Gençler mutsuz ve kızgın! Neden acaba?
Fotoğraf: Envato
Dünyanın en kızgın ve mutsuz gençleri Türkiye’de…
Kim diyor bunu?
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptırdığı araştırmanın sonuçları!
Gençlerimiz neden mutsuz acaba?
Her gün gelen ölüm haberleri mi mutsuz ve kızgın kılıyor gençlerimizi?
Ya da hemen yanı başımızda, Suriye’de, her an patlak verecekmiş gibi gözüken savaş tehlikesi mi?
Dinin siyasette ve toplumun her alanında giderek çok daha etkin olmasının gençlerde yarattığı, ‘hayat tarzı tercihlerimiz ellerimizden alınıyor’ duygusu mu?
Gelir adaletsizliği mi?
Yoksa hepsi mi?
BU TABLODA MUTLU OLMAK MÜMKÜN MÜ?
Ülke ekonomisi büyürken, birilerin zenginleşirken yoksulluğun derileştiği bir ekonomide mutlu olabilir mi gençler?
Ekonomi büyürken genç işsizlik hâlâ çok yaygınsa… Her 5 gençten biri işsizse.
İş bulanların büyük bir çoğunluğu da asgari ücret ve biraz daha üzeri bir ücret ya da maaşa köle gibi çalıştırılıyorsa… Üstelik iş bulanların çoğu da kayıt dışı çalıştırıldığı için sosyal güvencesizse…
Ve de 2 milyon kişi çalışmaya hazır olduğu halde, iş bulma ümidi olmadığı için iş bile aramıyorsa…
Söyleyin mutlu olabilir mi böyle bir ülkede gençler?
OECD ülkeleri içerisinde en fazla yoksula sahip bir ülkeyseniz…
OECD ülkeleri içerisinde bebek ölümleri sıralamasında ilk sırayı kimseye kaptırmayan bir ülkeyseniz…
Eğitim imkanlarına erişim, kabul edilebilir bir yaşam standardı açısından Birleşmiş Milletler sıralamasının üçüncü liginde yer alan bir ülkeyseniz…
Sizin ülkenizde geleceğe umutla bakabilir mi gençler?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun hanehalkı tüketim harcaması araştırması ile istihdam verilerini incelediğinizde şunlarla karşılaşıyorsunuz.
Her 100 hanede 375 kişi yaşıyor. Yani hane başına neredeyse 4 kişi…
Peki, hanede çalışan sayısı kaç?
Her 100 hanede, ücretsiz aile işçilerini çıkarınca, hane başına çalışan sayısı 108 kişi. Bu da gösteriyor ki her hanede sadece bir kişi gelir getiriyor.
Şimdi soruyorum: Hem ucuza çalıştırılacak, hem de kendisiyle birlikte 4 kişinin yükünü omuzlamak zorunda kalacak olan bir genç nasıl mutlu olabilir? Dünya Sağlık Örgütü araştırmasında ekonomik krizin pençesinde olan Yunanistan’daki gençlerin bile, Türkiye’deki gençlerden daha mutlu olduğu görülüyor.
İşte cevap buradadır!
Türkiye’nin gençleri, ülkelerinin 2000 yılından beri girdiği ekonomik rotanın onlara çıkardığı ağır faturanın krizi içindesindir.
OKUMAK DA ÇÖZÜM DEĞİLSE!
Eskiden eğitim düzeyi artıkça işsizlik oranının düştüğü görülüyordu. Bu nedenle gençler bir üniversiteye girmeyi hedefliyordu. Üniversiteyi ‘iş kapısı’ görüyordu.
Şimdi son veriler gösteriyor ki Türkiye’de son dönem işsizlikteki azalmanın yaklaşık yüzde 86’sı düşük niteliklilerden kaynaklanmış.
Üniversite eğitimi giderek ‘işe yaramaz’ olmuş!
İş-Kur’un yayınlamaya başladığı kayıtlı işsiz verilerine bir bakın Allah aşkına!
Göreceksiniz ki şoför, ütücü, çaycı, bekçi, boyacı olarak çalışmak üzere İş-Kur’a başvurmuş üniversite mezunları, yüksek lisans mezunları var.
İstihdamla üniversite eğitimi arasında bu kadar çarpık bir ilişki olursa üniversite kontenjanları nasıl boş kalmasın?
Üniversitelerde 100 binin üzerinde kontenjan açığı var. Gençler paralı ve niteliksiz bir üniversiteye girmektense açıkta kalmayı tercih ediyor. Çok açık ki, gençlerin çoğu, mezun olduklarında iş bulamayacakları fakültelere itibar etmiyorlar.
Neylesin gençlik?
Dünya Bankası’nın bir uyarısı var!
Diyor ki Dünya Bankası; “Türkiye’de yüzde 18 olan gençler arasındaki işsizlik, dünya ortalaması olan yüzde 12’nin çok üstünde. Genç nüfusundaki işsizlik oranının akıl ve beden sağlığını tehdit ediyor, şiddet ve suçu artırıyor.” Nokta… (Başbakanın kulakları çınlasın, daha büyük cezaevi yaparak mı çözeceğiz bu sorunu acaba?)
BU ÇILDIRMIŞLIK HALİ BOŞUNA DEĞİL!
Ülkede, Dünya Bankası’nı doğrularcasına, sinirler çok gergin, eller tetikte…
Karısını döven dövene… Öldüren öldürene…
Adliyeler önünde silahları çekerek kendi adaletini sağlayan sağlayana, vuruşan vuruşana!
