Eleştiri niyetine sığlıklar
Fotoğraf: Envato
Milli takımın 2014 macerası başladı. Ülkece çok umutluyuz. İlk 2 maçın ardından ise henüz futbolu konuşmaya sıra gelmedi. Gündemde, oynatılmayan oyuncularla ilgili çeşitli spekülasyonlar var. Bunun yanı sıra milli takım içindeki gruplaşmalardan da söz ediliyor.
Abdullah Avcı’nın Hollanda karşısında Selçuk İnan’a forma vermemesi bir anda memleketin baş gündemi oldu. Kimileri Hollanda yenilgisini ciddi ciddi Selçuk İnan’ın oynatılmamasına bağlıyor. Onlara göre Selçuk İnan oynasaydı, milli takım Hollanda’dan en azından 1 puanla dönerdi. Karşılığı olmayan, gerçekleşebilirliği asla bilinemeyecek böylesi soyut değerlendirmelerle eleştiri yapmak tuhaf. O zaman aynı mantıkla şu da söylenebilir: Selçuk İnan oynasaydı milli takım 5-0 yenilirdi!.. Bir maçın sonucunu etkileyebilecek sonsuz faktör varken neden olmasın?.. Söz gelimi Estonya maçı 0-0 devam ederken hakem Türkiye’nin aleyhine penaltı verip üstüne bir de Ömer’e kırmızı kart gösterebilirdi. Kimse de bir şey diyemezdi. İşte o zaman maç, bambaşka bir seyir izleyebilirdi...
Abdullah Avcı, Selçuk İnan’sız bir kadroyla Hollanda karşısında alınacak yenilginin ağır eleştirilere yol açacağını herhalde tahmin ediyordu. Hollanda’nın favori olduğu maçta bu riski göze almıştı. Selçuk İnan’a sonradan bile şans vermedi. 2-0 kaybedilen maçın ardından ise doğal olarak eleştiri oklarının hedefindeydi Avcı.
Elbette ki teknik adamların oyuncu tercihlerine saygı duymak gerekir. Ama bu, teknik adamların eleştiriden muaf tutulacakları anlamına gelmiyor. Zaten memleketimizde eleştirilerin büyük çoğunluğu skor ve teknik adamların oyuncu tercihleri üzerinden yapılıyor. Kafalarda futbol oyununun ilkeleri ve taktiksel çeşitlemeleriyle ilgili pek bir bilgi olmayınca eleştiriler de, “Şu takımda bunun ne işi var?”, “Bu takımda şu oyuncu nasıl olur da oynamaz?” gibisinden sığlıkların ötesine geçemiyor.
Hiçbir teknik adam işine yarayacak bir futbolcuyu kenarda oturtmaz. Enayilik olmaz mı bu?.. Abdullah Avcı da Hollanda önünde, Selçuk İnan’ın yer almadığı bir kadroyla mücadele etmenin daha uygun olacağını hesap etmişti. Ancak işler umduğu gibi yürümedi. Maçtan sonra kendisine yöneltilen, Selçuk İnan’ı niye oynatmadığı yolundaki sorulara tatmin edici yanıtlar vermek yerine “Taktiksel tercih” deyip geçti. Herkesin ayrıntılı açıklama beklediği konuyu bu şekilde kestirip atması eleştirilerin dozunu artırırken, Selçuk İnan’ı da adeta milli bir sorun(!) haline getirdi.
Selçuk İnan’ın taktiksel açıdan yetersizliği nedeniyle maç boyunca kenarda oturtulmasını tabii ki hiç kimse inandırıcı bulmadı. Onun yerine oynayan futbolcunun nasıl bir taktiksel disiplin ve üstünlüğe sahip olduğunu da anlayamadık.
Ülkenin en etkili, en formda orta saha oyuncularından birisini yedek soyundurmayı tercih edebilirsin. Buna herkes saygı duymak zorunda. Hollanda maçı kaybedilmeseydi hiç kimse Selçuk İnan’ın neden oynatılmadığını sorgulamayacaktı. Maç kaybedilince dikkatler ister istemez Selçuk İnan’a yöneldi. İşte bu durumda Abdullah Avcı’ya düşen, Selçuk İnan’ı oynatmamasının gerekçesini ayrıntılı ve ikna edici bir şekilde anlatmaktı.
Bunu yapmazsan tabii ki yoğun eleştirilerin hedefi olmaktan kurtulamazsın...
