Her sorun birbiriyle karışıyor, çözümleri birbirine bağlanıyor
Dün birbirinden ayrı olan ama bugün artık giderek iç içe geçip aynileşmeye başlayan, Türkiye’nin başlıca iç ve dış politika sorunlarına baktığımızda görünen tablo şöyledir:
1-) SURİYE SORUNU: Birkaç ay öncesine kadar arkasına BM’nin 130 ülkesini, BM Güvenlik Konseyi’nin büyük çoğunluğunu, “Suriye’nin Dostları Grubunu”, ABD’yi, alarak hareket ettiğini söyleyen Türkiye’nin, kendi çağrısıyla toplanan son BM Güvenlik Konseyi toplantısıyla ayakları suya ermiştir. Çünkü Türkiye’nin Suriye sorununda çözüm için aylardır oluşturduğu “Suriye topraklarında tampon bölge oluşturulması” önerisinin görüşüleceği BM Güvenlik Konseyi toplantısına sadece Türkiye, Fransa ve İngiltere dışişleri bakanları düzeyinde katılarak, Davutoğlu için tam bir hayal kırıklığı yaratmışlardır. Böylece ABD, İngiltere ve Fransa Türkiye’ye, “Bizim çizdiğimiz sınırları aşma aksi halde desteğimizi alamazsın” uyarısı yapmışlardır.
Artık şunlar açıkça görülmüştür:
a-) Batılı emperyalistler Türkiye kadar aceleci değil:
ABD ve batılı emperyalistler, en azından şimdilik, bir dış müdahale ile Suriye rejiminin devrilmesi yerine, Suriye rejimini oluşturan siyasal ve sosyal güçlerin ciddi bir bölümünü kendi yanlarına çekerek bir rejim değişikliğinden yanadırlar. Bu yüzden Türkiye’nin “hemen müdahale” ya da “askeri bir dış müdahale gerektiren çözümlerine soğuk bakmaktadırlar ve kendi müdahale çıtalarını kimyasal silahların Hizbullah vb. örgütlerin eline geçme şartına bağlamışlardır. Bugün ABD ve batılılar, ABD ile Türkiye arasındaki “Operasyonel Plan” denilen ve Afganistan ve Irak’taki “deneyimli” CİA ajanlarıyla MİT’in ortak yürüteceği bir plan üstünde uzlaşmış görünmektedirler.
b-) “Özgür Suriye Ordusu”(ÖSO), denilen güçler, şeriatçı terörist gruplardan, hırsız haydut takımından ibarettir:
ÖSO’nun arkasında Suriye’deki sosyal sınıf ve katmanlardan herhangi bir ciddi gücün olmadığı, El Kaide gibi terör örgütlerinin militanlarının yanı sıra çapulcular, hırsız ve haydut takımından ibaret “şer güçlerin” uyumsuz bir birliği olduğu ortaya çıkmıştır. Batılı ülkelerin kamuoyunda artık Suriye muhalefetinin bu niteliği öne çıkmıştır. Türkiye şimdi, bu şeriatçı, yağmacı, haydut- terörist çeteleriyle baş başa, onların hamisi olarak görünmektedir. Ve süreç de hızla bu doğrultuda işlemektedir.
