7 Eylül 2012

Suriye’ye karşı politika “insani ve ahlaki” midir? (2)

Bütün kapitalist ülkelerde, halkların; işçi sınıfının, ezilen emekçi kesimlerin şu ya da bu düzeyde devam eden mücadelesi, ve buna karşı burjuva yönetimlerin bastırma politikaları, yaşadığımız dünyanın en temel toplumsal gerçeğidir. Yalnızca Suriye’de, yalnızca Türkiye’de, yalnızca ABD’de, Fransa, İspanya, Yunanistan’da değil, bütün kapitalist ülkelerde, yönetici azınlığın halk çoğunluğu üzerindeki gaddarca, zalimane yönetimi, güç yoluyla; sınıf baskısı uygulanarak, silahlı şiddet aygıtı kullanılarak ayakta tutuluyor. Burjuva diktatöryasının hiçbir biçimi, gerek tarihsel olarak gerekse baş vurdukları siyasal yönetme yöntemleri yönünden meşru değildir.  Antidemokratizm, burjuva sınıf baskısının antidemokratik karakteri günümüzde daha belirgin, daha fazla işlevli hale gelmiştir. Kapitalizmin en önemli beslenme kaynaklarından biri de savaş sanayisidir. Dünya, toplu imha ve kırım silahlarıyla doludur, ve başını ABD gibi emperyalistler çekiyorlar.
Suriye’deki gelişmeler bu ‚dünya gerçeğinden bağımsız değildir ve orada halkın talepleri yönündeki mücadelesi, emperyalistler ve iş birlikçi bölge diktatörlükleri, taşeron yönetimler tarafından, saptırılarak, kontra çetelerinin gayrimeşru, ve asla ahlaki olmayan terörü yönünde istismar edilmiştir. “Özgür Suriye Ordusu”nu oluşturan güçlerin, El Kaide dahil, daha 1979 Afganistanı’ndan bu yana, doğrudan doğruya Amerikan-İngiliz istihbaratı, ve emperyalizm iş birlikçisi Suudi sermayesi tarafından koordine edildiği, gizli-saklı değildir. Sahipleri de, maaşa bağlanmış uşakları da bunu itiraf etmişlerdir/ediyorlar. Türkiye’yi yönetenler ise, bu ülkedeki gelişmeleri, kendi yayılmacı emelleri yönünde, bölgedeki etkilerini artırmak üzere istismar etmektedirler. Politikalarının ne meşruluğu vardır ne de en küçük haliyle haklılığı.  Kendi kapitalist çıkarları için başka bir ülkeye karşı savaşan çeteler organize etmek ve barındırmak ne haklı ne de ahlaki olarak nitelenebilir.
Gerçek o ki, kimin, neden ve hangi kriterlere göre zalim olduğuna;  “insani ve ahlaki” olanın ne olup ne olmadığına; burjuvazi ve politikasının “ahlaki”lik ve “insani”lik ölçütleri göz önüne getirilmeden, verilecek her yanıt eksik ve yarım kalacak; doğru olmayacaktır.
Kapitalizm, çıkar için burjuva rekabetini; az sayıdaki tekel gruplarının ekonomiye hakimiyeti için çok geniş kesimlerin, kitlelerin çoğunluğunun açlık, yoksulluk, yoksunluk ve işsizliğe mahkum bırakılmasının sistemidir; ve burjuva yöneticiler, liberal-muhafazakar-sağcı partiler, politikacılar ve hükümetler de onun en dolaysız, en kararlı savunucuları! Kaynağını kapitalizmin, kapitalist emperyalizmin oluşturduğu sınıf sömürüsü, rekabet, gerginlik, rekabet, gerginlik, saldırı ve savaşlar gibi toplumsal sorunlar “ahlak” üzerinden tartışılması cehaletten değilse, sorunların saptırılmasını hedefliyor demektir. Ahlak çünkü, sömüren-sömürülen sınıf ilişkileri üzerinde şekillenen bir toplumsal sistemde, düzenleyici ilke özelliği göstermez. Sömürü, yoksulluk, çatışma vs, insanın bireysel-bireyler halinde- “vicdanlı hareketi”yle son bulmayacaktır. Belirli tarihsel insanın ahlakı, ancak belirli tarihsel devindirici güçler ile ilişkisi içinde bir anlam ifade eder. Kapitalist sömürü ilişkilerinde, kapitalist açısından herhangi vicdansızlık yoktur! Para ve emek gücü sahipleri olarak kapitalist ve işçi, kapitalizmin ‘pazarı’nda, “özgür” alıcılar ve satıcılar olarak, biri emek gücünü belli bir süre için-gün, saat vs.-, diğeri buna “karşılık” olmak üzere belli bir para miktarını değiştirmiş olurlar. İşçi yaşamını ve soyunu sürdürmek, para-üretim aracı sahibi ise ödediği paradan daha fazla bir miktar edinmek için bir meta-ürün değişimi yapmışlardır. Bu değişimde ücret olarak ödenen ile, kâr olarak elde edilen arasındaki fark kâr yönünde ne denli büyük olursa, kapitalistin yararı o kadar özgürce belirlenmiş ve gerçekleşmiş sayılır.