TAKINTI, KAPRİS VE DAYANIŞMA
Milli takımda gruplaşma sorunu var mı bilinmez ama asık surat sorunu olduğu kesin. Kim yedek kalsa kulübede asık suratla oturuyor. Bir futbolcu elbette oynamak ister, yedek kalınca üzülebilir. Ama bu üzüntüsünü dışarıya olumsuz bir tavır şeklinde yansıtması teknik direktörünü zor durumda bırakabilir. Madem bu iş profesyonel olarak yapılıyor, o zaman futbolcuya düşen görev de çalışmalarını aksatmayıp her zaman oynamaya hazır durumda olmak ve teknik direktörünün tercihlerine saygı duymaktır. Oyuncu tercihlerinde bir yanlışlık yapılıyorsa bu nasıl olsa anlaşılacak ve bir süre sonra herkes hak ettiği noktaya gelecektir. Profesyonellikte, “Beni oynatmazsanız topumu alır giderim(!)” kaprisinin yeri olabilir mi?..
Bazı teknik direktör uygulamalarını görünce de insan, “İşin içinde kompleks ya da takıntı kaynaklı bir sorun mu var acaba” diye düşünmeden edemiyor. Örneğin, Ersun Yanal da milli takım teknik direktörüyken Hakan Şükür’ü oynatmayarak hararetli tartışma ve polemiklerin fitilini ateşlemişti. O da Hakan Şükür’ü niye oynatmadığını ikna edici bir şekilde anlat(a)mamıştı. İşin tuhafı, milli takım Hakan Şükür yokken de, havadan uzun paslarla yani sanki Hakan Şükür varmış gibi oynamaya çalışıyordu. Tabii bu durumda Yanal’ın biletinin kesilmesi uzun sürmedi.
Futbol her şeyden önce bir takım oyunu ve bu nedenle de başarıya ulaşma yolunda dayanışma duygusu ve pratiği çok büyük önem taşıyor. Dayanışma duygusunu ise en çok güvensizlik ve inançsızlık örseleyip zayıflatabilir. Milli takımdaki bazı oyuncuların kendi aralarındaki güvensizlik bir yana yine bazı oyuncularla Teknik Direktör Abdullah Avcı arasında da bir güven sorunu bulunduğu anlaşılıyor. Böyle bir takımın, ihtiyaç duyduğu dayanışmayı sağlayıp istikrarlı bir grafik tutturması hiç de kolay değil ne yazık ki...
BİR KONUŞURSA!..
Aziz Yıldırım bir televizyon kanalında konuştu. Pek yeni bir şey söylemedi ama yine de gündeme damgasını vurdu. Malum, onun ağzının içine bakanların ve her dediğinde keramet bulanların sayısı oldukça fazla... Oysa o konuştukça ülke sporu adına daha derin bir endişeye kapılmamak elde değil...
“Fenerbahçe’yi ben şampiyon yaptım”, “Emre’yi Avrupa’ya ben gönderdim” gibi genellikle birinci tekil şahısın tercih edildiği itici bir dil...
“Konuşursam üzülürsün”, “Açıklarsam televizyon kapanır”, “Zamanı gelince onu da konuşacağım” türünden gizemli(!) ve gözdağı(!) verici olduğu kadar artık iyiden iyiye bıktırıcı etki yaratan söylemler...
Sürekli olarak Fenerbahçe’nin büyüklüğünü(!) vurgulamalar ve bu büyüklük üzerinden yayın gelirleri, iddaa, devlet yardımı gibi konularda ayrıcalık beklentisi...
Bazı medya mensuplarına yönelik olarak dile getirilen, “Para karşılığında yalan haber yapma” gibisinden son derece ağır ithamlar...
Hakem pazarlıklarının ve hakemlerle girişilen çıkar ilişkilerinin itirafı...
Sırf şimdi arasının açık olduğu Mehmet Ali Aydınlar’ı gözden düşürebilmek adına bayan voleybol takımının elde ettiği başarıyı, “Rakipleri zaten zayıftı” sözleriyle küçümseme...
İflah olmaz benmerkezcilik ile gözünü karartmış düzeydeki ihtiras bir araya gelince ortaya işte böyle vahim bir kişilik tablosu çıkıyor...
Bu arada şunu da öğrendik ki, Aziz Yıldırım’a göre maçlar öncesinde MHK başkanını arayıp hakem siparişi vermek son derece doğal. Bunun şike sayılıp sayılmayacağını soruyor. Ne pahasına olursa olsun kazanmayı kafasına koymuş kişiler elbette bunda bir anormallik görmezler. Bu tür girişimlerin hakemleri baskı altına alıp etkileyebileceği gibisinden ahlaki kaygılar onların ilgi alanına girmez çünkü...
Hakem siparişini doğal kabul edenler sporda temizlik üzerine ahkam kesiyor... Gel de gülme!..
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26