c-) Türkiye kışkırttığı mültecilerle baş başa:
Türkiye öncelikle mülteci akınını kışkırtarak, Esad rejimine karşı mültecilik üstünden bir muhalefet oluşturmayı amaçlamış, beş yıldızlı otel koşullarında mültecilik vaat ederek yoksul Suriyelileri baştan çıkarmayı amaçlamıştır. Sonra bunu dünya kamuoyunda Türkiye Suriye’ye insani nedenlerle müdahale ediyor havası uyandırmak için kullanmak istemiştir. Ama giderek bu kampların ÖSO çetelerinin barınağı, lojistik bir üssü gibi kullanıldığının ortaya çıkmaya başlamasıyla bu propaganda da çökmüş, Türkiye, kendi gayretleriyle büyüttüğü, 80 bini aşkın mültecinin ekonomik ve giderek büyüyeceği anlaşılan sosyal ve siyasal sorunlarıyla baş başa kalmıştır
d-) Suriyeli Kürtlerin hamlesi yarını da belirleyecek önemde olmuştur:
Suriye’ye müdahalede hiçbir diplomatik, ahlaki sınır tanınmazken, Türkiye’yi yönetenlerin en beklemediği şey Suriye Kürtlerinin bölgesel yönetimlerini kurma hamlesi olmuştur. Bu hamle bir yandan tüm bölgede Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının zeminini olağanüstü genişletirken aynı zamanda yarının “demokratik Suriye”sinin ilk taşını da koymuş bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, Türkiye bölgedeki bu gelişme karşısında son derece tedirgin ama aynı ölçüde çaresizdir. Ne var ki, Türkiye’nin bu gelişmeyi bir gerçeklik olarak kabul ettiği söylenemezdir. Tersine bu gelişmeyi Suriye’ye müdahalesinin ve Kürt sorununu terör sorununa indirgemenin haklılığının bir dayanağına dönüştürmek için her yola başvurmaktadır. Ancak İran ve Irak’la ilişkilerin geldiği çatışmalı boyut bu girişimlerin eskisi kadar bile başarılı olma şansının olmadığını göstermektedir.
e-) Irak ve İran’la ilişkiler ‘Suriyelileşme’ sürecinde hızla ilerlemektedir:
Türkiye’nin son birkaç yıldır ABD’nin müttefiki ve NATO üyesi olarak İran’ın kuşatılması stratejisine, füze kalkanı üssünden İran’a yönelik ambargoyla destek vermeye kadar çeşitli girişimlerine Suriye’ye müdahale de eklenince Türkiye’nin İran ve Irak’la düşmanlaşması da son derece hızlanmıştır. Türkiye’nin Irak’taki Sünni-Şii çatışmasında kendisini “Sünnilerin hamisi” ilan etmesi ve Davutoğlu’nun Kerkük ziyaretiyle Türkiye’nin Musul-Kerkük üstünde hak iddialarını yenileyen bir mevziiye girmesi, terörizmle suçlanan Haşimi’nin Türkiye’de barındırılıyor olması,... gibi çok sıcak nedenlere Türkiye Irak ilişkileri hızla çatışmalı bir noktaya evrilmiştir. İran’la da uzunca bir zamandan beri alttan alta süren “bölgesel güç” olma rekabeti, Suriye’de İran’la cepheden karşı karşıya gelinmesiyle daha da sertleşmiştir. Ve nihayet Türkiye böyle durumlarda, artık çivinin çıktığı” aşamaya karşılık gelen, İranlı casusların Türkiye’deki faaliyetlerinin bantlarını yayımlayan bir noktaya gelmiştir.
2-) KÜRT SORUNU: Suriye’de Kürtlerin çoğunlukta oldukları kentlerde kendi yönetimlerini kurarak merkezi hükümetle dolaylı bir ittifaka girmelerini, Türkiye Esat rejimiyle PKK’nin Türkiye’ye karşı düşmanca ittifakı olarak göstererek, hem Esad’a hem de Kürtlerin özgürleşmesine karşı olan kesimleri arakasında birleştirmek istemiştir. Ve bu süreç aynı zamanda “Terörle mücadele, siyasetle müzakere” tutumunun lafta da terk edilerek, silahların belirleyeceği bir mücadele çizgisine yönelişine dayanak yapılmıştır. Bu yeni durumu Başbakan Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur; terör sorunu, siyasileşmiş Kürtçülük vardır” diyerek, müzakere boyutunu tümden kaldırdıkların ilanı etmiştir. Böylece hükümet, Kürt sorunu ile PKK ve Kürt siyasi odaklarının hiçbir ilişkisinin olmadığını öne sürerek, dahası bu hareketin arkasında Suriye ve İran’ın olduğunu iddia ederek, siyasi Kürt güçleriyle Kürt halk yığınlarının bağını gizlemeyi amaçlamış bulunmaktadır.
