04 Eylül 2012 09:09

Her şey şişenin boğazına doğru ilerliyor

Her şey şişenin boğazına doğru ilerliyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyaset alanı çok yoğunsa, hele de gelişmeler birbirini izlerken aynı zamanda yoğun gelişmeler dünü de kolayca unutturuyorsa, insan sanki her gün aynı olaylar yineleniyor duygusuna kapılıyor. Elbette böyle bir duyguya kapılmak sadece duygu olarak da kalmıyor eskiyen sözler, girişimler, hatta ittifaklar için bile sanki yeniymiş yanılgısını da körüklüyor.
Ancak bütün günlük gürültülü polemikler, ardı önü kesilmeyen çatışmalar, kimliği belirsiz güçlerin “derin devlet” ya da provokasyon peşindeki kimi güç odaklarının patlattığı bombalar, özel yetkili savcılar, emniyet güçlerinin belirlediği siyaset tablosunda asıl gerçeği görmeyi zorlaştırmaktadır. Bunun için de olayların gelişiminin belirli bir aşamasına gelindiği zamanlarda durup, doğru soruları sorup, yanıtlarını da mümkün olduğu kadar açıkça vermek son derece önem kazanır.
“Ne oluyor?, “Kim ne yapmak istiyor?”, “Toplumsal güçlerin hareketinin eğilimi, dünkünden farklı olarak,  hangi yöne doğru?”, ... gibi dün defalarca yanıtı verilen soruları yeniden sorup, farklı olanı ortaya çıkarmak son derece önem kazanıyor.
Bugün, en azından birkaç aydan beri, Türkiye’nin iç ve dış politikasını merkeze koyarak, gerek Suriye’de ve bölgede emperyalist müdahalenin geldiği aşamaya, gerek AKP Hükümetinin yeni Osmanlıcılık hezeyanları, gerekse de Kürt sorunu ve giderek artan biçimde Alevi sorunu karşısındaki hükümetin tutumuna baktığımızda, olup bitenler karşısında “Ne oluyor?” sorusunu yeniden sorup, bu soruya yeni bir yanıt vermeyi gerektirecek kadar önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz.
Kısacası gerek bölgenin gerekse Türkiye’nin iç ve dış siyaset tablosunun ana çizgileri yenilenip netleşmektedir.
Bu tür tartışmaların ünlü “siyaset şişesi”ne gerçekleri göstermekten sakınmayan bir mercekle baktığımızda, iki üç ay önce, şişenin boğazına göre çok daha geniş olan alt bölümünde birbirinden ayrı kendi iç gerilimlerinin etkisiyle sınırlı bir hareketlilik içinde bulunan Kürt sorunu, Alevi sorunu, Suriye sorunu, Irak sorunu, Barzani sorunu, Rusya ile ilişkiler, ABD Türkiye ilişkileri, NATO, Füze kalkanı sistemi sorunu,... ayrı ayrı renklere boyanmış sütunlar gibi şişenin içinde yükseliyordu.
Ama aynı açıdan ve aynı büyüteçle bugün baktığımızda görüyoruz ki, “şişenin tabanı”nda birbirinden ayrı, nispeten sükunet içinde duran sorunların, şişenin içindeki gerilimlerin artmasına bağlı olarak şişenin iç tabanından boğazına doğru ilerliyor.
Elbette olan sadece şişenin boğazına doğru her gelişmenin ayrı ayrı ilerlemesi de değildir. Tersine aynı zamanda ayrı ayrı sorunların şişenin darboğazına doğru ilerledikçe birbirine yaklaştığına, birbirinin içine girdiğine de tanık olduk, oluyoruz. “Şişenin boğazı”na doğru biraz daha dikkatli bakınca, bu önemli sorunlar farklı renklerini korumaya devam etse ve artık bundan böyle bütün bu önemli gelişmelerin çözümünü etkileseler bile giderek daha çok iç içe girdiğini; renklerin birbirine karışmaya başladığını görüyoruz. Öyle ki süreç ilerledikçe, bir süre sonra artık istesek bile bu sorunları birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı bir aşamaya doğru ilerlendiğini söylemek yanlış olmaz.
Soyut “şişe” örneğini ve sorunlar yerine dillendirdiğimiz “renkler”i aşarak politikada hükümetin tutumundaki yansımalara gelindiğinde “şişenin boğazı”, sürecin en etkin gücü olan AKP Hükümeti, her vesileyle “şişe”nin içindeki başlıca sorunların nasıl birbirinin içine geçtiğini sıkça ifade ediyor.
Örneğin Suriye sorunu, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, İran ve Irak’la ilgili her sorunu Suriye-Türkiye ilişkileri ekseninde şekillenmektedir. Dahası hükümet artık, Suriye sorununu, bir yanıyla Alevi sorunuyla öte yanıyla da PKK sorunuyla (Kürt sorunuyla) belirtmektedir. Bunu Hükümet, Kılıçdaroğlu’nu “Alevicilik” yapmakla, “Baasçılık” yapmakla suçlarken aynı zamanda Meclisi toplanmaya çağırdığında olduğu gibi terör örgütünün isteklerine uygun davranmakla suçlayarak yapmaktadır. Bütün bunun da ötesinde hükümet artık Kürt sorununu, “terör sorununa” indirgeyerek, PKK’nin arkasında Suriye ve İran olduğunu sıkça söylemektedir. Ve en son Milli Eğitim Bakanı 4+4+4’e karşı çıkanları “PKK yanlısı ya da laikçi” olmakla itham ederek laiklerle PKK’nin ittifak yaptığını ima etti.
Hükümetin hedefine aldığı güçleri yan yana koyduğumuzda; hak talebinde bulunan Kürtler, laisizm ve inanç özgürlüğü isteyen Aleviler, Suriye’ye dış müdahale ve Türkiye müdahalesine karşı çıkanlar, Türkiye’nin ABD ve batı emperyalizminin stratejisine bağlanmasına karşı çıkanlar, hatta 4+4+4’e karşı çıkanlar tek bir cephe oluşturmaktadır.
Hükümet böyle görmektedir. Gerçekte ne olmaktadır buna da yarın değineceğiz.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa