05 Eylül 2012 09:49

Başkanlık koltuğuna kim oturacak?

Başkanlık koltuğuna kim oturacak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

6 Kasımda ABD’de yapılacak başkanlık seçimleri, bugün sona erecek Demokrat Parti’nin kongresiyle birlikte dünyanın gündemini çok daha fazla meşgul edecek. Geçen hafta Cumhuriyetçilerin kongresinde Mitt Romney resmen Barack Obama’nın rakibi ilan edilmişti.
Romney’in başkan adayı ilan edildiği kongreye Romney’den çok Hollwood’ın muhafazakar yıldızı Clint Eastwood’un sahneye koyduğu boş sandalyeyle gerçekleştirdiği konuşma damgasını vurdu.
Boş sandalyede oturduğu varsayılan Obama’ya yapılan konuşma bir kaç gündür ABD ve Avrupa basınında en çok konuşulan konu.
Hakikaten de başkanlık koltuğuna kimin oturacağı sorusu iki ay boyunca sadece ABD’de değil dünyanın her yerinde en sık yöneltilecek soruların başında gelecek.
Çünkü, başkanlık seçimlerinin etkisi tek başına ABD ile sınırlı kalmıyor, bütün dünyayı şu ya da bu şekilde etkiliyor.
Dört yıl önce başkanlık koltuğuna oturan Obama, ilk siyah olması nedeniyle büyük bir heyecan ve umut yaratırken, bugün o eski heyecandan eser kalmadığı ortada. Zira, Obama’nın Amerika toplumunun beklentilerine yanıt vermediği gibi, sorunları derinleştirdiği, kendisine bağlanan umutları boşa çıkardığı şu günlerde hem Avrupa hem de ABD basınında sıkça yazılıyor.
En çok da sosyal sorunların derinleşmesi konusunda. Her ne kadar çıkardığı sağlık reformuyla sağcı-muhafazakar kesimlerin tepkisini alsa da, işsizlik rekor düzeye ulaştı (yüzde 8), yoksulluk büyüdü. Başka bir değişle Obama döneminde ABD’de sınıflar arasındaki uçurum derinleşti, gelir dağılımındaki adaletsizlik had sayfaya ulaştı.
Bu politikaya tepki geçen yılın sonunda “Occupy” hareketi olarak ortaya çıkmış ve bütün dünyada büyük bir sempati toplamıştı.
Kısacası; Obama beklentilere yanıt veremediği gibi ekonomik-sosyal sorunları ağırlaştırarak giriyor. Dolayısıyla, bu alanlara yönelik yeni vaatlerde bulunacak durumda dahi değil.
Bu nedenle seçim kampanyası sırasında daha çok rakibinin gerçekçi olmayan vaatlerini ve eleştirilerini yanıtlamakla yetinecek.
Eğer Obama’nın dört yıl önce verdiği vaatlere bakarsak bir tek Irak’taki askerlerin geri çekilmesi, konusunda dediğini yaptığı, ancak Guantanamo’daki hapishaneyi kapatmadığı, Irak’taki askeri gücün bir bölümünün Afganistan’a gönderildiğini görüyoruz.
Her ne kadar, görevde bulunduğu dört yıl içinde yeni savaşlar açmadıysa da, Bush’un başlattığı savaşları da bitirmedi. Ama yine de rakibine göre en fazla oy toplayacağı alanın dışpolitika olacağı bugünden görülebiliyor.
Rakibi ise Multimilyoner, Aşırı Muhafazakar, Savaş Borazanı, Massachusetts Eyaleti Eski Valisi Mitt Romney.
Çeşitli tahminlere göre, Romney’in kişisel serveti 250 milyon dolar. Daha önce bir tekelin menajerliğini yapmış. Bu nedenle ülkeyi de bir şirket gibi yönetmeye niyetli.
Yaptığı açıklamalarda, verdiği mesajlarda, asıl olarak zenginleri daha zengin, yoksulları daha yoksul yapmanın politikasını izleyeceğini gösteriyor.
Şimdiden zenginlerden alınan vergileri düşüreceğinden dem vuruyor. Böylece devasa bütçe açığının faturasını doğrudan halkın sırtına yükleyecek.
Obama döneminde karar altına alınan sağlık reformunu “sosyalizm” diye niteleyecek kadar halk düşmanı.
Katıksız bir burjuva.
Kürtajın yasaklanmasını, göçün durdurulmasını isteyen beyaz azınlığın temsilcisi. Keza ABD sermayesinin çıkarları uğruna başka ülkelerin işgal edilmesine tam destek veriyor, Çin’e ekonomik savaş ilan edilmesini savunuyor.
Başkan seçilmesi durumunda başkan yardımcısı yapacağı Paul Ryan, radikal sağcı, hatta faşist Çay Partisi’nin görüşlerini savunuyor.
Romney (ve yardımcısı) doğrudan sermaye sınıfının içinden gelmiş, sağcı ve pervasız bir politikacı. Bunu 2004’de Massachusetts Valisi olduğu yıllarda bir çok kez göstermiş. Örneğin, idam cezasını açıktan savunmuş ve bu temelde polis öldürenlerin idam edilmesi için bir yasa hazırlamış, ama eyalet senatosu tarafından reddedilmiş.
Yine kök hücrelerinin araştırılmasının yasaklanmasını istemiş, bu talebi de kabul edilmemiş.
Ön seçim kampanyası multimilyarderlerin kurduğu Super-PACs (Political Action Comitees) komitesi tarafından finanse edilen Romney, 2008’de de başkan adayı olmuş ve kampanyası sırasında 44 milyon dolar toplayarak rakiplerine fark atmış, ancak bir süre sonra seçimlerden çekilmişti.
Der Spiegel dergisinde geçen hafta yer alan bir haber analize göre, Rommey şimdiden 395 milyon dolar toplamış. Ve her hafta ortalama 20 milyon dolar toplamaya devam ediyor. Bununla birlikte parti kasasından seçimler için harcayacağı 165 milyon dolar da hesaba katıldığında, Romney’in seçim bütçesi, Obama’nın seçim bütçesinden 30 milyon dolar daha fazla olacak.
Liderler ve partiler arasındaki görüş ayrılığının, farkın, vaatlerin çok az olduğu ABD’de sonucu asıl olarak burjuvazinin dönemsel tercihi, çıkarları belirliyor. Bu çıkara bağlı olarak kesenin ağzı açılıyor, geniş emekçi sınıflar yoğun bir propaganda bombardımanına tutuluyor ve ipi göğüslemesi istenen aday başkanlık koltuğuna oturtuluyor.
Özetle, Eastwood’un gösterdiği boş koltuğa kimin oturup oturmayacağını asıl olarak vaatler, politik görüş ayrılıkları değil, hangisinin daha iyi ambalajlanarak sunulduğu belirliyor. ABD’li emekçiler, ilericiler ikilisinin, üçüncü gerçek bir alternatifi yaratmadıkları sürece bu böyle devam edecek.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa