Arşın
Fotoğraf: Envato
Eğitimde muhafazakarlık, savaşta muhafazakarlık gibi tartışmalar çoktan önüne geçti tabii, memleket böyle. Ama bir ara sanatta muhafazakarlık diye bir mevzu ortaya atılıp bir de o cephede içtima alınmaya çalışılmıştı. Yaz başında o tartışmaların ortasına düşen İsmail Güneş filmi Ateşin Düştüğü Yer, bu hafta mutlu bir haber alınca, ufak çaplı bir sarsıntı yaratabildi. Buralarda pek tutulmayan filmin ta dünyanın öbür ucunda en iyi seçilmesi nasıl mümkün oluyor diye duyanı şaşırttı. O arada da jürilerin güvenilmezliğinden sanat camiasındaki “sol ambargosu”na kadar muhtelif eski defterleri açtırdı.
İsmail Güneş, onuncu filmini çeken ve kendi ifadesiyle “sinemanın ötekisi” bir yönetmen. En bilinen filmi The İmam. İşkence, kadına karşı şiddet, 12 Eylül, yalnızlık gibi temaları işlediği üçlemesinin sonuncusu Ateşin Düştüğü Yer oldu. Filmin sitesinde yer alan kendi ifadelerine göre bunları “Türk toplumuna ve devletin tüm kademelerine musallat olduğunu bugün daha iyi anladığımız, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük ve sistematik şiddet” ortak paydasında birleştirdi. Son filmin konusu, bir töre cinayetinin işlenmeden önceki yolculuğu. Adamın hamile olduğu anlaşılan kızını, memleketten gelen talimat üzerine öldürmesi gerekir. Birlikte çıktıkları araba yolculuğunda başlarına çeşitli olayların gelip duygusallıklar yaşanır. Aile içi şiddete son kampanyasının logosunu taşıyan film, uçan kuş, yola çıkan Alman, kaçak göçmenler, içli bakışlar gibi unsurlarla bir ders vermeye çalışıyor olmalı.
Festivallerin iki farklı tutumu, hakikaten tuhaf bir sonuç. İkisinden birinde bir yanlışlık olmalı. Ateşin Düştüğü Yer; Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne başvurup reddedilmiş, yarışmaya bile alınmamıştı. Bu hafta içinde katıldığı Montreal Dünya Filmleri Festivali’nde hem büyük ödülü, en iyi film ödülünü, hem eleştirmenler jürisinin FIPRESCI ödülünü aldığını da duyduk. Ya buradaki ön jüri filmdeki cevheri görememişti ya da oradakiler kötü filmlere dikkat çekmek amacıyla enteresan bir seçim yöntemi uyguluyorlardı. Kasıt aramaya başlayınca, muhafazakar sanat tartışmasının sözcüsü yazarların aklına hemen “Belli duyarlılıklara sahip” olduğu için İsmail Güneş’in engellendiği geldi tabii. Bir yandan, ödül geldi diye kimsenin tartıştığı yok ama Montreal, reklam metinlerindeki gibi “dünyanın en saygın festivallerinden” ise halimiz pek parlak değil. Bazen başka festivallerin de gözdesi nitelikli filmlerin yer aldığı oluyor ama son yıllarda Montreal’e seçilen diğer Türkiye filmleri arasında Büyük Oyun vardı. İslami terör meselesini işleyen, ne seyircinin ne eleştirmenlerin tuttuğu film dünya prömiyerini orada yaptı. Bir de meşhur Gecenin Kanatları vardı ki, bu, Mahsun Kırmızıgül senaryolu Serdar Akar’ın yönettiği filmin aldığı ödüller arasında, Altın Kestane’de yılın en fena filmi de var hani.
Montreal oradaysa, arşın burada. Her jürinin kararı tartışılır tabii ama o jürilerin yeteneğine, ön yargısına, zihniyet yapısına, cenderesine laf etmiyoruz. Peki. Tartışırız da anlarız, neden anlamayalım. Sıkıcı olan, bu tartışmanın böyle sürüyor olması, dünyanın öbür ucundan şahit gösterip “bu memlekette muhafazakarlar mağdur” edebiyatını yapmaktan bıkmamaları. Tutalım ki Ateşin Düştüğü Yer, yönetmeninin ideolojik duruşu çok belli diye solcuların egemenliğindeki hiçbir yere sokulmuyor, iddia edildiği gibi. Bu az önce anılan filmlerin yönetmenleri de aynı ekipten mi de burada esamisi okunmazken sadece bazı festivallerde itibar görüyorlar?
Oradaki ortak özellik kötü filmlerin basit mesajlarından ibaret aslında; kızını öldürmek iyi bir şey değil ya da canlı bomba olmamak lazım gibi. Ama töre neden var, insan neden canlı bomba olmaya karar verir, neden karşısındakini düşman beller sorularını sormadan. Eh, Mahsun Kırmızıgül’le cemaat kanalının ibret dizileri arasında bir seviyeyi alkışlamayan kişiyi anlamak o kadar zor değil. Az biraz film izlemiş herkes, bu filmlerin kusurlarını, başarısız oyunculuklarını, kopuk hikayelerini görür herhalde. Ha, bunları görmezden gelip, Türkiye’den gelen bir filme terörü ya da töreyi sevmiyor, yaşamak güzeldir diyor diye itibar edecek kadar oryantalistse, onu da anlayalım bakalım.
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Ey ruh, sen kimsin? 30 Haziran 2017 00:52
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59