a-) Kürt sorununun çözümü bölgeye emperyalist müdahaleye karşı mücadeleyle birleşmiştir:
Suriye Kürtlerinin Kuzey Suriye’deki girişimleri Türkiye’nin Kürt sorununu sadece Türkiye’nin inisiyatifinde bir çözümden hızla uzaklaştırmakta, tüm bölgenin demokratikleşmesi, bölge haklarının kardeşleşmesi ve bölgeye emperyalist müdahaleye ve bölge gericiliklerine karşı mücadeleyle birleştirmiş bulunmaktadır.
b-) ‘Kürt sorunu var’ diyenleri yok ederek ‘sorunu çözme’ çizgisi:
Hükümetin girdiği “terörle mücadele” yolu, çatışmaları daha da derinleştirip yaygınlaştıracak gibi görünmektedir. Çünkü hükümet, Kürtlerin siyasi temsilcisi güçleri tanımamakta öyle ısrarlıdır ki, kendisinin elinde bulunan şiddet araçları dışındaki (kimi taleplerin doğrudan kabulü, Kürt legal siyasetiyle doğrudan görüşme, Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesine dair önlemler, bölgedeki askeri-polisiye önlemlerin normalleştirilmesi, ... vb) tüm araçları etkisizleştirmiştir. Hükümetin bu “seçeneksizliği” elbette şiddetin daha da artacağı, asker ve gerilla ölümleri artırılarak anaları ağlatmaya devam ettirileceği anlamına gelmektedir. Çünkü hükümet şiddetin ve baskının sorunu çözmek için yetmediğini görüp sorunun demokratik çözümüne yönelmek yerine, daha çok şiddet ve baskıyla karşı tarafı ezerek, sorunu değilse de “Kürt sorunu diye bir sorun var” diyenleri ortadan kaldırmayı tercih ettiği bir yolu tutmuştur.
3-) ALEVİ SORUNU:
Suriye sorununun patlak vermesiyle son bir buçuk yıl içinde Alevilik tartışması yeniden hız kazandı. Ama neredeyse bu gelişmelere eş zamanlı olarak AKP Hükümeti’nin, “muhafazakar ve dindar bir toplum oluşturma” girişimleri, eğitimdeki 4+4+4 uygulamasının Alevilerin “Din derslerinin zorunu olmaktan çıkarılması”, “Diyanetin kapatılması” gibi taleplerine inadına bir yanıt gibi Alevilerin isteklerinin tam tersi içerikle biçimlendirilmesi, Alevilerin taleplerini, laisizm ve inanç özgürlüğü tartışmalarını yeniden siyasi gündemin ön sıralarına doğru taşımaktadır.
Bugün bakıldığında;
a-) Türkiye Şii(Alevi)-Sünni ayrımı üstünden bölgeyi yeniden inşa etmek isteyen emperyalist stratejinin öncüsü rolünü üslenmiştir:
ABD’nin bölgenin yeniden biçimlendirilmesinde Irak ve Afganistan’da istediği sonuçları alamaması Şii-Sünni ayrımı üstünden müdahaleye yönelmeyi hızlandırmıştır. ABD’nin bu yönelişi AKP’nin şahsında Türkiye’de destek bulmuştur. Ve Türkiye Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da kendisini Sünnilerin hamisi ilan ederek, Şii ağırlıklı Irak Hükümeti’ne karşı açıkça Sünnilerin yanında olduğunu ve onlara yönelik her saldırıya karşı duracaklarını ilan etmiştir. Çünkü AKP’yi oluşturan ana akımın (Mili Görüşçülüğün) genlerinde bu ayrımın tohumları güçlü bir biçimde vardı. Bırakalım üç yüz, beş yüz bin yıl öncesini, daha 19 yıl önce Sivas’ta Alevi aydınlar yakılarak bu derin duygu tatmin edilmek istenmişti.
