Hastane enfeksiyonları ve mescitte namaz
Fotoğraf: Envato
Su ile yıkamak elleri temizler mi? Ya hastanelerde? Peki hastene gibi enfeksiyona açık alanlarda yere uzanır mısınız?
Malum hastane enfeksiyonları özellikle yaşlı, çocuk ve bağışıklık sistemi zayıflamış bireyler için ciddi yaşamsal risk taşımakta. Tıp diyor ki; insan florası dördüncü günde yaşadıkları ortamın florası ile değişir. Misal son dört gününüz hastanede geçti ise artık vücut floranız hastane florası ile yer değiştirecektir.
Yıllar önce bir yazımda paylaşmıştım, tekrarlamakta yarar var. Diyelim ki bir lokantada yakın hastanelerden önlüğünü çıkarmadan öğlen yemeğine gelmiş hekim ve hemşireler olsun. Diğer masada ise çöpçü bir emekçi iş kıyafeti ile eğreti oturmuş olsun. Diyelim ki her yer dolu; sadece o iki masada boş yer var. Şimdi soruyu birlikte oluşturalım: Siz hangi masaya oturursunuz?
Sağlıkçıların olduğu masaya gidenlerdenseniz antibiotiklere dirençli bir enfeksiyon hastalığı kapmanız işten bile değil. Çöp toplayıcısı ise muhtemelen daha makul ve antibiotiklere duyarlı enfeksiyon kaynağı olarak size risk oluşturacaktır. Şaşırdınız değil mi? Hastane enfeksiyonları ciddi bir sorun olup hastaneye yatan hastalar arasında gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 9, diğer ülkelerde ise yüzde 25’e varan oranlarda görülebilmektedir. Sağlık istatistiklerinde özel sigorta şirketlerinin kâr zarar hassasiyeti nedeni ile görece iyi tutulan ABD’de yapılan bir analizde her yıl yaklaşık 30 bin ölüm ve yıllık 5-10 milyar dolar maliyet artışından bahsedilmektedir. Yine bu tür hastaların hastane yatış süreleri ortalama 5-10 gün artabilmektedir.
Gelelim yokmuş gibi davranılan yeni hastane mekanlarına; yani mescitlere. İsterseniz siz de deneyebilirsiniz. İnternet arama motorlarında hastane enfeksiyonlarına dair sayısız kaynağa ulaşabilirsiniz ama bu başlıkta hastane mescitlerine değinene rastlamazsınız.
Her geçen gün hastanelerde mescit sayısı ve kapasitesi artırılıyor. Cemaat arasında yöneticilerden hekimlere, erkek hemşirelerden taşeron temizlik işçilerine, refakatçilerden hastalara her kesimden insanoğlu var. Özellikle ön saflarda yöneticilere yakın durma telaşı var ki bir başka yazı konusu olabilir.
İnançlı Sünni bir Müslüman için aylardır hastanede yatan, antibiotiklere dirençli mikrop kapmış hastasının refakatçisi olarak dua ve namaz dahil ibadet; Tanrı’dan medet umma anlaşılır bir yaklaşımdır. Hastabakıcı kadroları iptal edilmiş mevcut sağlık sisteminde ciddi hastalar için bu rol sistem tarafından hasta yakınlarına verilir. Hastanın altını da onlar temizler, kan örneklerini de onlar laboratuvara götürür. Buraya kadar anlattıklarım herkesi ilgilendirmektedir; oysa düzenli hastane mescidinde namaz kılan biriyse refakatçi ya da hasta ortada hastalık taşıyıcılığı bağlamında ciddi bir sorun var diyebiliriz.
Burada hastane enfeksiyon taşıyıcısı olarak salt hasta ve yakınlarını anamayız. Belki çevre için onlardan da riskli olanlar hekim dahil sağlık çalışanlarıdır. Bu konuda yapılmış birçok çalışmada bırakalım normal servisleri, yoğun bakımlarda bile hastadan hastaya muayene geçişlerinde sağlık çalışanlarının ellerini dezenfekte etmedikleri görülmektedir. Hal böyle olunca çalışma ortamının sıkışıklığında özellikle hastane çalışanlarının abdest almadan önce el ve ayakları için ek dezenfektan kullandıkları veya yeni bir çorap ve eldiven giydikleri kanaatinde değilim.
