimiz durumdur.
Başbakan TV’ye çıkmışken, elbette 4+4+4 için de konuşmayı ihmal etmedi. 66-72 ay arası çocuklarını okula göndermek istemeyen aileleri de çok kaba ve çocuklara da hedef göstererek, “Kendi çocuklarına geri zekalı muamelesi yapmakla” suçlamaktan da geri kalmadı. Ancak yine de Başbakanın bu açıklamalarında, “Şunu demek için bu program düzenlenmiş” diyebileceğimiz ya da bir yandaş basın mensubu değilseniz, manşetlik bir şey yoktu.
Ülke gündeminin “hassasiyetleri” de (Başbakanın böyle öne çıkmayı,”tek adam” olmayı sevmesini de görmezden gelerek) dikkate alındığında, burada durup, “Peki neden Başbakan, parti sözcülerinin, bakanlarının her gün yaptığı rutin açıklamaları toplayıp, bu kadar çok kanallara çıkıp, gazetecilere, ‘ikna edici açıklamalar’ yapmak zorunda kalıyor?​” sorusu akla geliyor.
Bu sorunun yanıtı epeyce bir zamandan beri biliniyor. Ve bu yanıt; “Başbakan hükümetinin ve partisinin inandırıcılığını yitirdiğinin farkındadır. Bu yüzden de partinin en inandırıcı siması olarak kendini sık sık kameraların önüne atmaktadır” biçimindedir. Başbakan “inandırıcılık” konusunda düştükleri derin bunalımı kabul etmiyor. Ancak Başbakan sık sık, “Sen Esad’a inanıyorsun, PKK’nin söylediklerine inanıyorsun ama kendi hükümetinin söylediğine inanmıyorsun?​” diye muhalefeti ve basını eleştirirken kendi “inandırıcılık” çıtasının nereye düştüğünü de itiraf ediyor.
Giderek derinleşen “inandırıcılık”tan uzaklaşma, bir yandan AKP içinde cemaat-milli görüş çatışmasıyla gün yüzüne çıkan ve en son Cemil Çiçek’in “muhtıracı” ilan edilmesine varan gelişmelerle beslenirken asıl olarak da AKP’nin “içeride” Kürt sorunu etrafında dış politikada Suriye politikasında uçlaşan iç ve dış politikasının hızla irtifa kaybetmesiyle ilgilidir. Bu da açıkça Erdoğan’ı “cepten harcar” hale getirmiş; 4+4+4’ten Suriye sorununa, Kürt sorunundan (Artık Kürt sorunu yok dese de) üniversite harçlarının kaldırılmasına  kadar her konuda Erdoğan’ın giderek tek sözcü haline gelmeye başlaması, AKP, bakanları ve parti sözcülerinin yanı sıra onu da kaçınılmaz bir biçimde “inandırıcılığı hızla düşenler” safına katacaktır.
“İnandırıcılığın bu kadar hızlı irtifa kaybettiği bir ortamda bir lider için, hele de bu lider cumhurbaşkanı (Başkan) olmak istiyorsa, Başbakanın politikalarına inandırıcılık sağlamak için (Günü kurtarmak da diyebiliriz) kendini ortaya atmak zorunda kalması, onun için de sonun başlangıcının bir alametidir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et