b-) Alevi talepleri (laisizm ve inanç özgürlüğü sorunu) bölgedeki demokratikleşmenin de başlıca dayanaklarından birisi haline gelmektedir:
Suriye’deki gelişmelerden sonra AKP Hükümeti, Sünni muhafazakar toplum oluşturma girişimine, bir yandan diyanetin etkinliğini artırarak öte yandan eğitimin içeriğini dinileştirerek hızlı adımlarla ilerlemeye yönelmiştir. Hükümet, CHP’nin bir adım ileri iki adım geri biçimindeki Suriye ve Kürt sorunu politikalarının zaaflarından da yararlanarak, hükümetin Suriye politikasına karşı çıkanları mezhepçilik (Alevicilik) yapmakla ya da PKK yandaşlığı, terörizm destekçiliği ile suçlamaktadır. Dahası hükümet, cemevlerinin ibadet yeri olmasını bile kabul etmeyerek (“Eğer cemevi ibatehaneyse Aleviler Müslüman değil. Çünkü Müslümanın ibadet yeri camidir. Başka yeri de yoktur!” demektedir. Hükümetin Alevileri içerden bölme manevralarının başarısızlığa uğramasından sonra Aleviliğe ve Alevi taleplerine karşı daha radikal bir mevziden saldıracağı anlaşılmaktadır. Gerek Suriye politikasının bir dayanağı olarak Alevilere karşı tutum alma gerekse içerde “muhafazakarlaşma ve dinileşme” girişimlerinin artırılması Alevileri giderek ama hızlı bir biçimde Türkiye’nin demokrasi, laisizm, inanç özgürlüğü talebi etrafında birleşen güçleriyle daha yakın bir ilişki içine girmeye zorlayacak mahiyettedir. Ve elbette bu yakınlaşma ne kadar çabuk olursa Türkiye’nin geleceği için o ölçüde iyi olacaktır.
‘ŞİŞENİN BOĞAZI’NDAKİ GÖRÜNÜM
Yukarıda işaret edilen tespitlerin yol göstericiliğinde “siyasi şişemizin” boğazına baktığımızda orada son derece hareketli, sorunların, gerilimlerin yön verdiği sert akıntıların, yüksek dalgaların birbiriyle savaştığına ya da birbirini güçlendirdiğine tanık oluyoruz. Bu boğazda; Suriye sorunu, Türkiye’nin Irak ve İran‘la ilişkileri, Kürt sorunu, Alevilik sorunu, Şii-Sünni saflaşması gibi büyük sorunların, kendi renklerini korur görünseler de bu sorunların büyük ölçüde birbirine karıştığını görüyoruz. Bütün bu siyasi sorunların yanı sıra 4+4+4’le ifade edilen Türkiye’nin eğitim sorununun da “şişe”nin boğazındaki aktif gerilimlerden bir olarak dikkati çektiğine tanık oluyoruz. Artık Suriye sorunu ne kadar Suriye sorunudur, Kürt sorunu ne kadar Türkiye, ne kadar Ortadoğu sorunudur, Alevi sorunu ne kadar sadece bir Alevi inancı sorunu, ne kadar demokrasi ya da emperyalizme karşı mücadele sorunudur? Ya da 4+4+4 ne kadar Türkiye’nin eğitim sorunudur ne kadar Ortadoğu’ya da ihracı planlanan “muhafazakar ve dini bir toplum yaratma projesi”dir bunlar birbirine karışmaktadır. Ama aynı zamanda sorunlar birbirine karışıyor görünse de her bir sorun çözümüne dair imkanların son derece genişlediğinin ipuçları da görülmektedir ve şişenin boğazında ilerlendikçe daha iyi de görülecektir.
Sorunun bu yanına yarın değinmeye çalışacağız.
GÜNÜNYAZILARI






EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.
Evrensel'i Takip Et