Diyeceğim odur ki; anlını ve ellerini hastane mescitlerinde secdeye koyan her kişi hastane enfeksiyonları için taşıyıcı bir kaynak veya hastalık mağduru olabilir. Sorun bir din ve tıp bilimi çatışması değildir. Örneğin Saidi Nursi’nin tuvalete giderken idrar bulaşmasın diye önüne bir bez tuttuğunu aktaran müritleri ne yazık ki onun hijyene dair öğretisini hastane mescitleri bahsinde hatırlamak istememişlerdir. Yoksa maliyet artırıcı olsa da çözümü mümkün bir konudur. Hastanelerde neden salt bir inanç grubuna dair ibadethane olduğu veya olup olmaması gerektiği geniş bir konu olmakla birlikte ben bugün sadece hijyen boyutu ile mescitleri hatırlatmak istedim.
Yeniden yazımın ilk cümlesini hatırlamakta yarar var. Su ile yıkamak elleri temizler mi? Ya hastanelerde? Peki hastane gibi enfeksiyona açık alanlarda yere uzanır mısınız?
Sağlıcakla kalın
SITMANIN GÖLGESİNDE YENİ OSMANLICILIK
Yeni Osmanlıcılık derken Osmanlı’da ve sonrasında hastalık sağlık bahsine girmemek olmaz. Suriye’de ve nice Müslüman ülkede halklara “özgürlük ihracı” savı orta yerde dururken Mardin’den sıtma haberleri gelmeye devam ediyor...
Sağlıkta dönüşümün tüm ihtişamı orta yerde dururken bu da nereden çıktı değil mi? Oysa koruyucu sağlık hizmetlerinin arka plana itilip tedavi edici sağlık hizmetlerini önceleyen sisteme geçen tüm ülkeler aynı sorunla karşılaşmakta. Hatırlayalım ki çözüm üretebilelim. Sovyet sonrası dönemde difteri, kızamık, çocuk felci ne kadar da artmıştı değil mi? Özeti “kapitalizm öldürür”.
Gelelim Osmanlıya! Bilinen en eski sıtma konulu belgeler arasında Mart 1913’te çıkartılan “Sıtmalı Mahallelerde Fukara Ahaliye ve Zürraa Meccanen Kinin Tevzii Hakkında Kanun” sayılabilir. Özellikle birinci paylaşım savaşında Osmanlı ahalisi arasında sıtma had safhaya varmıştı. Birçok kaynak mütareke askerlerinin ahali arasından geçerken kinin attığını ve ahalinin kapıştığını aktarır.
Cumhuriyetin kuruluş döneminde ise askerlerin yaklaşık yarısının sıtma ile enfekte olduğu belirtilmektedir. O döneme ait “Çeltikçi ağalar tenezzüh biner/ tarlayı seyredip şehire döner/ Ümmet-i Muhammet sararıp söner/ Kalmıyor millet, kırılıyor paşam” şiiri her şeyi özetlemektedir aslında.
Gelelim T.C. sıtma tarihine: 1925 yılında yapılan bir taramada Ankara’da yüzde 90, Adana’da yüzde 80, Trabzon’da yüzde 68, İzmir’de yüzde 72 ve Mardin’de yüzde 80 olarak belirtilmiş sıtmalı sayısı.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bugünlere geldiğimizde ise Ankara, İzmir,Trabzon gibi illerde koruyucu sağlık organizasyonu sıtmalı sayısını sınırlamışken Kürt yoğun illerde aynı orandan bahsetmek mümkün değildir.
Bunun bir izahı olmalı değil mi; hani hepimizin bilip de bilmezden geldiği!
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29