Hazırlık, Avrupa çayır çimeninde ön, ara, son eleme karşılaşmalarıyla ayaktopunun yeni döneminin açıldığı, yazanların da ortalığa saçıldığı günlerdi. Ne ki, ortalamanın üzerindeki yaz sıcağından mıdır nedir, yazanlar ve arkadaşları bu ısınma yazılarında çok erken bir saçılım yaşadılar. Böylece ilerleyen günlerde değil, gelecek günlerde düzeleceklerine ilişkin bir umut da vermediler.
TRT’de çalıştığı günlerde beğenmediği bir büyük takımın karşılaşma görüntülerini, “Söze gerek yok, müzik eşliğinde izleyin” gibisinden aşağılayıcı bir anlatımla sunan; sonrasında da yoğun eleştiriler alan İlker Yasin, ısınma yazısında Fatih Terim’e tavsiyede bulunuyordu. Fatih Terim’e!?. Adanalı imparatoreye!.. Breh, breh breh!.. Ayranı yokken içmeye nasıl gidecekti ki tavsiyeye… Breh, breh ki, breh, breh yani…
Imparatore bu öğütleri karşılar mıydı, nasıl karşılardı, karşıladı da ne yaptı benim için bir bilinmez değil, hiç bilinmezdir. Neyse ki, kendilerinin, başbakan misali her bir yazıya yanıt verme gibi bir alışkanlığı yoktu. Bir de o olsaydı… Ama ben merak ettim ve şu birkaç tavsiyenin içinde neler varmış bir göreyim istedim. Hani, öğüt denince elle tutulur bir şey görürüm, toplasam o öğütleri burdan arenaya yol bulurum düşüncesiyle… Baktım, baktım, baktım; bir daha baktım yol yapacak bir şey bulamadım. Yasin’in tavsiye dediği öğüde benzer bir şey yok idi. Tavsiyenin ötesinde çok şey vardı oysa. Takımın durumunun saptanması, oyuncuların değerlendirilmesi gibi. Bir tek Melo benzeri birisinin bulunması öğütleniyordu(!)
Belki, imparatore de benim gibi baktı yazıya ve karşılayacak bir şey bulamadı, “Uyyy!… Yesin Yasun’ u ninesu…” deyip geçip gitti.
            ***
“Eskişehirsspor dün gece UEFA Avrupa Ligi 3’. ncü ön eleme turu ilk maçında Fransızların ünlü Marsilya takımına fark yapacağına beraberliği zor kurtarması rövanş için umut verdi” gibisinden ilginç bir giriş yapılmıştı yazıya. Ancak, bu umut nereden ve nasıl çıkarıldıysa pek umut vermiyordu, veremiyordu. Nasıl versindi ki fark yapacakken yenik duruma düşmüş ve de yenişmezliği zor kurtarmışken. “Hem de” son yılların en kötüsü denilen Marsilya karşısında. Bütün bunlar umutsuzluğun belirtisiydi oysa. Ya da Marsilya için umudun ışıkları… Hem de, ikinci karşılaşma kendi alanında olacakken… Oldu da yani. Umut Marsilya için doğmuştu doğudan; ama kimi gözler batıda olacakları görememişti. İsmail Er’in bu umut arayışı ve çağrısı boştu; boşa da çıktı.
Bu gözlem ve söylem bozukluğunun yanında bir de yazım bozukluğu vardı umudu umutsuzlaştıran. Her hangi bir konuda sıralama rakamla belirtilecekse “ncı” ve benzerleri anlamına gelecek nokta konur ya da noktanın yerini alacak “ncı” ve benzerleri gibi belirteçler kullanılırdı benim bildiğim. Özellikle yazan her kişinin bilmesi gereken bu konuyu Er kişi bilmezden gelmiş ve ikisini de kullanmıştı. Yetmemiş bir de kesme katmıştı içine “3’.ncü ” diyerek. Ne yapmak istediğini anlamamıştım; ama dilini çökertmişti besbelli.
***
“Yorucu Usulü” dediği yazısına “Yemyeşil dağlar arasında, kompakt bir statta, Devler Ligi’nde kader maçına çıktı Fenerbahçe” diye girince Hasan Ali Atasoy, kısaca H.A.A, ben de bir “Haaaa!..” çekmişim elimde olmadan. “Haaa!?​” ama yani. Stadın kompaktı, yani kompakt stat hayretlerimi şaşırtınca haaa olmasın da ne olsundu. Hem de salt bir yakıştırma olan devler ligi tanımı özel admış gibi büyük harflerle başlatılmışken. Belki, H.A.A.’nın “... futbolcularda resmen ‘algıda geçicilik’ başladı” demesi gibi benim algımda da bir geçicilik, bir seçicilik başlamıştı!.. HAA!? Ne dersin(iz)?..
***
Can. Orhan Can. Kısaca O.C. bir düş kurgulamış yazısında. O kurguda da “4 kürekli üstü kapalı bir sandala” binmişmiş. Hani, halk arasında dört kollu ya da imamın kayığı denilen, “taht misali birkaç namazlık saltanatın” olacağı o taşa ölü canları taşımakta kullanılan gereci yeniden tanımlamış. Düş bu!.. İyiye yormak gerek.
***
Londra Olimpiyat Oyunları’nda 100 metre engelli yarışmasını anlatan adamın sözlerinin nasıl iyiye yorulacağını da bu işin uzmanlarına bırakmak gerek. Engele çarpan bir yarışmacıyı anlatırken “O mu engele çarptı, engel mi ona çarptı ”  demesi var ki dört kürekli üstü kapalı sandala binip gitsen kurtulamazsın.
Düş değildi bütün bunlar. Umut kırıklarıydı!..

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et