Trafikte yol kavgası çek vur!
Araba park yeri kavgası çek vur!
Hemen her basit olay, her basit gündelik tartışma birden alevlenip büyük bir kavgaya dönüşüveriyor.
Bu çıldırmışlık halini uluslararası kuruluşların raporlarından okumaya gerek var mı ki? Zaten her gün tanık olmuyor muyuz?
Sosyoekonomik bir gerçekliğimiz buyken mutlu olabilir mi gençler?
Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasını gerçekleştiren uzmanlar gelecek kaygısıyla mutsuzluğun arasında güçlü bir ilişki olduğunu söylüyorlar. Gelecek beklentisi ne kadar düşükse mutluluğun da o kadar düşüğünü belirtiyorlar.
Peki, dünyanın 10. büyük ekonomisi ve bölgesinde söz sahibi ‘büyük devlet’ olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye, gençlerine gelecek umudu veremiyor mu?
Maalesef veremiyor.
Aksine ilerlediği yolda topluma büyük sancılar ve depremler yaşatıyor. Uluslararası araştırmalar da bu gerçeği gözümüze sokuyor.
Siyasi, ekonomik büyüklüklerle böbürlenmek yerine sosyoekonomik gerçekliğimiz üzerine fazlaca düşünmemiz gerekmiyor mu?
DEVLER, YÜZÜNÜ İŞÇİDEN Mİ GİZLİYOR?
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırması açıklandı. Listenin en başındaki firma, adının açıklanmasını istemedi.
Çokça firma yüzünü gizliyor?
İlk 1000 içinde yer olan 200 firma adının açıklanmasını istemiyor. Yani 10 firmadan ikisi gizleniyor! Kimliğini gizleyenler arasında uluslararası çapta büyük firmalar, yabancı ortaklı firmalar ve hisse senetleri borsada işlem gören şirketler var. Nasıl oluyor da binlerce kişiyi ilgilendiren ve şeffaf olmaları gereken firmalar bunu rahatlıkla yapabiliyorlar? Ve neden yapıyorlar?
Bir yıl yüzünü gizleyip ertesi yıl kendisini açıklayan bir hayli firma var. Bu duruma bakınca insan “Bu firmalar kazançlarını işçilerinden, çalışanlarından gizliyorlar” düşüncesine kaptırıyor kendini.
Zam dönemiyse, toplusözleşme dönemiyse gizlen! Kimse bilmesin büyüklüğünü. Ha keza, işçine numara yapacaksan, ‘kazık’ atacaksan öyle! Geçen yıl adını açıkladığı halde bu yıl adını gizleyenlerden biri gazete okurlarımız açısından tanıdık bir firma! Hey Tekstil. Hani şu 15-20 yıllık işçilerini tazminatsız kapı önüne koyan firma. Hey Tekstil kendini İstanbul Sanayi Odası listesinde, Hey Dış Ticaret de Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin listesinde adını gizlemeyi tercih etmiş.
Hiç iyi niyet aranır mı bu gizlenmelerde? Bilemedim!
IKEA’YA MİNNETAR OLMALIYIZ!
Dünya Ekonomik Forumu, ‘Küresel Rekabet Endeksi’ni açıkladı. Buna göre Türkiye yabancı sermaye çekme yarışında öne geçmiş.
Ekonomi sayfalarında bir sevinç bir sevinç… Sormayın gitsin!
Rekabet sıralamasında 16 basamak zıplayan Türkiye 59’uncu sıradan 43’üncülüğe çıkmış.
Yabancı sermaye gelmiş de ne olmuş? İstihdam mı patlamış? Yok! İşsizlik oranı geride bıraktığı ülkelerden hâlâ yüksek…
İstihdama katılım oranı mı artmış? O da yok!
Sermaye ucuz emeğe gelmiş. Kuralsızlığa gelmiş. Yüksek faize gelmiş. Yabancı sermayenin böylesi sevgisine en güzel örnek Türkiye’de mağaza sayısını giderek artıran Ikea.
İsveçli bu mobilya devinin Türkiye dışındaki ülkelerdeki mağazalarında çalışan 100 çalışanın tümü sendikalı.
Örneğin Norveç’te yeni açılan mağaza işçileri direkt sendikalı yapılıyor. Ayrıca çalışanlar yönetimde temsil ediliyor. Danimarka’da sendika temsilcisinin örgütlenme çalışmaları fazla mesaiden bile sayılıyor.
Avustralya’da sendika işe yeni giren işçilerle görüşme yapması için işyerine davet ediliyor.
Belçika’da, toplam 6 mağazanın tamamında çalışanlar sendikalı. Ayrıca mağazalarda sendika bilgilendirme panoları bulunuyor. Fransa’da, her yıl toplusözleşme yapılıyor.
İngiltere, Almanya, Avustralya fark etmiyor. Hepsinde sendika var. Ama iş Türkiye’ye gelince iş değişiyor. Ikea, sendikalaşmaları engellendiği gerekçesiyle Koop-İş Sendikası’nın hedefinde. Ikea ise “şirketin marka değerine ve ticari itibarına zarar verildiği” havasında.
Öyle ya bu ülkede Ikea’nın itibarının yanında işçi hakkının ne önemi var!
Bu ülke, yabancı sermaye olarak gelip yatırım diye minnettar olmalı Ikea’ya öyle değil mi?
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55
- Bir programın keskin bıçağı, ‘az çalışacağız’ diye pazarlanıyor 20 Ağustos 2024 05:00