12 Eylül 2012

Dış politika ve ‘yeni anayasa’ kesişmesi

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi, dört aydan beri Türkiye’de “ikamet ediyor”du. Birkaç gün önce Bağdat Ağır Ceza Mahkemesi Haşimi’yi, Şii üst düzey yöneticilerine karşı girişilen suikastlardan suçlu bularak idam cezasına çarptırdı.
Bu karara karşı Haşimi’nin tepkisi, “Kararın hukuki değil tamamen siyasi olduğu ve tanımayacağı” biçimindeydi. Ki, bu da doğaldır elbette.
Ancak karar karşısında Türkiye’nin görüşlerini dile getiren Başbakan Erdoğan sanki Haşimi’nin avukatıymış gibi, onun söz konusu suçlamalarla hiçbir ilgisi olmadığına emin olduklarını ve Haşimi’nin dilediği kadar Türkiye’de kalabileceğini, diplomaside pek alışık olunmayan ve Irak’ı kışkırtacak bir üslupla ilan etti.
Ve Bağdat mahkemesinin kararının ertesi günü, Irak’ın başlıca kentlerinde 14 ayrı bombalı saldırıda 108 sivil öldürüldü yüzlerce kadın, çocuk, yaşlı, sivil de yaralandı.  
Yani Haşimi’ye yönelik mahkeme kararına Iraklı terörist grupların yanıtı bu olmuştur. Ve işin ilginci Suriye’de hükümetin operasyonlarında yaşanan sivil ölümlerini dayanak göstererek, “Suriye günümüzün Kerbela’sıdır!” diye Esad rejimini her gün lanetleyen Türkiye, Irak’ta bir günde terör gruplarının 108 kişiyi öldürmesine karşı hiçbir tepki göstermemiştir. Yani Suriye’de ölenler “din kardeşi” de Irak’ta ölenler değil mi?
Elbette bu soruların yanıtı bellidir ve Türkiye uzunca zamandan beri rolünü, “İslamın koruyucusu” olmaktan “Sünni İslam’ın koruyuculuğuna” evriltmiştir. Irak’la çatışma konusu da Şii ağırlıklı Irak Hükümeti’nin Sünni azınlık üstünde baskı kuruyor argümanıdır ve Türkiye yaptığı resmi açıklamalarla Şii ağırlıklı hükümetin Sünni kesimler üstündeki baskısına seyirci kalamayacağını açıklayarak Irak’taki iç çatışmada taraf olduğunu açıkça ilan etmiştir. Bugün Haşimi’nin açıkça savunulmasının nedeni de bu “taraf olmuş olmak”tan gelmektedir.
Öte yandan “TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nda tartışma gelip “din, vicdan ve inanç özgürlüğü” tanımlamasına gelip dayanmıştır. AKP’li vekillerin “devletin sosyal ekonomik ve hukuki düzeninin kısmen de olsa dini esaslara dayandırılmayacağı” ve devletin “bütün inanç grupları karşısında tarafsız olması” hükümlerinin “yeni anayasaya” girmesine karşı çıktıkları belirtilmektedir.
Kuşkusuz ki “yeni anayasa girişimi” aynı zamanda ABD’nin Türkiye’ye atfettiği “model ülke olma” rolüyle dolaysız biçimde bağlantılıdır. Bu yüzden de laik değil şeriata açık, ama aynı zamanda kapitalist yaşam normlarıyla da uzlaşan bir İslami düzen oluşturmak, AKP’nin hem iç politikasında hem de dış politikasında amaçtır. Bu yüzden AKP Hükümeti bunu, bir dış politika dayanağı olduğu gibi aynı zamanda anayasal kalkan olarak da biçimlendirmek istemektedir.
Irak’ta Haşimi-Maliki (Sünni-Şii) çatışmasında açıkça Sünnilerden yana taraf olunması, Suriye’de yine Sünnilere açıkça destek verilirken Nusayri ve öteki inanç gruplarını tamamen karşıda ilan etmek, İran-Irak-Suriye blokunu, batı emperyalizmini de arkasına alarak, düşman göstermek, laf olsun diye geliştirilmiş bir tutum değildir. Çünkü “model ülke Türkiye”ye batı emperyalizminin biçtiği rol, “Sünni Müslüman ve serbest piyasa ekonomisine dayanan bir düzen”in “model ülkesi olması”dır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz, “yeni anayasa”nın laisizmin olmadığı bir anayasa olarak dayatılmasının nedeni de sadece AKP’nin ana damarında ve genlerinde dini bir devletten yana olmanın varlığının yanı sıra bölgedeki batı emperyalizminin stratejisiyle uyumun bu noktada yakalanmış olmasıdır.
Bu yüzden de ne Haşimi’ye gösterilen konukseverliği, ne Irak Hükümeti’ne yönelik kaba saldırgan dili, ne de Suriye’de izlenen batılı emperyalistleri bile endişeye sevk eden “dış müdahaleciliği” kendi başına, AKP Hükümetinin politik saflığından, acemiliğinden dolayı ve salt bir taraf tutma olarak göremeyiz. Tersine bu Türkiye’nin “bölgedeki model ülke” olarak üstlendiği rolle ilgilidir. Ve bu rolü de Türkiye, Sünni Müslümanlığın (Sünni Müslümanların) Şii ve Alevi “sapkınlıklarına” karşı savunulması merkezinde yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Elbette batı emperyalizminin Sünni-Şii çatışması ekseninde bölgeyi yeniden biçimlendirmesi stratejisiyle tam uyum içinde!
“Yeni anayasa” ile ilgili tartışma da şimdi gelip bu kritik eşiğe, “Türkiye’nin şeriata açık ama kapitalist yaşam tarzıyla çatışmayan bir muhafazakar dini devlet (Ilımlı İslamcı) olarak tanımlanmasına” dayanmıştır.
Dış politikadaki gelişmelerle “yeni Anayasa” tartışmasında gelinen eşik, bir aynı sorunun iki yanını oluşturmaktadır.
Daha azı değil!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et