İnsan düşüncesi, davranış ve tutumu, gereksinmeleriyle ilişkisi içinde, ve ilgileri-ilgisizlikleri; tutkuları ya da boş vermişlikleri, içinde yaşamakta olduğu koşullardan, toplumsal ilişkilerinden bağımsız olmayıp, bu koşullara ve ilişki biçimlerine bağlı olarak değişir. Ahlak örneğin, insanın toplumsal çoğunluk olarak mutluluğunun; sömürülmeden ve özgürce yaşamasının sağlanmasıyla bağlı olarak anlamlandırılacaksa, -ki eski çağlardan bu yana bu yönde birçok düşünce geliştirilmiştir- bunun için özel mülkiyet esasına dayanan kapitalist mal edinme biçiminin son bulması, ahlaki koşuldur.  Oysa biliyoruz ki, kapitalizmde, üretim araçlarının özel kapitalist mülkiyeti, özgürlük, eşitlik, “adalet” gibi, burjuvazinin daha kapitalizmin “şafağı”nda ‘diline doladığı’ “idealler”in içeriğini boşaltmış, onları burjuva çıkarı ve sınıf hakimiyeti  için ikiyüzlü yalanlara çevirmiştir. Üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyeti  ve emek gücü sömürüsünden kaynağını alan eşitsizlik ve özgürsüzlük, gerçek anlamında, ancak bu koşulların aşılmasıyla, gerçekten demokratik ve sosyalist bir yeni toplumda, geride bırakılacaktır. Aydınlanmanın ve Fransız Burjuva Devriminin bu sloganları, gereklilikleri yönünden hâlâ güncel olmaya devam ederler; ama gerçekleştirilmeleri, bugün işçi sınıfının mücadelesiyle bağlı hale gelmiştir. Burjuvazi, tekellerin hakimiyeti altında, kitlelerin bu taleplerini burjuva çıkarları yararına istismarı elden bırakmaksızın, sınıf baskısını, çeşitli biçim ve yöntemlerle sürdürmektedir.
Burjuva düzeninde ekonomik yarar ‘yasası’, insan ilişkilerinin şekillenmesini belirlemektedir. Kendinin ve kendine ait olanın kaygısı, kendi dışındakilerin sefaleti, ezilmesi ve mutsuzluğunun ‘üretimi’ni sağlayan kapitalist üretim tarzından kaynağını alır. Çelişki ancak, toplumun tüm bireyleriyle planlı, kolektif üretim ve çalışmasının sağlanmasıyla, üretim araçlarının kapitalist mülkiyetine toplum yararına son verilmesi ve onların toplumsal mülkiyet haline getirilmesiyle çözümlenebilir. Bu bakımdan, insani olan, ama zalim olmayan tutum ve politikalar; insan hak ve özgürlükleri, insanın eşitliği gibi, maddi hayatın üretim tarzıyla, toplum yaşamına hakim üretim ilişkileriyle bağlı sorunların çözümü için politikalar, “vicdanlı olma” ve özel mülkiyet güdülerini bastırmayla değil, ancak, sömürüyü olanaklı kılan ilişki biçimleri ortadan kaldırılarak, çıkar uzlaşmazlığı ve özel mülkiyet ilişkileri aşılarak, gerçekleştirilebilirler. İnsani ve ahlaki olan bunun için mücadele etmektir. Bu yöndeki halkların mücadelesi meşru, haklıdır. Halkların özgürlük, eşitlik istemleri ve sömürüye karşı mücadelesini bastırmaya yönelik her eylem, anlayış, tutum, yöntem ve politika ise zalimane, zalim ve gayrimeşrudur.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et