3 Eylül 2012

Barıştan korkmak niye

DİĞER YAZILARI
İnsan olmak 29 Ocak 2025
Anılara dönmek 22 Ocak 2025
Gemici Islığı 1 Ocak 2025
Dünden bugüne 25 Aralık 2024
Ellerinize ve yalana dair  18 Aralık 2024
Eski dostlar 11 Aralık 2024
YAZI ARŞİVİ

İnsanlık tarihinde barışı savunmak, barışın yanında saf tutmak bir dizi zorbalığa ve acıya göğüs gerecek cesareti de gerektirmiş hep. Bu uğurda ağır bedeller ödenmiş. Savaşları birer rant kaynağı gören çokuluslu silah şirketlerinin, çeşitli coğrafyalarda halklarını yoksullaştırarak doğal kaynaklarını sömüren ve böylece zenginleşen emperyalist ulusların, yurtseverlik kisvesi altında baskı ve şiddet kullanarak bireyleri sindiren totaliter yönetimlerin varlıklarını sürdürdükleri bir dünya düzeninde barışın sesini yükseltmek elbette kolay değil. Hele günümüz dünyasında sermaye-siyaset ortaklığından beslenen, bağımsız çalışma olanaklarını yitirmiş güdümlü dev bir medya mekanizması ortalıktayken. Emekçilerin sesi kısılır, orta sınıf masallarla uyutulurken...
Buna rağmen geçmişte de günümüzde de savaşların neden olduğu yıkımlara, ölüm ve acılara karşı durmaya çalışan, halkların kardeşliğinden yana, barışı savunan her yaştan her meslekten  kadınlı erkekli toplulukların eksilmeyen, tam tersine gidererek artan varlığı insanlığın geleceği açısından en büyük umut kaynağını oluşturuyor.
1 Eylül Dünya Barış Günüydü. Türkiye’de barıştan yana yurttaşların, alanları dolduran emek kesiminin, sivil toplum örgütlerinin barış çağrıları yine ana akım medyada yer bulmadı. Ekranlara konu olmadı. Aynı saatlerde kendilerini iktidarın görüşlerini savunmakla yükümlü gören kimi gazeteciler, stratejistler! Suriye üzerine savaş senaryolarını tartışıyorlardı. Tartışmadan çok içeride ve dışarıda fiyasko vermiş iktidar politikalarına dayanak olmaya çabalıyorlardı. Gerçekte içte ve dışta yaşanan ölümler, yıkımlar, evlerinden koparılan göçe zorlanan insanlar umurlarında bile değildi. Onlar ABD’nin, Avrupa Birliğinin Orta Doğu için öngördükleri, hazırlığını tamamlamak üzere oldukları bir projenin hararetli savunucularıydılar  salt. Aynı zamanda yamandıkları iktidarın da…
Barış sözcüğünden korkmak niye. Bu sözüm ana akım medyaya elbette. Hala bu ülkede barış isteyenler solculukla, komünistlikle, anarşistlikle mi suçlanacaklar? Barış istemek terörü benimsemek mi? Barıştan söz etmekten iktidar baskısı korkusu mu alıkoyuyor sizi. Ya siz halkın iradesi ile parlamentoya geldiğinizi söyleyen siyasetçiler. Halk savaş mı istiyor kavga ve şiddet altında mı yaşamak istiyor size göre? Ayrımcılığı körüklemeniz yetmedi de nefret söylemlerinizin ortasına şimdi de “barış” sözcüğünü mü oturttunuz? Ülke için, bu coğrafyada yaşayan insanlarımız için ne yazık.
Romain Rolland’ın bir sözünü anımsıyorum. Şöyle der: “İnsanlık ayrı ayrı toplumlarda yaşayanların duygu ve düşüncelerinin yarattığı bir senfonidir. Bu birliği bütünüyle benimsemeyen bir barbardır.” O Romain Rolland ki Birinci Dünya savaşında ülkesi Fransa’da savaşa karşı durduğu ve barışı savunduğu için vatan haini ilan edilmiş ülkesinden dışlanmıştı. Barışı savunmayı ülkesi dışında da bırakmadı. Savaşan ülke halkları için kaleme aldığı  yazılar uluslar arası arenada bir barış manifestosu olarak algılandı. Yazılarıyla, konuşmalarıyla, uluslar arası çaptaki barış kampanyaları ile sürdürdü barışa olan inancını. Yapıtları Nobel Edebiyat Ödülü ile taçlandırıldı. Yıllar sonra ülkesi Fransa’ya bir barış kahramanı olarak döndü. Umarım kendi gibi düşünmeyenleri vatan haini ile eden birileri bu kıssadan hisse çıkarır.
Barış uğruna bedel ödeyen buna karşın yılmaksızın uğraş veren yazar, çizer, sanatçı, bilim ve düşün insanı pek çok. Onlardan biridir Yunanlı şair Yannis Ritsos da. Ritsosun “Barış” şiirini Ataol Behramoğlu’nun çevirisinden okuyalım:
“Çocuğun gördüğü düştür barış
Ananın gördüğü düştür barış
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış
Akşam alacasında, ferah bir gülümseyişle döner baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi
gibi ter damlalarıyla alnında…
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman,
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek kanlarının,
barış budur işte.”

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et