Bu gidiş iyiye gidiş değil!
Fotoğraf: Envato
AKP Hükümeti’nin, öncesini bir yana bıraksak bile, 2009 Mart’ında “İçerde ve dışarıda iyi şeyler olacak” diye , “Kürt sorununun kabul ediyoruz ve çözeceğiz”, “Bu sorun bizden önceki hükümetler çözemediği için bunca acı yaşanmıştır”, ... vb. gibi iddiaları eşliğinde başlattığı “açılımının”, beş bini aşkın BDP yöneticisi, yerel yönetici, avukat, gazeteci, milletvekili tutuklamalarıyla ve içerde ve dışarıda askeri operasyonların yoğunlaştırılmasıyla geldiği yer; “Kürt sorunu yoktur terör sorunu, siyasi Kürtçülük sorunu vardır”dır.
Bütün bu tablonun parlamenter alandaki karşılığı ise Kürt vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için harekete geçmek olmuştur.
Hem de bu harekete geçiş, Başbakanın “Yargıya direktif verdik; Meclis de gerekeni yapacak” diyerek doğrudan yargıyı da kendilerinin direktifleri içinde hareket ettiğini ilan eden bir pervasızlıkla olmuştur. Ve üstelik bu mekanizma MHP’nin önerisiyle harekete geçirilmiştir.
Ve gelinen yer şimdi, 1993’te DEP’lilerin Meclis’ten atılmasının 2012’deki halidir!
Peki, ne olmuştur DEP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklanmasıyla?
Sorun çözülmüş müdür; Kürt sorununun siyasette kapladığı yer mi azalmıştır; askeri bir başarı mı kazanılmıştır; Kürt halkı daha çok mu hayatından memnun hale gelmiştir?...
Elbette hayır!
Tersine 1993 sonrası, bugün kimsenin anımsamak istemediği; faili meçhullerin, kayıpların, kontrgerilla faaliyetlerinin, köy yakmaların, bölgenin kana ve ateşe boğulmasının yılları olmuştur.
Bu gün bölgenin koşulları dikkate alındığında BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıran siyasetin sonuçlarının çok daha acılı ve vahim olacağını görmemek, ya girilen yoldaki çaresizliktendir ya da aşırı körlüktendir. Türkiye’nin imajının dünyanın gözünde nasıl bir yere geleceğine hiç değinmiyoruz bile!...
Çünkü BDP’li bazı vekillerin “dokunulmazlıklarının kaldırılması”, Meclis’teki 550 milletvekilinden herhangi üçünün, beşinin ya da onunun dokunulmazlığının kaldırmak anlamına gelmeyecek, tersine bugün Türkiye’nin en dinamik halk kesimlerinin, “Türkiye’nin en önemli sorunu”nun, Kürt sorununun temsilcilerine legal siyaset alanın kapatılması anlamına gelecektir. Bu yüzden de bu girişim Meclis’in iktidar ve “majestelerinin muhalefeti” dışında her tür gerçek muhalefete kapalı olduğunun ilanı olacaktır. Bu ayın zamanda Meclis’in meşruiyetinin de tartışmaya açılması demek olacaktır.
Kısacası AKP Hükümetinin on yıllık, Kürtlerin temsilcilerini muhatap almadan Kürt sorununu çözme girişimlerinin sonucu şoven milliyetçiliğin ideolojik merkezi olan MHP’nin yedeğine düşmek olmuştur. Ve öyle görünmektedir ki AKP Hükümeti, bu yolda, “sonuna kadar” yürümeye devam edecektir.
BDP ise, MHP-AKP saldırısını; “Tüm vekillerin dokunulmazlığı da kaldırılsın, herkes hakkındaki suçlamalardan yargılansın” diye karşılamakta, AKP yargısı ve AKP’nin parmak çoğunluğuna kurban edilmelerine boyun eğmeyeceklerini ilan etmiş bulunmaktadır. BDP, Meclis’ten tümden çekilme de dahil sorunu çok yönlü tartışmaktadır.
Burada CHP’nin ne tutum alacağı ise önemlidir. Bu önem, CHP oylarının dokunulmazlığın kaldırılmasını önlemeye yetmemesinden gelmemektedir. Çünkü AKP ve MHP oyları dokunulmazlığı kaldırmaya fazlasıyla yetmektedir ama CHP’nin tutum almasının siyasi önemi vardır. CHP, Kürt sorununda ve AKP karşısında ciddi bir tutum alıp alamayacağını gösterme şansını yakalamıştır. Bunu nasıl kullanacağı da önemlidir.
Burada sorun elbette, sadece “BDP’li vekillerin dokunulmazlığı” ile sınırlı bir sorun değildir. AKP’nin hamlesi burada bir yanıyla, askerin silah gücünü devreye sokarak tüm muhalif güçleri siyaset dışına itme hamlesidir ama bir yanıyla da Türkiye’nin birliği, Kürt ve Türk halkının kardeşliği sorununun berhava edilmesidir. Çünkü, burada bir kez daha hatırlatalım ki dünyanın bugünkü koşulları dikkate alındığında bu gün tartışılan Kürtlerin Türklerle birlikte gönüllü olarak bir arada yaşamasının şartlardır. AKP Hükümeti bunu, en azından Kürtleri AKP çizgisine yedekleyemeyeceğini anlamsından beri, silah zoruyla uyanış içindeki Kürtlere boyun eğdirerek yapma yoluna girmiştir. Kürt vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması bu yönelişin bir gereği ve sonucu olarak devreye sokulmuştur. Bu yüzden de sorun, Kürt vekillerin Meclis’ten tasfiyesinden öte, Türkiye’nin bu süreçten bir iç kargaşaya sürüklenerek mi yoksa kendi Kürtleriyle uzlaşarak iç barışını kurarak mı çıkacağı sorunudur.
Sorun bu kadar net bir biçimde ortadadır. Bunun üstünü yok “gerillalarla kucaklaştılar”, yok “400 kilometrekare PKK denetimde” dediler, yok “terörle aralarına mesafe koydular-koymadılar” tartışmalarıyla örtmek asıl gerçeğe gözleri kapatmaktır.
Hükümet geç olmadan girdiği yoldan dönemlidir. Aksi halde bu gidiş hiç de iyiye doğru bir gidiş değildir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00