17 Eylül 2012

Bir ödül ve İsmail Beşikçi

DİĞER YAZILARI

Uluslararası Hrant Dink Ödülüne bu yıl Yazar ve Sosyolog İsmail Beşikçi değer görüldü. Anımsadığım kadarıyla Beşikçi’nin şimdiye dek aldığı ya da daha doğru bir deyişle kabul ettiği ilk ödül bu. Hrant Dink Vakfı tarafından oluşturulan ve Hrant Dink’in doğum günü olan 15 Eylüllerde sahiplerini bulan ve uluslararası bir boyut taşıyan ödül; ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan bunları yaparken insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren kişi, kurum ve gruplara veriliyor. Uluslararası Hrant Dink ödülüyle İsmail Beşikçi adı birbirine ne kadar yakıştı diye düşündüm ödül sahibi açıklandığında. Ardından da bir hüzün kapladı içimi. Sahi nasıl bir ülkede geçmekteydi  yaşam serüvenimiz. Toplumsal barış nasıl da kolayca gözden çıkarılıvermişti. Halkları darbelerle örselenmiş, 6/7 Eylül, 1 Mayıs 1977 gibi karanlık tezgahlarla insanlar üzerinde korku iklimi egemen kılınmış, birbirini jurnalleyen, şiddetin kol gezdiği, kuşkunun, sevgisizliğin egemen olduğu bir topluluk kalmıştı geriye. Çağdaş bilimin, çağdaş hukuk normlarının, düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak, ayrımcılığın yaşanmadığı eşitlikçi bir topumu yaşama kazandırmak adına uğraş veren, aydınlık güzel insanlara nicedir; ‘Size yer yok’ deniyor bu toplumda. Gazeteci, yazar, bilim insanları aydınlık beyinler öldürülüyor. Katiller ya bulunamıyor ya da bir süre sonra elini kolunu sallayarak dolaşıyorlar toplumda. Milliyetçilik adına şovenizm yaygınlaşıyor. İç barış her gün biraz daha bozuluyor. Ülke içeride ve dışarıda sorunların giderek ağırlaştığı bir dönemi yaşarken Başbakan Erdoğan, iktidarı ve partisini eleştiren yazar, iş adamı, akademisyen herkese ama herkese yanıt yetiştirmekle uğraşıyor. Öfkesi eksilmiyor artıyor. Oysa bu çabasını iç barışı kurmaya harcasa hem kendi rahatlayacak hem de Türkiye.
Uluslararası Hrant Dink ödülüne değer görülen İsmail Beşikçi de bilindiği gibi devletin hışmına uğramış bilim insanlarımızdan biri. Sosyalist duruşu, Kürt sorununa çözüm arayan çalışmaları nedeniyle devletle, yasalarla başı hep dertte olmuş. Soruşturmalardan, mahkeme kapılarında koşuşturmaktan, cezaevlerinde yatmaktan kurtaramamış kendini. Uzun yıllar parmaklıklar ardında bilgisini, ülke esenliği için düşüncelerini yazıya dökmeyi sürdürmüş, Devlet onu toplumdan soyutlamaya çalıştı. Yazdığı 36 kitabından 32’si Türkiye’de yasaklı. Hoş yeni öğrendik, meğer Nâzım Hikmet’in kitapları da yasakmış ülkemizde de birileri  yasağın görmezden gelinmesini uygun bulmuş. Siyasetçilerimiz arasında Nâzımın şiirlerinden bir iki dizeye konuşmalarında yer vermek bir moda şimdilerde. Yasağa hoş görü ondan herhalde. Biz yine İsmail Beşikçi’ye dönelim. Ortak bir dostumuz vardı. Gazeteci Yılmaz Öztürk. Onun sayesinde tanımıştım Beşikçi’yi. Alçak gönüllü, düşüncelerinden ödün vermeyen, kendisine reva görülen haksızlıklara ilişkin konuşmayı sevmeyen bir yapısı vardı. Yılmaz’la dostlukları insanı kıskandıracak cinstendi. Yılmaz’ın, Beşikçi’yi hemen her kaldığı cezaevinde, ziyaret ettiğini bilirim. Zor günlerinde desteğini eksik etmediğini de… Mesafenin uzaklığı yakınlığı sorun olmazdı Yılmaz’a. Sık mektuplaşır, birbirlerine kart atarlardı. Yılmaz’ın ölümünün ardından Beşikçi “Geçmişe Tanıklık: İsmail Beşikçi-Yılmaz Öztürk Mektupları” adlı kitabı yayınladı. İki dostun sıcak ilişkilerini belgeleyen mektupların yanı sıra, sevdiklerine  gönderdiği  ilginç bayram, yılbaşı kartlarını da içeriyor. Yılmaz’ın kaybıyla ben de sevdiğim bir dostu, dert ortağımı yitirmiştim. Ama yine Yılmaz’ın sayesinde İsmail Beşikçi’yi tanıma, dostluk etme şansına sahip oldum. Kısaca yüreği insan sevgisi ile dolu  Hrant Dink adına konulmuş bir ödülün yine insan sevgisi ile yoğrulmuş İsmail Beşikçi’yle buluşması barıştan, adaletten yana herkes için mutluluk diye düşünüyorum. Biliyorum ki yaşasaydı en çok da Yılmaz Öztürk sevinirdi bu ödüle…

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et