17 Eylül 2012

‘Eğitim sorunu’nun üç boyutu!

Geçen hafta ilkokulların birinci sınıfları açılmıştı. Bugün de ilk ve ortaöğretimin diğer sınıfları açıldı.
Beklendiği gibi bu yıl ilk ve orta öğretim, geçen yıldan bile fazla sorunlarla açıldı. Okula başlama yaşının 66 aya indirilmesi ve iki farklı yaş grubunun aynı sınıflarda eğitime alınması, 60-70 kişiyi bulan kalabalık sınıflar, sınıf öğretmenlerinin yarısının “norm kadroya” alınması, eğitimcilerin sayısının yetersizliği, hükümetin kadrolaşma girişimleri çevresinde eğitimcilerin baskılanması, eş durumu tayini sorunları, ... 4+4+4 uygulamalarına veli tepkisi, okulların fiziki yetersizlikleri kitaba uygun hale getirilme girişimleri, imam hatip baskısı, servis sorunu,.... gibi sayısız sorun bu yıl daha da derinleşmiş olarak yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak görünüyor.
Evet eğitimde, ülkenin geleceği genç kuşakların yetiştirilmesi gibi son derece önemli bir faaliyet alanında her zaman sorunlar olmuştur. Ancak bugün eğitimin, rutin sorunlarının ötesinde, bir yanıyla çözülmesi aciliyet kazanmış sorunlar, öte yanıyla da AKP Hükümeti’nin “dindar nesillerini yetiştirme” amacı doğrultusunda attığı adımların yarattığı ve yaratacağı problemlerin gerilimiyle oluşan başlıca  üç sorun yumağı olduğu ortadadır.
Bu önemli sorun gruplarını şöyle sıralayabiliriz:
1-) Eğitimin koşullarının ağırlaşmış olması:
Okulların fiziki olarak, bu kadar kalabalık öğrencinin az çok kaliteli bir eğitim verilmesine imkan vermeyecek hale gelmiş olmaları. Yine eğitimci sayısının hâlâ çok yetersiz olması (bakanlık 150 bin dolayında eğitimci eksiğinden söz ediyor) ve bu açığın bir yandan ücretli öğretmenlik gibi eğitimin karakterine aykırı yöntemlerle öte yandan da özelleştirme ve özel okulların teşviki yoluyla karşılanmak istenmesi, çelişkiyi giderek büyütüp derinleştirmektedir. Okulların ısınma, aydınlatma, temizlik, kırtasiye, ... gibi giderlerinin ve büyük kentlerde olmazsa olmaz hale gelen servis harcamalarını tümüyle velilerin üstüne yıkma tutumu da giderek ağırlaşan eğitim sorununun bir yanını oluşturmaktadır.
2-) Eğitimcilerin talepleri karşısında hükümetin vurdumduymazlığı:
Hükümetin diğer kamu emekçileri gibi eğitimcileri de emekçiler olarak, hakları için mücadele etmelerini normal saymak yerine onları “devletin kapıkulu”, “devlet ne isterse onu yapan memurları” olarak görmeye devam etmesi ve bu doğrultudaki uygulamalar, grev hakkının tanınmamış olması, terfi ve tayinlerin tümüyle partizanca bir tarzda yapılması, eğitim emekçilerinin çalışma koşulları, özlük hakları ve örgütlenme özgürlükleri (siyaset yapma özgürlüğü de dahil) gibi talepleri giderek daha aciliyet kazanmaktadır. Bu yüzden de eğitim emekçilerinin çalışma koşulları ve gerçek eğitimciler olarak müfredat üstünde söz söyleyecek kişiler olarak görevlerini yapmalarının önlenmesi giderek büyüyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Bugüne kadarki mücadele ve Eğitim Sen başta olmak üzere sendikaların olumlu bir çizgide birleştiklerinde gösterdikleri başarı gidilecek yolu işaret etmektedir.
3-) “Dindar nesiller yetiştirme” programına dönüşen eğitim:
4+4+4 eğitim sistemi, eğitimde sadece bir biçimsel değişiklik, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasının yanı sıra  bunlardan daha önemli olarak, muhafazakar ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programı olması yanıyla eğitimin son derece önemli bir sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden de bugün okulların fiziki yanı, çocukların küçük yaşta okula başlatılması, hatta Hazreti Muhammed’in Hayatı ve Kur’an okumanın öğretilmesi boyutlarının bile masum kaldığı bir programdır 4+4+4 girişimi. Çünkü daha şimdiden görülmeye başlandığı gibi hükümetin, “dindar nesiller yetiştirmek” üzere, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarılması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerinden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye,  ... tüm derslerin yaratılışçı bir bakış açısıyla yeniden düzenleneceği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin ötesinde okullar ideolojik birer merkez olarak düzenlenmek istenmektedir. Daha şimdiden diyanet kadrolarının büyük sayılarla okullarda görevlendirilmeye başlanması, seçmeli ders adı altında çeşitli dini derslerin verilmesine başlanacağı, “zikir” gibi dini ayinlerle de okullarda ağır dini-ideolojik atmosfer oluşturulmasına kadar her alandan öğrencilerin kuşatılması 4+4+4’ün gereği olarak geliştirilecektir. Burada belirtelim ki 4+4+4 sistemi, muhafazakar olduğu kadar şoven bir çizgide durmakta, anadilde eğitim hakkı reddedildiği gibi Kürtçe’nin “seçmeli ders” olarak okutulması bile fiilen engellenmiş bulunulmaktadır. Açıktır ki ilköğretimle başlayacak bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilecektir.
Dolayısıyla eğitim alanı muhafazakar toplum oluşturma hamlesinin ideolojik mücadelesinin alanı olarak açıkça ilan edilmiş bulunmaktadır. Ve bu alanda mücadele gerektiği kadar kapsamlı yürütülemezse yukarda sözü edilen iki alandaki sorunlarla da başa çıkmak olanaklı olmayacaktır.
Bunlardan da öte bu eğitim sistemi ve amaçlarının, aynı zamanda İslam ülkelerine “model ülke” olarak gösterilen Türkiye’nin bölge ülkelere yönelik de bir “ihraç ürünü” olacağı herhalde tartışılmazdır. Bu yüzden de sorun eğitim sorununun da ötesinde bölgenin yenden biçimlendirilmesi, Türkiye’nin dış politikasının (emperyalist stratejiyle birleşmesinin) bir unsuru olarak da önem kazanmış bulunmaktadır.
Ve elbette böylesi bir devasa sorunda, mücadelenin çok yönlü olarak ele alınması hayati önemdedir. Özellikle de eğitimcilerin, aydınların ve sanatçıların, Türkiye’nin Ortaçağa dönüştürülme hamlesi olarak biçimlenen “dindar nesiller yetiştirme” “muhafazakar toplum oluşturma” hamlesinin zemini olarak eğitim alanının seçildiğini görmezden gelmemesi gerekir. Ve bu alan çok önemli bir mücadele alanıdır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et